(Öncesi var)
Adam;
evinin kapısını usulca açtı. Kapı kilidinin sesi ona adeta gök gürültüsü kadar
yüksek geldi. Sanki kendi evine girdiğini, kendisinin de duymamasını istiyor
gibiydi. Yol boyunca araba lastiklerinin, motorla özdeşleşerek kulağında hâlâ
süregelen uğultusundan kaçmak mı istiyordu? Usulca içeriye girdi ve yine usulca
kapıyı içeriden kilitledi.
Evindeydi o...
O
kadar kilometre, o kadar hızla geçilen şehir ve nihayet sonunda evindeydi…
Derin bir nefes aldı ama nefesini bırakırken dahi sessizce bırakmaya özen
gösterdi. Yemek yese miydi? Buna çok da emin değildi ya! Karnı aç mı tok mu onu
da zaten hissetmiyordu. Gözüne salondaki camekânda bulunan çifte kavrulmuş
lokum kâsesi takıldı. Kristal kâsenin kapağını açarken de aynı özenle ses
çıkarmamaya çalıştı. Bir tane daha, bir tane daha derken kâsenin sonu göründü.
Bu akşamlık yeme güdüsünü ya da ihtiyacını şekerle bastırmıştı. Miskin miskin
düşünerek banyo yapıp yapmamaya karar vermeye çalışıyordu. O şehirdeki otelde
geçirdiği gece gibi... Kendine bir ivme vermeye kaslarını harekete geçirmeye
gerekli beyin komutunu vermeye çalıştı. Ve yaptı da! Aniden fırlayarak banyoyu
doldurmaya kalktı. O çok sevdiği banyo jellerinden suya döktü.
Küvete
girdiğinde köpükleri; yolda araba
kullanırken solunda kalan denizin azgın dalgalarına benzetti ve gülümsedi. “Ne garip bir adamım ben yahu” diye
içinden söylendi. Mis gibi kokuların yayıldığı küvette uzanmışken “evimi özlemişim” diye de düşündü.
Yolculuğu ve gittiği şehri aklına getirmemeye çalışmasına karşın, son benzin
aldığı istasyondaki satıcı aklına takıldı. Çünkü adam ona garip garip bakmıştı!
Belki de yüz ifadesi adama tuhaf gelmiş olabilirdi. Ya da derinlerindeki acıyı görmüştü adam…
Kendi kendine gülümsedi ve “gerçekten
tuhaf bir adamın ben” diye içinden yineledi.
Sıcak
su ve güzel kokulu sabun köpükleri arasında, yine aklına düşünceler gelmeye
başladı. Oysaki kendini artık germemeye karar vermişti… Düşünceleri kafasından
uzaklaştırmak için kendine baskı yapıyor ve bunun sonucunda ise onda stres oluşuyordu.
“Yarın soğuk ve kasvetli bir gün olmasın
ne olur” diye içinden geçirdi.
Yarın; kendi dünyasına adım atar atmaz aslında bu
yolculuk ve o şehri unutacağını çok iyi biliyordu. “Ya gece eve döndüğümde?” İşte bu sorunun cevabı kendisine kalmıştı.
İşleri oluruna bırakmayı ve bunda öte hiçbir şeye takılmamayı yolda kendine
hedeflemişti. Zira yaşam; anlık ve saman alevi gibi parlayıp sönen o kadar çok
olay, unsur, vaka ya da her neyse işte içinde barındıran, bazen mutluluk dolu,
bazen kaotik anlarla dolu bir süreçti ve o da bir yaşam döngüsü ile hızla akan
zaman nehrinde evinin küvetinde yıkanmakta olan bir adamdı.
Yolculuk
boyunca o kadar rutin ve tepkisizdi ki. Hani şöyle kalbini çarptıracak bir an
da olsaydı ne güzel olurdu. “Olmadı işte”
dedi “ya da olmasını istemedim.”
Birden ev telefonu acı acı çalmaya başladı. Bu saatte kim olabilirdi ki?
Açmadı! Telefonun sesi çaldıkça ona yol boyunca gördüğü martıların acı
çığlıkları gibi ürpertici geldi. Ona şu anda gereken sessizlikti ve “keşke telefonun fişini çekseydim” diye
düşündü. Çok şükür ki bir daha telefon çalmadı.
Uykusu
yine yoktu ve bir bardak kırmızı şarap alarak çalışma masasına oturdu. Masadaki
sümeni amaçsızca açtı kapadı. Sabit gözlerle masaya baktı, zaten yapacak bir iş
de yoktu ki. Ya yarın? Onu da şimdi düşünmek zorunda değildi. İş hayatına
girmeye görün. O hızlı tempoda, bazen ne güzel anlar yaşanır, bazen ise çokça
dayak yemiş bir boksörün, uyuşmuş yüzü gibi hissiz ve duygusuzca, iş yaşamının
attığı kroşelerden korunmak zorunda kalır kişi ve zaman akar. Hatırlanmaması
gerekenler de hatırlanmaz ya da hatırlanma ötelenir.
Büyük
bir yudum şarabı ağzının içinde gezdirdi. Fazlaca genzinde tuttuğu buruk şarap;
ağız içi mukozasını hafifçe uyuşturdu. Daha büyük bir yudum aldı ve bu kez aynı
işlemi kadeh bitesiye tekrar etti. Yarın işyerinde, nereye gittiğini kimseye
söylemeyecekti o...
Sanki
içinde bir utanç dalgası kabardı. Neden peki, utanacak ne yapmıştı ki? Öylesine
bir seyahat... Sadece bir seyahatti onun yaptığı...
Aslında
işyerinde ve çevresinde, nereye kaybolduğunu soracak meraklılar da vardı.
Onlarla dalga geçmeyi ve “ben şu şehre
gittim, bir gece yattım ve geri geldim” demeyi düşündü. Nasılsa inanmazlar
ve başka sorularla irdelerlerdi nerede olduğunu.
Evet,
bu iyi bir fikirdi. Bazen sır vermemek için doğruyu söylemek çok daha faydalı
olur. Zira nasılsa inanmazlar ve dalga geçtiğini sanırlar. Güzel fikirdi bu...
Ben “falanca şehre gittim ve geldim.”
Bezgin
bir duygu ta alttan yukarıya doğru sanki içinde yükseldi. Yeni bir hafta ve bir
sürü sorun ve de soru onu bekliyordu. Aynaya baktı ve gözlerinde kararlılık
gördü. Ne kadar yüzüne baktı o aynada farkında değildi. Susarak geçirilen
anlar... Kendini dinlediğin anlar...
Kendini
tanıdığı anlar aktı gitti... Evet, o kendini çok iyi tanıyordu. Kendini tanımak
ve bilmek güzel bir duygudur ya da yetidir ve kibirle de alâkası yoktur.
Kendini tanımak gerçekten çok önemlidir…
O;
kendi yeterliliğinden son derece emindi. O; kendini hiç hayal kırıklığına
uğratmamış ve kendi başını hiç yere eğdirmemişti. O; oydu ve aynada olan da
oydu. Zaten aynada salt kendini görürsün ve sende olmayan, içinde olmayan bir
erdemi, yetiyi ya da özelliği orada göremezsin. Aynada olan sadece sensin...
Kendin...
Zayıf
olmak ne kadar kötüdür. Donuk bir gözle aynaya bakarak “ben zayıf değilim” dedi. Değildi de... Her beşeri insan gibi,
içinden gelen duyguya gem vurmak istememiş ve yola koyulmuştu. Amaç gitmekti ve
o da gitmişti. Başka amaç da vardı ama son anda vazgeçmişti.
Neden
peki? Herhalde önündeki günlerde bunun iç hesaplaşmasını, kendiyle yapacak ve
sonunda doğru davrandığının sentezine varacaktı.
“Bu gece uyuyacağım” dedi. Evet, bu gece
hakikaten uyuyacaktı! Çünkü aynada çok dingin de olduğunu fark etti. Ne kadar
çok çelişkiyi bir arada yaşıyordu... Aynen yaşam gibi...
Tamam!
Çelişki yok!
O
dingindi, mutluydu, zira kendi iç hesaplaşmasını yapmıştı ve artık emindi.
Yatağına, bu kez kendi yatağına uzandı. Tavan ona eskisinden ya da olduğundan
daha yüksek geldi.
Uykuya;
bir daha o şehre ne sebep olursa olsun kesinlikle gitmeyeceğini düşünerek
daldı.
Adam uyudu...
(Devam edecek)