Papazlar
ve onların yaptığı cinsel sapkınlıklar hakkında yıllardır çok şey yazılır. Bunu
belki de yadsır hale geldik, gazete ve televizyon haberlerinde “sübyancı”
papazlar hakkında haberler sürekli çıkar. Peki, papazların çoğu böyle mi, neden
papazlar evlenemez? Bu yazımızda; Amerika’dan bize ulaşan, Fener Rum
Patrikhanesi’ne bağlı iki metropolitin yaptığı iddia edilen “çocuk
istismarı” ve “yolsuzluk” hakkındaki haber
vesilesi ile papazların neden evlenmediği ya da evlenemediğini irdeleyeceğiz.
Hıristiyanlıkta;
papazların evlenemeyeceği şeklinde bir gelenek vardır. Bu konuyu evvela Katolik
bakış açısından ele alıp, daha sonra da Ortodoks Mezhebi’nde nasıl uygulanmakta
olduğunu bakacağız. Katolik Mezhebi’nde; çeşitli zamanlarda
itirazlar da olsa, papazların evlenmemesi için çok katı hükümler var.
Papazların evlenmesi için formül arayışı; Papa 16. Benedick döneminde de çok
gündemdedir. Zira son günlerde bu cinsel tacizler nedeniyle papalık önemli
tazminatlar ödemekle karşı karşıya kalmıştır.
İncil’in
hiçbir yerinde papazların evlenmemesi için bir emir ya da söylem yoktur. Hatta
İncil; aile ve evlat kavramını çok güzel bir tanımlama ile “ürün”
olarak ortaya koymakta ve aile birliği tesis etmenin dolayısı ile ortaya
getireceği evladı bu şekilde tanımlamaktadır. Zaten Dünya’da “devinim”
olmasını sağlayacak olan tek etken; üreme yani doğurganlıktır ve bu salt insan
açısından da değil, tüm canlılar için de geçerli olan bir husustur. İncil’in
hiçbir yerinde papazların evlenmemesi için bir emir olmamasına karşın bunun
yüzyıllardır bir gelenek ya da doktrin olarak süregelmesindeki en büyük etken
ise şüphesiz Hazreti İsa’nın evlenmemiş olmasıdır ve bu Vatikan’ın bu husustaki
tek dayanağıdır.
Buradan yola
çıkılarak; farklı zaman dilimlerinde, farklı şekillerde bu konuda Papalık
fermanları verilmiştir. Ve hep dayanak olarak İncil’de yer alan mektuplardaki
söylemlerden yola çıkılarak hadise başka başka noktalara çekilmiştir.
Salamisli Efifanyus’un
(Epiphanius of Salamis) bir söylemi de (M.S 375) bu yöne
çekilenlerdendir. "Her şeyin Kutsal Yazılar’dan elde
edilemeyeceğine göre; geleneği de kullanmak gerekir. Kutsal Havariler; bazı
şeyleri kutsal yazılarla, bazı şeyleri de gelenekle aktardılar" (Medicine
Chest Against All Heresies 61:6) Yitik İncillerden biri olduğu var sayılan,
Basilides’e atfedilen bir başka söylem ise şöyledir: "Kilise
tarafından korunan inanç temelleri ve mesajların bazılarına yazılı öğretiler
vasıtasıyla sahibiz ve diğerlerini bize sırlarla aktarılan havarilerin
geleneğinden aldık.” Bu konuda çok fazla örnekleme yapılabilir. Görünen
tek ortak payda; ”İncil’de papazlar evlenemez ya da evlenmemelidir”
şeklinde bir ifadenin yer almadığı ama kilise çevrelerince savunulduğudur.
Ortodokslukta
ise Katoliklikten farklı olarak papazların evlenirler ancak bu farklı bir
yöntemle gerçekleşir. Hıristiyanlıkta; ruhban olmayan dini tören yönetemez.
Papaz olmak için evvela papaz yardımcılığı ya da yamağı (Dyakos) olmak
gerekir. Dyakosluk; dini bir törenle verilir ve papaz adayı ruhban sınıfına
dâhil olur. Dyakos; artık kilisede yanında bir papaz olması koşuluyla İncil
okuma hakkını elde eder. Bağlı olduğu kilise tarafından “layık”
görülünce de papaz sıfatını alır. Bu “layık” ifadesi de öyle
sıradan bir söylem değildir ve dyakosluktan patrikliğe kadar giden her rütbe
töreninde orada bulunanlarca törenin bir anında yüksek sesle söylenir, birkaç
kez tekrarlanır. (Yunanca= Aksios. Slavca= Dostoyen)
Ortodoks papaz
adayı; dyakos olmadan evvel evlenmişse ve ancak törenden evvel eşinin rızası
yazılı ve sözlü olarak alınmışsa ruhban olabilmektedir. Evli bir papazın
alabileceği rütbelerin ise sınırı vardır. Evli olmadan ruhban olan ve artık bir
daha evlenemeyecek olan Ortodoks papaz; papazlık rütbelerinden sonra, kurmay
sınıfı denebilecek episkoposluk ve metropolitlik rütbelerini ve metropolit
rütbesindeki bir papaz da kendi sen sinodunun kararı ile patrik olabilmektedir.
Ve son olarak kısaca şöyle de tanımlayalım: Katolik papazlar evlenemez,
Ortodoks papazlar ise ruhban olmadan evvel evlenirse papaz olabilir ama kurmay
sınıfa yükselemez.
Papazların
sapık davranışları; çok eskiye dayansa gerek ki bu husus Kuranı Kerim’de
de yer almıştır. 57. Sûre olan“Hadid”de (27)
şöyle der: “Sonra bunların izinden ard arda peygamberlerimizi
gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik, ona İncil'i verdik ve
ona uyanların yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk. Uydurdukları
ruhbanlığa gelince onu, biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızasını kazanmak
için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere
mükâfatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır. “
Bu son cümle;
“İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır.“ gerçekten çok doğru bir
tespit olarak ve aşikâr görünmektedir. Papazlıkta; mademki bir anlamda Allah
ile kul arasında, dinin gereklerini yerine getirme, dini ritüellerin
uygulanması açısından bir görev ve iman eden bireyin dini gereksinimlerine yol
gösterici bir mahiyet olması gerekir, o halde papazların “erdemsel”
ve “ahlakî” açıdan da yol gösterici olmaları gerekmez mi?
(Y.N.: Bir
Hıristiyan birey olarak 56 yıllık ömrümde ve 15 yıl sürdürdüğüm Bulgar
Kiliseleri Vakfı yöneticiliğim esnasında şu hususu çok net tespit ettim ve her
fırsatta vurguluyorum: Yobazlık; hangi dinde olursa olsun, günümüz koşullarında
yadsınması gereken bir husustur. Bu bağlamda da Hıristiyan yobazlarının,
Müslüman yobazlarını “mumla aratacak” kadar çok daha yobaz ve bağnaz
olduklarına işaret etmek istiyorum. Sadece yobazlıkla da kalınsa ne âlâ
diyeceğim, ama maalesef öyle değil. Prensip gereği kitaplarımda ve yazılarımda
“özel”e girmemeye özen gösteriyorum. Yazmadıklarımın ise bende “iğrenme”
mertebesinde bir duygu oluşturduğunu da burada vurgulamak isterim.)
Tabiatın
insana bahşettiği ve bunun çok doğal neticesi olan cinsellik; dikkatle
bakıldığında daima “yobaz” görüntüde olanların kafalarında, belki
de tabu olarak yer aldığından çok kötü ve çirkin sonuçlar ortaya koymaktadır. Kişinin
evli ya da bekâr olması, bu konuda tabi ki tek etken değildir ya da yeterli
değildir. Ama Hıristiyanlıkta kişinin bir de evlenmesini men ettiyseniz ve bu
bir yaşam sürecini kapsayacaksa o zaman ortaya farklı tepkiler çıkması da son
derece olasıdır. Evlenmemiş papazlarda; ya eşcinsellik, ya fazlaca
kadın düşkünlüğü ya da çocuk istismarı (pedofilllik) şeklinde
ortaya çıkan hadiselerin sayısı, çıkmayanların içinde çok az bir yüzdedir.
Vatikan; bu güne değin milyar dolarlarla ifade edilen tazminat bedellerini,
ortaya çıkan vakalarda resmi kanallardan ya da el atından vererek bir anlamda
sözde “kilisenin saygınlığını” korumaya çalıştı.
Boston
Globe’da yayınlanan bir haberden sonra Vatikan temelden sarsılmıştı. Boston
Kardinali Bernard; tutuklamaya ramak kala Boston’dan kaçtı ama mağdurlara
verilen tazminatlar; yüz milyon dolarlarla telaffuz edildi. New York Times da
deşifre ettiği bir papaz nedeniyle Vatikan’ın çok büyük tazminatlar ödemesine
neden oldu.
Bu genel
tabloya şimdi bir de Ortodoks Kilisesi açısından bakalım! Zira şimdi de telaş
sırası, Amerika Yunan Kilisesi’nde patlak veren olaylardan dolayı ona bağlı
olan Rum Patrikhanesi’nde. Her ne kadar Patrikhane’nin maddi kaynaklarının –ki
bunlar Türkiye açısından denetim dışı kalmaktadır- çok fazla olduğu bilinse
de son dönemde Patrikhane maddi sıkıntı içinde olup eskisi kadar bol keseden
harcama yapamamaktadır. Yunanistan’daki büyük kriz de bağışların/kaynakların
eskisi kadar olmaması açısından büyük bir etkendir ve yine aynı bağlamda;
Amerikalı zenginlerin de eli eskisi kadar açık değildir. Son dönemde;
Patrikhane’nin mülkiyetini, Büyükada Yetimhanesi örneğinde olduğu gibi, üzerine
alması olası mülklerin işe yaramayacak olanlarını elden çıkarmaya iştahlı ve bu
konuda araştırma içinde bulunduğunu da biliyoruz.
Tabi ki
Yunanistan’ın devlet bütçesinin, Heybeliada Ruhban Okulu, Ekümeniklik gibi
temel istekler karşısında; en büyük önceliği Patrikhaneye vereceği şüphesizdir.
Ancak, Amerika’da vuku bulan bu son olay büyük bir skandaldır ve böyle bir
durumda Yunanistan’ın keseyi açması zordur.
New Jersey’de
bulunan Saint (Aya) İrene (İrini) Chrysovalantou Manastırı
sorumlusu Vikentios Malamatenios ve bir başka papaz hakkında başta çocuk
istismarı olmak üzere çok büyük iddialar ortaya atıldı. Bu manastırın;1980’lerde
başlayan bir süreçle ABD Yasaları’na göre bir şirket gibi yapılandırıldığını
elimizdeki 2008 tarihli bir belgeden ve ambleminden anlıyoruz.
Burada görev
yapan bir papazın cinsel istismar olayını, Ortodoks Kilisesi içinden çıkmasını
pek önemsemeden, yazının başında da belirttiğimiz gibi kanıksayarak
geçiştirebilirdik. Fakat burada Fener Rum Patrikhanesi’nin olaya müdahale ediş
biçimi ile Amerikan polisi üzerinde Patrikhane’nin görülen etkisi hadiseyi
bizim açımızdan önemli kılmıştır.
Papaz, görevinden
alınınca; Etnikos Kiriako Gazetesi’ne beyanat vererek kendini savunan ifadeler
kullanmış ki bu Patrikhane’nin emrindeki kişilere karşı en fazla acımasız
olduğu bir konudur. Zira Patrikhane ve onun emri altında olan kiliselerde
oturmuş bir gelenek vardır. Yetkili sözcüler ya da bir konu için
görevlendirilmiş olanlar dışında kimse konuşamaz. Düşünce özgürlüğü kısıtlama
altındadır. Vikentios Malamatenios da bu bağlamda gitmiş bir gazeteye beyanat
vermiştir. Vikentios Malamatenios özel eşyalarını almak üzere, Chrysovalantou
Manastırı’na gelince; karşısında bundan haberdar olarak oraya gelen Amerikan
Polisi’ni buldu. Manastır erken saatte polis çemberine alınmıştı ve geçici
olarak New Jersey Metropoliti olarak atanan Evangelos da orada bekliyordu.
Vikentios; uzun görüşmeden sonra kilisenin içine alında ama makam odasına
girmesine izin verilmedi. Kendisi gibi suçlanarak uzaklaştırılan Paisios’tan
sonra burada Konya Metropoliti Teoliptos ile birlikte ikinci adam olarak
kaldığını vurguladı bu da fayda etmedi.
Bu nokta da
çok önemlidir: Patrikhanece görevlendirilen ve dini yetki bölgesi olarak “Konya
Metropolitliği” sanı verilen bir kişiden bahsediliyor. Konya’da görevli
bir Rum Metropoliti!
Geçici olarak
görevlendirilen Evangelos’un o esnada Patrikhane Genel Sekreteri Elpidophoros
Lambriniyadis’i arayarak ne yapması gerektiğini ve onun da Patriği
bilgilendirerek odadan süratle eşyalarını aldıktan sonra manastırdan
çıkarılması yönünde talimat aldığı hakkında da bilgimiz var!
Vikentios;
eşyalarını alarak çıktıktan sonra (6 Aralık 2010) Etnikos Kiriako
Gazetesi’ne bir beyanat daha vererek şunları söyledi: “Bana güdümlü bir
tuzak kurulmuştur. Patriğin bana karşı yaptığı suçlamalar bende hayal kırıklığı
yarattı. Karara saygı duymak zorundayım. Ama suçlamalar kabule dilemez
boyuttadır. Sorgulama yapılmadan acele karar verilmiştir. Suçsuz bulunursan
Patrikhane’nin adaletini istiyorum...”
Ortada hiç de
basit olmayan bir görüntü var! Amerikan Polisi bir olay yerine gitmişse, oraya
talimat alarak gitmiştir. Fakat görünüyor ki çark böyle çalışmıyor. ABD Polisi,
Patrikhane’ye karşı özel bir tutum içindedir. Okyanus ötesinden gelen bir
telefon onun oradan çekilmesine yeterlidir... “Tamam, bırakın
girsin” dendiğinde de polis hemen kenara çekiliyor.
Çok sık
tekrarladığımız gibi: Patrikhane’nin ekümenikliğini kabul etmemizin,
topraklarımız üzerinde “Ortodoks Halifeliği” kurmakla eşdeğer
olduğunu burada bir kez daha vurgulayalım. Ruhban Okulu’nun açılması,
Patrikhane’ye “tüzel kişilik” verilmesi ve bir sonraki aşamada da
“Ekümenikliğin” kabul edilmesi bize çok pahalıya patlar.
Karşımızda;
arkasında ABD desteği olan ve söylemlerinde olduğu gibi dini ihtiyaçların
giderilmesi, papaz kadrosunun artması v.s. taleplerin hiç biri “dînî”
maksatla olmayan Rum patrikhanesi var ve Fener Rum Patrikhanesi; tamamen “politize”
bir kurumdur...