“Hafif”; çok fazla anlam yüklenebilen bir kelimedir. Ağırlık ölçütü açısından, bir nesnenin ağırlığı ile bağlantılı olarak “hafif” ya da “ağır” kullanılır. Mesela; “Yükte hafif pahada ağır” çok kullanılan bir söylemdir. Kimileri “ağırlığınca para” eder.
Kimileri de “beş para” etmez ya da bazıları için “beş para” etmez. Dolayısı ile “Hafif”in türevleri azımsanmayacak kadar çeşitlilik arz etmektedir.
Çok cesur olanlara (erkek)
“tenasül” organından yola çıkarak “bilmem neresi” için “beş okka” denir.
Bu “beş okka” sanırım
Osmanlı’da çok önemli olmalı ki kimse “dört”
ya da “altı” okka dememiştir ve bir
beş okkadır söylemi süregelir. Oysaki cesaret
okka ile ölçülecekse işimiz var demektir!
“Hafif” dendiğinde “hafifmeşrep”
insanlar da var. Bunu da okkanın tersine kadın ırkına mal etmişler ve “hayat kadını” tanımlaması ya da fazlaca
“ortalarda” olanlar için kullanmışlar.
Vallahi tanım çok güzel ama günümüzde bunu erkekler için de söylemek gerekli
değil mi? Yani şimdi “hafifmeşrep”
olmak için illâ da “hayat kadını”
olmak zorunluluğu mu var?
Günümüz koşullarında;
insanlar “kıvırtmayı” o kadar iyi
becerir oldular ki sanırım bunu “spor”
olsun diye yapıyorlar. Maksat bu şekilde de olsa bir anlamda “spor”
yaparak fazla kiloları atmak ve “hafiflemek”
olmasın?
Bu söylem şaka tabi ama
erkek ya da kadınların “hafifmeşrep”
davranarak ve kendilerini “sokakta”
göstererek ne kadar “kültürfizik”
yaptıkları ya da yapabildikleri tartışmalıdır. Zira genelde çok fazla spor
yapma neticesinde gerçekten “sportmen”
olanların yanında, “iş olsun niyetine
jimnastik” yapanların yüzdesi çok
daha yüksek…
“Hafifmeşrep”likten
bu kadar çabuk ayrılmayalım, bunda genel bir kural var o da “sokağa düşmüş” olmak.
Herkes sadece “Facebook”ta mı takılıyor sanıyorsunuz.
Ne kadar arkadaş, “partner” sitesi
varsa, oralarda da birer profilleri var. Demek ki bu suretle bireysel “çevre” edinimine katkı sağlamak
kimilerine göre mümkün görünüyor...
Bunlara kısaca; “Tenine ten değdirmeden sıfatını sokağa dökenler” de
diyebiliriz…
Tabi ki de güzel
şehrimizin adını da yüceltmek gerekli ve başında “İstanbul” olan bu tür
sitelerin prestiji daha yüksek oluyor şeklinde rivayetler de var. Buralarda;
sokağa çıkmadan da zaten sokakta imiş gibi olunduğundan, “Sokak Kızı İrma”nın Türkçe versiyonu çokça tekrarlanmakta… Yönetmen
1963’te bu filmi (Irma La Douce) çektiğinde bu günleri kestirememiş olsa gerek…
47 sene içinde teknolojide ne sular akmış baksanıza? Yakında bu işlere o kadar çok rağbet olacak
ki artık şehir adları da yetmeyecek ve semt adlarıyla da örneğin “Bakırköy.Net” ya da “Beyoğlu Partner” siteleri çıkacak… Zaten
“talep” olunca “arz” da zuhur eder...
Tüm iletişim kanallarında
varlık göstererek, skype, telefon, abc, kks, gts, glt (…) Pardon! Ne ki bunlar?
Ama kafa kalmıyor ki arkadaşlar! O kadar çok var ki bu meretlerden, siz de şaşkınlığımıza
verin…
Nerede kaldık? Evet, “şehr-î” arkadaş, partner bulma
sitelerinin varlığına; telefon, Facebook ve Skype üçlemesini de dâhil ettikten
sonra elde edilen “çokluk”
karşısında “şaşkınlığa” uğrayıp “Yahu ben neymişim be?” diye “havaya” girenlerin şaşkınlığı; bir “(…)”
olsun da ne olursa olsun babında ve karşıdaki kim olursa olsun “atlayan”ların çokluğu ile “doğru orantılı” olarak katlanmakta…
“İçimde nedenini bilmediğim bir hafiflik var.” Bu söylemi de çok
farklı manada kullanmak mümkün. Genelde; bir ruhsal açıdan boşlukta olup da ne
yaptığını bilmeden, anlamadan, o anda nerede olduğunu dahi fark etmeden
olanların çokluğu, bu “hafiflik” de
içeren söylemi çok farklı manada söyletiyor.
Burada ünlü yazar “Milan Kundera”ya kızmalı mıyız acaba?
Ne işin vardı be Milan? Gittin, “Var
Olmanın Dayanılmaz Hafifliği” adlı romanı yazdın da bak ne oldu? Durup
dururken insanların aklına taktın şu “hafiflik”
meselesini. Türetip duruyorlar bir takım sözleri. Bize de “atmak” ve “tutmak”
kalıyor…
Ama “Milan Kundera” zaten yalnız değil ki! Yunanlı Filozof “Parmenides” de “hafifliği”
olumlu, “ağırlığı” olumsuz sayanlardan.
“Parmenides” karşıtlarına ise “Milan
Kundera” romanında şöyle bir yorum getirmiş: “Yalnız bir sorun var. Hangisi olumlu, ağırlık mı, hafiflik mi?”
Burada bir tek şunda emin
olunabilir: “Hafiflik” en fazla “çift” kavramlı olan hatta kavramlar
arasında en “gizemli” olanlardandır!
“Nietzche”, “Kundera”dan
çok önce, her saniyemizin sonsuz kere yinelenmesinden yola çıkarak; sonsuzluğa
çivilenmek gibi dehşete düşürecek bir olasılıkla kafaların hafiflenmesini; “Gel de çık işin içinden.” misali bir
yöne sokanlardan değil mi? Sağ ol “Nietzche” senden de ancak bu
beklenirdi! Sayende “hafifleşme temayülü”müzün
de önü kesildi…
Bu “hafiflik“
işini öyle yabana atmayın sakın dostlar!
Sıradan olmanın dayanılmaz
“hafifliği”…
Gönül huzuru mutluluk ve “hafiflik”…
Bir “hafiflik” ve arınmışlık hali…
Ağlamakla gülmek arası bir “hafiflik” var üstümüzde…
Bilmem kimi eleştirmenin
dayanılmaz “hafifliği”…
Ulaşılması mümkün olmayan
“hafiflik”…
Yemeğe falanca maddenin
kattığı inanılmaz “hafiflik” …
Dur… dur… dur… Bu işin (hafiflik)
öyle şakaya gelmediği artık anlaşıldı!
Yanlış bir kavrama mı
bulaştık ne? Şimdi nasıl kıvırtarak kaçacağımızın hesabını yapmaya başlayalım!
En iyisi şu mide ile
ilgili olandan bir yol aralayıp “toz
olmak” gerekiyor.
Yemek deyince bakınız
biraz ortalık duruldu ama şu “sıvı yağ”
reklamında olduğu gibi fazla “hafiflikten”
ya havaya uçar ve “toz” olursak?
Of, bu kavramlar da
birbirine öyle bir “kancayı”
takmışlar ki en iyisi gerçekten sıvışmak!
Yoksa ne kiloda olursa
olunsun “balıketli” dahi olunsa “hafiflikten” ötürü “toz
olup uçmak” kaderdendir. Bir yere savrula gelmesin kişi tekrar “Hafif-î Alî” olamıyor “vesselâm”…
Bojidar
Çipof 5
Aralık 2010