21 Kasım 2023 Salı

CUMHURİYET ÖNCESİNDE DEVLET ve TÜRKLÜK ALEYHİNE RUMCA YAYINLAR

 

Bu yazımızda; Cumhuriyet Dönemi öncesi İstanbul’da Devlet ve Türklük aleyhine çıkan Rumca yayınları elimizdeki kaynaklar nispetinde vermekteyiz. Yazımızda, Osmanlıcadan tercümeleri verilmiş olan; Yeni Gün, Akşam, Tasvir-î Efkâr, Duygu gazeteleri 1918-1919 yılları itibariyle çıkmakta olan ve yine ağırlıklı olarak İstanbul’da basılan, düşmanca ifadelerin yer aldığı başta Rumca gazetelerle mücadele etmekteydiler. Tabi bu yayınlar sadece bu gazetelerle sınırlı olmayıp birçok dergi de çıkıyordu.

 Kara Kitap

Rum Patrikhanesi'nin, bugüne kadar istifade ettiği, dergi kitap, broşür gibi çeşitli yayınları oldu. Bu yayınlarda, Ortodoks propagandası yapmak dışında, Türklük aleyhine de sayısız yazılar yazılmıştır. Bugüne değin Türklük aleyhine en ağır ifadeleri barındıran yayın ise “Kara Kitap” adlı bir kitaptır. Özellikle İstanbul'un işgal edildiği 1919 yıllarında, Patrikhane'nin çıkartmış olduğu Kara Kitap; içinde Türklük için en ağır eleştirilerin bulunduğu bir kitaptır. Bulunması çok güç olan bu kitap hakkında; Dimitri Kitsikis'in Yunan Propagandası adlı kitabında uzunca bir izahat bulunmaktadır. Bu kitap, o tarihteki Patrik Vekili Doroteos'un çabaları ile Rum Patrikhanesi tarafından yayımlanmıştır. Daha sonraları da, İngiltere'de, İngilizce olarak bastırılmıştır. Vatansız kalmış Yunanlılar” adlı kitabın yazarı olan A.A. Pallis; 19 Kasım 1919'da, İngiltere'de bulunan Kaklamanos'a yolladığı mektupta şunları yazmıştır: 

"Aziz dostum,

Patrikhane epey zaman önce bir siyah kitap yayımladı. Bunda 1914'ten günümüze kadar Türkiye'de Rumlara karşı işlenen cinayetler bütün ayrıntılarıyla köy, köy anlatıyor. Kitabın Rumca ve Fransızca baskıları yapılmıştır. Buralı bir Levanten tarafından İngilizceye de çevrildi. Ne yazık ki çeviri pek kötüdür. Patrikhane'deki “Vatansız Kalmış Yunanlılar Komitesi" -ki bende bu komitede krallık temsilcisi olarak bulunuyorum- çevirme işini bana verdi (ama vaktim olmadığı için) komite bu defa doğrudan doğruya size başvurmak ve bu işi orada bir İngiliz’e yaptırarak, kitaptan 1000 nüsha bastırmak konulu ricamızı size iletmekle beni görevlendirdi. Komite masraflara karşı 150 Sterlin ödemeye hazırdır.” [1]

Bu mektup Anavatandan ayrı kalmış Yunanlılar Merkez Komitesi Genel Müdürlüğü-Galata, Konstantinople başlıklı kâğıda yazılarak gönderilmiştir. Kitap; Londra'da, Black Book: Persecution Of The Greeks in Turkey  adıyla basılmış ve Londra Yunan Büyükelçiliği tarafından, batı ülkelerine dağıtılmıştır. 1000 adet olarak basılan Kara Kitap toplam 163 Sterlin'e mal olmuş ve aradaki 13 Sterlin fark Londra Yunan Büyükelçiliği tarafından karşılanmıştır.

Eklisiyastiki Alitya (Kilise Gerçeği) Gazetesi

Rum Patrikhanesi'nin seyir defterine bakıldığında Kara Kitap kadar, Türklük için ağır eleştirilerin bulunduğu birçok yayın daha yapılmıştır. Bunlardan biri de Eklisiyastiki Alitya adlı gazetedir. Uzun yıllar Rum Patrikhanesi'nin yayın organı durumunda olan bu gazetede, işgalden sonra Türkçe gazetelerde çıkan Yunan karşıtı yazılar için de bir makale çıktı. Bu makale devrin gazetelerinden Akşam'da kaynak gösterilerek yayınlandı.

Rum patrikhane sinin resmi mürevvici efkârı olan Eklisiyastiki Alitya gazetesi Türk gazetelerinin neşriyatından bahsile diyor ki:

(...) bu gazeteler aldanmasınlar. Bir milletin müsavat valileriyle iğfal edildiği zamanlar geçmiştir. Patrikhane imtiyazatının iade-i merliyeti hakkındaki vaitler artık kimseyi müteessir etmiyor. Bu nazeriyat devresi kapanmıştır. Onlar anlamalıdır ki büyük hastalıklara, müessir ilaçlar lazımdır. Bu devlet yıkılıyor. Bu köhne ve hayide vaitlerle devlet toplanamıyacaktır. Ceograti istatistikler serdi ki Türk unsurunun ekseriyeti haiz olduğuna ve binaenaleyh Rum milletinin de böyle batıl tarzı tesviyelerle idarei maslahat edilmesi lazım geldiğine kimseyi ikna edemez. Haritaları tertip edenler unutmamalıdır ki, Rum unsuru birçok yerlerde ekalliyette ise baba mirası üzerindeki tarihi ve içtimai hukukunu gaybedemez. Zira Rum unsurunun ekseriyeti haiz olmaması asırlarca müddet kan ve ateşle ve cebri ihtidalarla nüfusumuzu azaltmış olan birahmane tazyik ve takıb neticesidir. Fakat içimizden hiç biri tebdili tabüyyet etmek fikrinde değildir. Biz baba toprağına olarak saf vatanperver Ahmed Rıza beyin pek doğru olarak söylediği veçhile kendi evimizin sahibi olarak kalıyoruz ve kalacağız. Bunlar Vilson’un programı üzerinde yanlış tefsirat ve tahrifatta bulunmak suretiyle bir defa dahi Elenizmi bu kadar feci sergüzeştlerden, fedakârlıklardan ve kan imtisaslarından sonra böyle müphem ve boş cümlelerle anlatabileceklerini zannediyorlar ise aldanıyorlar…” [2]

Eglisiyastiki Alitya'nın kışkırtıcı ve olayları saptırıcı faaliyetleri, saymakla bitmez. 23 Temmuz 1909'da Mülazım Tevfik Bey'i ve bazı Ulahları (Osmanlıların, Romanya'nın yerli halkına verdikleri ad.) katleden ve Ulah muhtarı Sotir Tasyanka'nın evine ateş eden Rum eşkiyası hakkında yanlı ve hakikati saptırıcı yayınlan yapması üzerine Tasvir-i Efkâr Gazetesi şunları yazdı: 

Galiba “Eklisiyastiki Alitya” herkes katledilsin ve katillerle onların muavin ve zuhurları hiçbir güne takibata hedef olmasın fikrinde bulunuyor ki; buna teesüften başka ne denilebilir ?” 

Aynı gazetede Kilisoralı Gavril Lukaç'ın ağzından Eklisiyasti Alitya şu yazılar da vardı:

Amal Yunaniye'ye ve Bir Cinayet-î siyasiyeye dair

Rum Patrikhanesinin vasıta-î nesr-î efkârı olan “Eklisiyastiki Alitya” Gazetesinin son nüshasında münderiç ve bir takım şikâyeti havi mazbatayı okuduğum zaman muhteviyatın Kilisora talik eden kısmın garabetine hem hayret ve hem teesüf etmekle beraber efkârı umumiye-î Osmaniyeyi tenvir etmek için keyfiyeti tamamiyle izah etmeye karar verdim. An-aslı Kilisoralı olduğum ve hala mefs-î Kilisora'da mutemekkin bulunduğum cihetle silsile-î vukuatı bütün hakikatiyle erbab-ı cihetle insafın piş-i inzarına vazi etmek isterim. Maksadım Patrikhanenin efkârına tercüman olan mezkûr gazete beyanatının kariyemizin ahvali hakkında hem natamam, hem de muhalif-i hakikat oldugunu meydan-ı aleniyete çıkarmaktır.

Evvelâ bütün ahali ve memurin hükümet indinde malum bir hakikat var ise o da (...) Kilisora genç Rumlarından mürekkep bir çetenin vücududur (...) Bu çetenin icraat-ı şekavet karanesini tarih ve isim tasrikiyle birer birer tadad etmek Rum Patrikhanesinin her türlü halef-î hakikat ifaddtından münezzeh olmasını arzu ettiğimiz lisan-ı ruhaniyesinin hilaf-ı hak u hakikat neşriyatına karsı en müskit bir cevap teşkil eder.

On iki temmuz tarihiyle Kesiriyeden Patrikhaneye gönderilmiş olan mahud mektubun o nakıs ihbaratını ikmal ve itmam etmek istiyorum. Hükümet-î malıalliye aleyhindeki şikâyet Rumlaştırılma istenildikleri halde mevcudeyitlerini muhafazada ısrar eden üç olacak cemiyet-î hafiye-î Yunaniye'nin tensibiyle itlaf edilmesi üzerine hükümetçe ittihaz edilen tedabir-î ciddiye-î adliyeye Rumlar tarafından takibat namı verilmesinden münbaristir...” [3]

Özellikle, işgalden sonra, Rum basınının saldırıları had safhaya çıktı. İstanbul'da çıkan Rumca gazetelerde her gün, Türklük aleyhine çirkin yazılar çıkıyordu. Bu Rum gazeteleri, İstanbullu Rumları patrikhanenin organize ettiği yürüyüşlere davet ettiler. Rum basınının bu saldırılan en üst düzeye getirmesi üzerine: İstanbul'daki Edebiyat Fakültesi'nde okuyan bir gurup üniversiteli tarafından hazırlanan bir bildiri, durumu protesto etmek için bütün gazetelere gönderildi. 

Bu konuda, Yeni Gün Gazetesi’inde; Osmanlı Darül-fünunun Rum Matbuatına Hitabı” başlığıyla bir haber çıktı. Haberde; “Darül-fünün talebesi dün akdettikleri içtimada memleketin geçirmekte olduğu buhran karşısında duydukları teessüratı ve Rum milletinin Türklüğe ait neşriyat-ı parazkeresinden mütevellid teessüratı ber vecih-î ati kaleme almıştır.” Denilerek, fakültelilerin aşağıdaki bildirisi yayımladı. Bildiride, belirli bir nezaket içinde fakat sitem dolu ifadeler yer aldı. 

Edvar-ı zafer ve felaket ol hadisatdır ki her milletin sernevüşt-î tarihîsinde birbirini takip eder. Hezimet karşısında sabır ve tahammül asil milletlerin hasais-î hulkiyesindedir. Osmanlı tarihinin bu elim sahifesi üzerinde aynı toprak ve aynı mukadderat ile birbirine merbut olan anasırın müşterek telehhüfatını ve hiç olmazsa ketm-î sürürunu talep etmek mukaddes bir hakkımızdır. Hasisa-î medeniyetten en uzak akvamda bu tabii hadesei ruhiyenin şahidi olmak kadar basit bir şey mutasavvur olamaz. Bir takım pespayelerin tezahürat-ı eserretkaranesi alîkadr milletimizin sükûn ve vakarı önünde avave-î kilap kabilinden iz bırakmaz, gelir mahvolur. Fakat matbuat oldukça payidar bir hayata malikdir. Bilhassa Rum tabaka-î münevver esinin makes-î tefekküratı olan Rum matbuatını ve bunu mizahi olan karikatürlerle imlayı sahaif eden kısmının daha dürbin, daha hattırşinas, hepsinden ziyade musibet zamanlarında milletlerin ahval-î ruhiyesinde daha vakıf görmek isterdik. Öyle hareket edelim, yazalım ki, o paçavralar atiyen bu toprak üzerinde birbirimizin yüzüne baktığımız zaman nasiye-î tesanüdümüze kirli bir perde çekmesin. Bu hususta hükümet-î hazıremizin nazar-î dikkatini celbetmekle beraber tekrar ederiz ki, milletler hakk-ı hayata ve binaenaleyh bir tarihe maliktir ve tarifi idbar ve ikbal devirlerinin hikâye-î tevalisinden başka bir şey değildir.

Edebiyat Şubesi”  [4]

Türk Düşmanı Rum Gazeteleri: Estiya, Kosmos, Amaliya, Patris, Teoglogos

O dönemde İstanbul ve İzmir'de çıkan Rumca gazetelerin ve dergilerin yanlı ve gerçekleri çarpıtıcı yayınları ile ihanetlerinin örnekleri saymakla bitmez. Örneğin; Yeni Gün Gazetesi İzmir muhabirinin bildirdiğine göre; Estiya adlı gazetenin bir nüshasında şu haber çıkmıştır:  

Rum Matbuatının Hezeyanları Devam Ediyor.

Türklerle Rumlar arasında mevcut olan ırkî ve mezhebi münaferat eski ananedir. Sabık ihtilafat-ı siyasiye Türkler tarafından intikap olan suiistimalat ile bu kadim ananeye inzimam ederek tezaüf eylemiştir... “Türkler badema umur-ı idareyi erbab-ı iktidarın (Rumların demek olacak) eline bırakmalıdırlar” Türkleri istihlaf hakkı, kavanin-î tarihiye ve tabiîyeye göre Yunanlılara aittir. Tabiatın amir bulunduğu ve tarihin de tasdik eylediği bu nevi icabatı tağyir ve tadil edecek bir kuvvet mutasavver değildir. Türkler dedikodudan feragat ederek bize iltica ederlerse daha iyi bir iş yapmış olacaklardır.”  

Kosmos Gazetesi:  “Türklerin silahlanmasından Yunan cemaati meyustur. (…) Pek çok Müselmanlar iki üç revolver taşıyorlar Bu teraliatın maksad-ı kışrı ne olduğunu daha ziyade izaha lüzum görmüyoruz." ve “Şehrimizde ahvali meşkûk mehafilde alaim tehtit görülmektedir. Bu muvakkat günlerde hürriyet ve istiklal ağacını yeniden kanla sulamaya hazırız ”

Amaliya Gazetesi Türkler bizi tehdit ediyor” başlığıyla yazdığı bir makalede şu lisanı kullanmıştır: Türkler Yunanlıları tehdit 'ediyorlar. Hâlbuki Yunan kanı akmadıkça amal-ı milliyenin husulpezir olmayacağını Türk istilasından yevm-î  halasa kadar akan Yunan kanı göstermektedir. Milletü vatan için fedakârlığı katlanmak lazımdır.

Patris Gazetesi: Dünyada büyük milletlerin akıttıkları kanlar esasat-ı hürriyeti temin eder!” [5]

Yunan gazetelerini alıntı olarak veren Yeni Gün Gazetesi, bir başka Türk gazetesi olan Duygu'nun anlamlı manşetini de bu nüshasında verdi.  “Hükümet yok mu?  [6]

Teoglogos Gazetesi'nde ise; Helenizm’in rengi olan, mavi bir resimde Wilson’un Attığı bir gülleden Venizelos şeklinde bir görüntü çıkarak bunu Ayasofya Camii'nin kubbesine oturtmuştur. [7]

Rum Patrikhanesi'nin Yayın Organı: “Ortodoksia”

Patrikhane'nin, bir başka yayın organı da Ortodoksia adlı dergidir, bu dergi 1930’lu yıllarda İstanbul'da çıkmakta idi. Derginin ön kapağının üstünde: “Ortodoksia. Ahlaki ve dini risale. İmtiyaz sahibi: Hristopolis Metropoli'ti Meletios Lukakis ve adres olarak: Mahal idare Fener Rum Patrikhanesi yazılmıştır. Kapağın altında ise Rumca olarak Ekumenikon Patriarhion yazılıdır. Kitabın arkasında da, Fransızca olarak: Patriarcat Ecumenique Stamboul Phanar yazılıdır. 

Eskiden İstanbul'da çıkan Ortodoksia dergisi şu anda Yunanistan'da çıkmaktadır. Ancak dergide; Yayın Kurulu olarak İstanbul’daki Sen Sinod dini meclisinin üyesi olan papazların adları yer almaktadır.  Neden artık burada çıkarmadıklarını anlamak için dergiyi okumak yeterlidir!  Dergide devamlı olarak,  İstanbul için; Konstantinopolis ve Rum Patrikhanesi için de Ekümenik Patriklik (OIKOYMENIKON PATRIARXEION) yazılmaktadır.

NOT: Fotoğrafta; “Ortodoksiya” adlı derginin 1940  yılında İstanbul’da ve 1998 yılında Atina’da çıkan iki sayısının kapağı görülmektedir.

http://www.21yyte.org/tr/


[1]  Prof. Dr. Dimitri Kitsikis: Yunan Propagandası, Çev. Hakkı Devrim, Kaynak Kitaplar Yayınevi, 1964 s.112

[2]  4 Kasım 1918 Akşam - Eglisiyastiki Alitya'dan alıntı. 

[3]  6 Eylül l909 Tasvir-i Efkâr       

[4]  28 Teşrinisani (Kasım) 1918 Yeni Gün

[5]  28 Teşrinisani (Kasım) 1918 Yeni Gün 

[6]  28 Teşrinisani (Kasım) 1918 Yeni Gün

[7]  Prof. Dr. M. Tayyip Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken, s.5

 

18 Kasım 2023 Cumartesi

FIRTINANIN ARDINDAN


 Her fırtınanın ardından sessizlik olur

Bazen boşluk, bazen de hoşluktur olan

Ve yaşam yeni fırtınalarla devam eder

Devinim süregelmektedir…

 

Bojidar Çipof

10 Ocak 2015 

http://www.antoloji.com/firtinanin-ardindan-2-siiri/

 

OLMAYAN BİRİNE…

Yeter ki bir gün, bir yerde karşıma çık!

Tüm Birikmiş sevgilerimi sana vereceğim…

 

Bojidar Çipof

11 Aralık 2014

http://www.antoloji.com/olmayan-birine-siiri/


 

YAŞAMDAKİ İMLÂLAR



Hayatında “imlâ” olmalı…

Sayfanı noktalar doldurunca

İki nokta ile aşkı anlatmaya,

Noktalı virgülle sevda sözcüklerine,

Virgülle devam etmeye hasret kalırsın…

Zaman yine aşkı gösterince;

Noktalar virgüllerin arasında olur

Hayatında yeniden “imlâ” vardır artık!

Âşıkların tepesindeki şapkana da kavuşursun

Her şey güzeldir ardından…

Aşk gibi, âşık gibi…

 

Bojidar Çipof

25 Ekim 2014

http://www.antoloji.com/yasamdaki-imlalar-siiri/


 

Türk Dil Kurumu Yazım Kılavuzu’na göre; “aşk” “aşkı” ve “aşkım” kelimeleri şapkasız “A” ile “Âşık” kelimesi şapkalı “” ile yazılır…

9 Ekim 2023 Pazartesi

İNGİLTERE KRALI CHARLES, YUNANİSTAN ESKİ HANEDANI’NIN SON REİSİ VELİAHT PRENS PAVLOS ve ARCHONLAR

İngiltere Kralı III.Charles’ın 2015’te Galler Prensi iken kurmuş olduğu, “Prince's Trust International” adlı, merkezi Güney Londra “8 Glade Path Londra SE1 8EG” bulunan bir vakıf var.

Vakfın amacının (Kendi ifadeleriyle) küresel genç işsizliği kriziyle mücadele etmek, gençlerin öğrenmesini, kazanmasını ve gelişmesini sağlamak, eğitim, istihdam ve girişim programları sunmak için dünyanın dört bir yanında yerel ortaklarla birlikte çalışmak olduğu belirtiliyor.

Kısaca Kral III.Charles tarafından, Prens iken kurulan gençlerin işe, eğitime veya öğretime katılımını desteklemek için dünya çapındaki hükümetlerle birlikte çalışan, kâr amacı gütmeyen bir hayır kurumları ağı şeklinde de tanımlayabiliriz.

Kral III.Charles tarafından kurulan bu vakıf hakkında biraz daha araştırma yapıldığında; küresel genç işsizliği kriziyle mücadele etmek için 2015'te kuruldu ve bu yana dünya çapında gençleri destekleyen bir faaliyet içinde olduğu görülüyor. Ve faaliyetlerinin çok büyük ölçekte olduğunu da özellikle vurgulayabiliriz.

Vakıf, son 10 yılda gençlere yaptığı yardımlarla 1,4 milyar Sterlin (ISO Kodu:GSP) tutarında fayda sağlamış. Geçtiğimiz yıl Birleşik Krallık genelinde 46.000'den fazla genci desteklenmiş. (İngiltere’de 1.066 milyon Sterlin. İskoçya’da 145 milyon Sterlin harcamışlar)

Büyük bir organizasyon olan Prince's Trust'ın 1.100'ün üzerinde personeli ve yaklaşık 9.000 gönüllüsü ve yardımcı çalışanı bulunmaktadır.  https://princestrustinternational.org/

Kendileri için şöyle diyorlar: Gençlerin kendi geleceklerini inşa etmelerine yardımcı olacak programlar ve müdahaleler geliştirmek için yerel ortaklarla birlikte çalışıyoruz.

Gençlerin sesini küresel sahnede yükseltmeye ve onların ihtiyaçlarını işimizin tasarım ve sunumunun tam merkezine koymaya kararlıyız. Çabalarımız; sürdürülebilir küresel kalkınma hedeflerine ulaşmaya

Şu anda İngiliz Milletler Topluluğu dâhilinde ve Asya, Afrika, Karayipler, Orta Doğu ve Avrupa genelinde 20'den fazla ülkede faaliyetteyiz ve kuruluşumuzdan bu yana 50.000'den fazla gence destek olduk.

Misyonumuz gençleri öğrenmeye, kazanmaya ve gelişmeye teşvik etmektir. Başarılı olmak ve somut istihdam sonuçları sağlamak için gereken becerileri ve güveni geliştirmeye yönelik fırsatlar sağlıyoruz.

Uzmanlığımızı küresel bir yerel ortak ağıyla harmanlıyor ve gençlerin kendi geleceklerini inşa etmelerine yardımcı olacak programlar ve müdahaleler geliştiriyoruz.

Vizyonları için ise; “Her gencin başarılı olma şansı olmalıdır” sloganını benimsemişler ve 2018'den bu yana programlardaki gençlerin %66'sına iş ve eğitim sağlanmış.

Çalışma alanları olarak ülkeler takdim ediliyor: Yunanistan, Barbados, Jamaika, St. Lucia, Trinidad, Tobago, Sırbistan, Malta, Mısır, Ürdün, Gana, Kenya, Nijerya, Ruanda, Tanzanya, Karayipler, Uganda, Pakistan, Hindistan ve Malezya. Vakfın İngiltere ve İskoçya dışında en fazla yardım ettiği ve ilgilendiği ülke Yunanistan!

Yazımızın devamında; Kral III.Charles’ın “Helen/Yunan” tarafını irdelemek gerekiyor. Evvelâ Kral III.Charles’ın Helen tarafını, ardından Yunanistan Veliaht Prensi Pavlos'u ve bu vakıftaki rolünü ele alacağız.

III.Charles annesi II. Elizabeth'in 8 Eylül 2022'de ölümü üzerine tahta çıktı. Charles ve eşi Camilla; Birleşik Krallık ve İngiliz Milletler Topluluğu Kralı ve Kraliçesi olarak 6 Mayıs 2023'te, kraliyet törenlerinin hep yapıldığı, Westminster Abbey'de (Westminster Katedrali)  taç giydiler.

Kral III. Charles'ın taç giyme töreninde; Bizans İlahi Topluluğu, Rum Ortodoks ilahileri okudu. Bunun Kral'ın Charles'ın merhum babası Prens Philip'e saygı duruşu olarak yapıldığı açıklandı.

Bir evlat doğduğu zaman dinini ve milletini babasından alır. Peki, merhum Prens Philip neydi? Oğlu Charles nedir? Yunanistan’da Kral Charles için neden “Yunan Kral” derler?

Prens Philip, 1921 yılında Yunanistan ve Danimarka Prensi unvanıyla Yunanistan'ın Korfu adasında doğdu. Philip'in ebeveynleri, 1949'da Yunan Ortodoks rahibeleri için bir hemşirelik tarikatı kuran ve Tinos Adası’nda eğitim gören Yunanistan Prensi Andrew ve Battenberg Prensesi Alice idi. (Andrew ve oğlu Philip; doğumlarıyla birlikte ailelerinin Danimarka soyu nedeniyle Yunanistan ve Danimarka Prensi unvanları ile anılmaktadırlar)

Philip'in babası, Yunanistan Prensi Andrew ise İngiltere, Fransa ve Rusya tarafından 1863'te imzalanan bir protokolün ardından Yunanistan Kralı seçilen, eski adıyla Danimarka Prensi Wilhelm olan I.George’un dördüncü oğluydu. (I.George, 1913'te Selanik'te suikast sonucu öldürülmüştür)

Prens Andrew'un kardeşi I.Konstantin, I.George'un ölümünden sonra Yunanistan Kralı oldu. 1920-1922 yılları arasında krallık yaptı. Britannica'ya göre, "Birinci Dünya Savaşı sırasındaki tarafsız ama esasen Alman yanlısı tutumu, Batılı Müttefiklerin ve Yunan rakiplerinin onu 1917'de tahttan indirmesine neden oldu"

Yukarıdaki kısa tarihçe ile II.Elizabeth döneminde kraliçe ile evlenerek aileye katılan Philip'in bir Helen olduğunu görüyoruz. İngiltere’nin II.Elizabeth dönemi ve ardından gelen prenslerin ise Philip'in soyundan devam ettikleri için resmen Yunan/Helen olduklarını görüyoruz. Zaten Charles da çok büyük bir Grekofil’dir. (Grekofil= Helensever)

Kral III.Charles, 2018'de Galler Prensi olarak yaptığı Yunanistan ziyareti sırasında Kathimerini'ye şunları söylemiş: "Her şeyin dışında, Yunanistan benim kanımda var ve onun antik kültürüne ve tarihine uzun zamandır hayranlık besliyorum." Yunanistan'ın birçok güzel ve eşsiz yeri var

Geçtiğimiz Eylül ayında Kraliçe II.Elizabeth'in ölümünün ardından Kral olan Charles şunları söylemişti: "Bu kadar derinden önemsediğim hayır kurumlarına bu kadar zamanımı ve enerjimi ayırmam artık mümkün olmayacak. Ancak bu önemli çalışmayı biliyorum. Başkalarının güvenilir ellerine geçecek"

Prens Pavlos’a geçmeden önce yazımızın başlığında bulunan Archonlar hakkında kısa bir bilgi vermek gerekiyor.

Archonlar; eski Patriklerden I.Athenagoras tarafından ABD’de kurulmuş, Rum Patrikhanesi’nin himayesinde Amerika’da yapılanmış, adeta bir devlet gibi organize edilmiş bir topluluktur. Fener Rum Patriği’nin başkanlığında sivil ve ruhanilerden oluşan adeta bir “Hükümet” modeli gibi çalışan üyelere “Archon” deniyor. Archonluk tüm imkânlarını “Megali İdea” emelleri için ortaya koyabilecek kişilerden oluşan “Paramasonik” bir yapılanmadır.

Rum Patriği I.Athenagoras, 1966 yılında “Order of Saint Andrew The Apostle Archon of The Ecumenical Patriarchate” adıyla bu derneği Amerika’da kurdu ve çok fazla kişiyi “Archon” unvanıyla donattı ve bu şekilde kilise bağlarının korunmasını amaçlamaktaydı.

Archonlar; şu anda ABD’de inanılmaz siyasi ve ekonomik güce sahiptirler ve her sene “Athenagoras İnsan Hakları Ödülü” adı altında bir ödülü yıllık geleneksel yemeklerinde kamuoyunda önemli yer arz eden kişilere vermektedirler. (Archonlar ile ilgili olarak sitedeki eski makalelerimizde hayli bilgi bulunmaktadır)

Archonlar bu sene ödülü Helen dedikleri kralın kurduğu “Prince's Trust International”a vermeyi kararlaştırdılar.  Ödül geleneksel yemeğin her sene yapıldığı yer olan New York Hilton Oteli'nde 21 Ekim 2023 Cumartesi akşamı verilecek.

Athenagoras İnsan Hakları Ödülünün Prince's Trust International”a verilmesine karar verilmesinin ardından bu ödülü almaya Kral gelemeyeceğini iletti ve kendisinden sonra en uygun kişi olarak vakfa başkan yardımcısı olarak seçtirdiği, Yunanistan Veliaht Prensi Pavlos'un bu seneki Athenagoras İnsan Hakları Ödülünü alması için görevlendirdi. Prince's Trust International'ın İcra Kurulu Başkanı Will Straw da kürsünün onur konuğu olarak bahsi geçen yemeğe katılacak.

Kral III.Charles etkinliğe katılamayacağı hususunda şunları söyledi: "Prince's Trust International'ın Başkan Yardımcısı Ekselansları Veliaht Prens Pavlos'un bu ödülü vakıf adına almayı kabul edeceğinden özellikle çok mutluyum” Veliaht Prensi Pavlos, 2015'teki kuruluşundan bu yana Prince's Trust International yapılanması içinde yer almaktadır. Sonuçta Yunan kökenli Kral Charles ile Prens Pavlos akrabadırlar.

20 Mayıs 1967 doğumlu olan Prens Pavlos; Yunanistan'ın son kralı II.Konstantin ve eşi Danimarka Prensesi Anne-Marie'nin en büyük oğludur. Prens Pavlos, Yunanistan tahtının varisi ve doğumdan itibaren veliaht prensiydi. Unvanını monarşinin kaldırılmasına kadar korudu. Babasının ölümüyle birlikte Yunanistan kraliyet hanedanının reisi oldu. (10 Ocak 2023 – günümüz)

Aralık 1967'de Yunanistan’da Albaylar Cuntası diktatör bir rejim ile Yunanistan’da idareyi ele aldılar. Tahta 1964'te oturan II.Konstantinos cuntaya karşı düzenlediği hareketin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından yurt dışına çıktı. Ocak 2023’de vefat etti. Kraliyet mülkünün kamulaştırılması nedeniyle tazminat talep eden eski Kral'a Yunan devleti, 2003'te 13 milyon Avro’nun üzerinde tazminat ödedi.

Yunanistan’ın Krallık dönemindeki aileden olan Prens Pavlos’u İngiltere eski Yunanistan Kraliyet ailesini olarak tanımaya devam ediyor. Zaten yukarıda; “Sonuçta Yunan kökenli Kral Charles ile Prens Pavlos akrabadırlar” demiştik.

Ödül hakkında Buckingham Sarayı Archonların başkanı Anthony Limberakis'ten bilgi aldığını deklare etti ve şunları bildirdi: Kurucu ve Başkan olan Majesteleri Kral III.Charles adına Prens Pavlos’a güvenimiz tam olduğunu beyan ediyoruz"

Bu ödülü geçmişte alanların bazıları: İskenderiye Patriği, Ukrayna Metropoliti Epiphaniy, Başkan Joseph Biden (Başkan yardımcısıyken), eski Başkan Jimmy Carter, eski Başkan George Bush ve First Lady Barbara Bush, eski Sovyet lideri Mihail Gorbaçov, Rahibe Theresa ve geçen sene COVID aşılarını geliştiren bilim adamları.

Fener Rum Patrikhanesinden yapılan açıklamaya göre Patrik Bartholomeos İngiltere ziyareti kapsamında, 25 Ekim 2022’de Buckingham Sarayı'nda Kral III.Charles ile bir araya gelerek yarım saatlik bir görüşme yapmışlar. Patrik Kral'ın Annesi Kraliçe II.Elizabeth'in vefatı nedeniyle taziyelerini ve kilise adına saltanat için dualarını ve iyi dileklerini iletmiş.

Patrik ile birlikte; Thyateira ve Büyük Britanya Başpiskoposu Nikitas, Laodikya Metropoliti Theodoritos ve Belçika Metropoliti Athenagoras ve Yunanistan'ın İngiltere Büyükelçisi Ioannis Raptakis ve Yunanistan Büyükelçisi Matthew Lodge; görüşmenin ardından Kral III.Charles’a takdim edilmişler.

Kral III.Charles’ın Yunanlılığını biraz daha irdeleyelim!

Yunanistan basınında Charles için “Yunan Kral” dendiğini yazmıştık. Sebep çok basit! Prens Charles’ın babası Philip, Corfu adası doğumlu. Tarihçilerin rivayetine göre Philip çocukluğundan itibaren Yunan geleneklerine ve Helen idealine fazlasıyla tutkun. Ve bu tutkunlukla çok uzun sene İngiltere Kraliçesi’nin eşi olarak İngiltere’de yaşadı.

Kraliyet tarihi uzmanı Hugo Vickers ''Prens Philip bir Yunan prensidir” diyor. Vickers'a göre Kraliçe'nin ve Prens Philip’in Yunanistan'a hiç gitmeyişinin nedeni Yunanistan'da monarşinin başına gelenler.

Kral III.Charles, Yunanistan'ın Glucksburg Hanedanı'nın ilk hükümdarı olan Yunanistan Kralı I. George'un torunudur. Buna karşılık, Charles'ın babası merhum Prens Philip zaten Yunandı ve babası Yunanistan Prensi Andrew idi. Kral Charles, hem Galler Prensi sıfatıyla hem de özel ziyaretler kapsamında Yunanistan'ı birçok kez ziyaret etti. 2018 yılında yaptığı resmi ziyarette, Yunan Devrimi'nin İki Yüzüncü Yıl Törenlerine katıldı.

Sonuçta, Yunan kanı taşıyan İngiliz monarşisinin olması çok önemli ve potansiyel olarak Yunanistan için avantajlı. Kral Charles, ülkede politika kararlarını doğrudan etkileyemese de Yunanistan ziyareti gibi hamleler, iki ülke arasındaki ilişkilerin değerli ve stratejik olduğunu ortaya koyuyor.

Kral Charles’ın eski hanedanın son temsilcisi olan Prens Pavlos’u ABD’ye, çok etkin bir yapı olan Archonların yıllık ödül törenine göndermesi bize göre Prens Pavlos’u ABD’de parlatmaktır.

21 Ekim’de yapılacak bu törenden sonra ya da önce Prens Pavlos’u Başkan Biden ile bir araya getirirlerse hiç şaşırmayacağız.

------------------------

https://21yyte.org/tr

http://soyledik.com/tr/


 

8 Aralık 2021 Çarşamba

JOE BİDEN; YENİ ATİNA BÜYÜKELÇİSİ’Nİ HELENİZM’İN DESTEKÇİLERİNDEN SEÇTİ!

8 Ekim 2021’de Yunan ANA-MPA haber Ajansı’nda çıkan bir haberin başlığı; “Atina Büyükelçisi pozisyonu için Biden'ın favorisi kim?” şeklindeydi.

(Aynı zaman diliminde bu haber Beyaz Saray Bülteninde de yer almıştır)

Beyaz Saray tarafından 8 Ekim 2021 Cuma öğleden sonra yayınlanan bir açıklamaya göre, Ailesi Yunanistan’dan göç etmiş, Yunan kökenli bir Amerikalı işadamı olan George James Tsounis; ABD Başkanı Joe Biden tarafından “ABD'nin Atina Büyükelçiliği” görevine aday gösterildi.

ABD’de bilindiği gibi bu tür görevlendirmelerden evvel ABD Senatosu’nda, senatörlerden oluşan bir heyet tarafından onaylanması gerekiyor.

Tsounis'in adaylığı, Türkiye aleyhtarlığı ile bilinen ABD Senatörü Robert (Bob) Menendez başkanlığındaki ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi tarafından yapılan bir duruşmanın ardından onaylandı.

George Tsounis'in 2022’nin başında Atina'ya gitmesi ve ABD diplomatik misyonunun dizginlerini devralabileceği öngörülüyor.

George Tsounis, Chartwell Hotels grubunun kurucusu ve yönetici direktörü olduğu için turizm endüstrisinde geniş deneyime sahip bir kişidir. Bu şirket tüm kuzeydoğu eyaletlerinde güçlü bir varlığa sahiptir ve Hilton, Marriott ve Intercontinental gibi bu alandaki önemli isimlerle de işbirliği yapmaktadır.

George Tsounis; New York Üniversitesi'nde ve ardından St. John's Üniversitesi'nden hukuk diploması aldı. Eğitiminin hemen ardından Long Island'daki en büyük hukuk firmasında çalıştı. Eşinin adı Olga olan Tsounis’in üç çocuğu var.  

George Tsounis’in ABD iş ve siyaset dünyası ile güçlü bağlantıları bulunuyor. 2013 yılında, Barack Obama'nın yönetimi altında, ABD'nin Norveç büyükelçisi olarak atanması düşünüldü. Ancak bu düşünce başarısız oldu. Takip eden yıllarda Tsounis, özel ve kamu sektöründe çeşitli roller üstlenme fırsatı buldu ve adaylığını güçlendirmesi için yeni deneyimler kazandı. Özellikle Chartwell Hotels'in yönetimindeki deneyimi ve ayrıca borsaya kayıtlı iki şirket olan Arbor Realty Trust ve New York's Signature Bank'ın yönetimini devralması, New York'taki yatırım topluluğunun en üst seviyelerinde önemli bağlantılar geliştirmesini sağladı.

Bununla birlikte, 53 yaşındaki George Tsounis'in ABD başkentinde sürdürdüğü siyasi bağlantılar da aynı derecede önemli. Çünkü George Tsounis'in bir kariyer diplomatı olmadığı düşünülürse, sonuçta bu siyasi bir atamadır…  

Bu açıdan bakıldığında, 2012 seçim kampanyasında Obama-Biden adına Yunan-Amerikalıların Başkanı olarak görev yaptığı gibi Başkan Biden ile sürdürdüğü uzun vadeli ilişkiyi belirtmekte fayda var.

Ayrıca ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'i yakından tanıyor ve yakın bir dostluk geliştirdiği Senatör Robert Menendez'in tam desteğine sahip. Zaten ABD’de bu tür atamalarda bir yöntem olan senatoda kendini izah ve kabul etme prosedürü Senatör Menendez'in desteği ile sıradan ve basit bir formaliteyle oldu ve aynı gün karara bağlandı.

Tsounis, Demokrat Parti'nin ana sponsorlarından biri olmasına rağmen, iki büyük partiden milletvekilleri ve senatörlerle Capitol'deki iletişim kanallarını açık tutuyor. Yani Tsounis son derece taktiksel hamleler yapmakta olan bir kişi!

Gelelim Tsounis’in Helenizm ile olan aşkına. (Bu cümlede normalde “bağına” kullanılması gerekir. Biz ise “aşkına” dedik!)

Zaten Yunan asıllı olan Tsounis tam bir Helenofil ve hayatını Helenizm’e adamış biri!

Helenizm adına yaptığı faaliyetler arasında; Amerika Rum Ortodoks Başpiskoposluğunun Başpiskoposluk Konseyi’nde, Faith and Leadership 100 topluluğunda ve Hellenic American Leadership Council (HALC) üyesi olarak, Kilise ve Yunan-Amerikan toplumu ile bu yakın ilişkisini kariyeri boyunca sürdürdü. Yunan Bağımsızlığının İki Yüzüncü Yıl Kutlamalarının eş başkanıdır

Aslında, eski ABD Başpiskoposu Dimitrios da Tsounis'e Amerika'daki Yunan Ortodoks Kilisesi tarafından verilen en yüksek nişan olan Saint Paul Madalyasını takdim etmişti.

Buna ek olarak, Tsounis, eski Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofiyas tarafından kendisine verilen Kıbrıs Amerikan Örgütleri Federasyonu'nun Kıbrıs için Adalet Ödülü'nü ve Amerikan Yahudi Komitesi (AJC) ile Yunan- Amerikan Konseyi Liderliği yapmıştır.

George James Tsounis’in yukarıda görüldüğü üzere çeşitli Helenik STK’larda ve ABD’deki en etkin Türkiye karşıtı topluluk olan Archonların birçok organında yöneticilik yaptığı görülüyor.

Geçtiğimiz ay Bartholomeos’un ABD ziyaretinde de ön saflarda yer almış, Türkiye karşıtı Helenizm faaliyetleri göze çarpmıştır.

Helenlerin vizöründen bakıldığında ABD Büyükelçiliği için çok ideal ve parlak kariyerli bir aday olduğu da görünüyor. Zaten kariyer diplomatı olmadan bu göreve getirilmesi kendi açılarından boşa değil.

Ailesi Yunanistan’dan göç etmiş bir birey olan George Tsunis'in maddi durumu da gayet yüksek seviyede. Diplomat vasfı olmadığı için böyle bir devlet görevini kabul etmesine (maddi açıdan) hiç gerek yok!

 

YA HELENİK AÇIDAN?

George Tsunis'in bu görevi Helenizm için bir adanmışlık, maddi anlamda tatmin edici ve de ABD’de üst akıl konumunda olan çok güçlü Yunan diasporası temsilcilerinin telkini hatta görevlendirmesi olarak da algılamak mümkün!

Yunan kökenli ve ABD’deki Helenik yapılanmanın önemli bir bireyinin ABD Yunanistan büyükelçisi olması ve de bu kişinin böyle bir görev yapmaya maddi açıdan hiç de ihtiyacı olmayan biri olması düşündürücüdür.

Bu haberin Yunan haber Ajansı ANA-MPA 8 Ekim’de yer alması ile aynı anda Beyaz Saray bülteninde yer aldı. Bir gün sonra atama gerçekleşti.

ABD Senatosunda, Başkan tavsiyesi ile resmi bir göreve (bakanlık, büyükelçilik v.s.)  getirilecek kişilerin, komisyon önünde hayli terletildikleri ve de zorlandıklarına haberlerde tanık oluyoruz. Robert Menendez bu işi “Tereyağından kıl çeker gibi” aynı gün halletti. Zaten daha resmi Senato ataması kabulü yapılmadan Beyaz Saray Bülteninde yer alması da hayli ilginç. Bizim anladığımız tüm kulis faaliyetleri yapılmış ve formalite olarak George Tsunis Senato Komisyonu’nda sanki bir sohbet toplantısı yapmış ve onaylanmış.

8 Ekim’de bu atama gerçekleştiğinden 1 gün sonra 9 Ekim’de Türkiye’den ilk kez ABD’ye tayin olmuş biri olan Amerika Başpiskoposu Elpidophoros, ABD Başkanı'nı ABD'nin Yunanistan Büyükelçiliğine George Tsunis'i aday gösterdiği için tebrik etti.

Atamayı çok isabetli bir karar olarak niteledi ve Twitter hesabından şu açıklamada bulundu:

George Tsunis Helen Amerikan toplumunun seçkin bir üyesi, Kilisemizin sevilen bir üyesidir"

Başkan Joe Biden'ı ABD'nin Yunanistan Büyükelçisi olarak George Tsunis'i aday gösterdiği için tebrik ediyorum. George Tsunis, Helenik Amerikan topluluğunun seçkin bir üyesi, kilisemizin sevilen bir üyesi ve Başpiskoposluğumuzun Yunan Bağımsızlığının İki Yüzüncü Yıl Kutlamalarının eş başkanıdır” dedi.

 


GEORGE TSUNİS’İN ATİNA BÜYÜKELÇİLİĞİ TÜRKİYE AÇISINDAN NE İFADE EDER?

Çok şey ifade eder!

Yazımızın içinde çok yerde vurguladığımız gibi Tsunis bir kariyer diplomatı değil. Zengin ve yüksek kariyerli bir işadamı!

Hayatı boyunca Helenizm için kendini adamış, eski eski ABD Başpiskoposu’ndan ABD Yunan Ortodoks Kilisesi’nin en yüksek nişanına mazhar olmuş.

Geçtiğimiz haftalarda Yunanistan’daki ABD askeri varlığı ve üslenmesi ile ilgili olarak Sayın Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın şu minvalde bir söylemi oldu. “Yunanistan’da ABD üssü kurulmadı. Yunanistan tümüyle ABD üssü oldu

Tekrar gibi olacak ama kariyer diplomatı olmayan, maaş almaya ihtiyacı olmayan zengin ve tanınmış bir işadamı, hayatı boyunca “Megali İdea” Helenizm ideali için kendine göre savaşmış, kafası Türkiye karşıtlığı ile dolu bir Atina Büyükelçisi sene başında göreve başlayacak!

Yunanistan neredeyse tümüyle ABD üssü oldu derken şimdi de Yunanistan’ın başına eki emperyalist devletlerin eski sömürgelerine tayin ettiği gibi ABD, Yunanistan’ın başına bir “Genel Vali” ya da “Sömürge Valisi” mi atadı?

Göreceğiz…


---------------------------

https://21yyte.org/tr/

 

http://soyledik.com/tr


16 Ağustos 2021 Pazartesi

BU SENE SÜMELA’DA HELENİZM’E GEÇİT VERİLMEDİ

Geçtiğimiz 1 Temmuz’da 5 sene süren restorasyon çalışmalarının ardından, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy'un katılımıyla Sümela Manastırı yeniden ziyarete açıldı. Maçka ilçesindeki Karadağ'ın Altındere Vadisi'nde bulunan manastır vadiden yaklaşık 300 metre yükseklikte bulunan ormanlık alandaki kayalar oyularak inşa edilmiştir. Manastır, kaya düşme riskine karşı Eylül 2015'te ziyarete kapatılarak restorasyona alınmıştı.

2010’da Cumhuriyet Tarihi’nde ilk olarak 15 Ağustos’ta Sümela’da ayin yapmak üzere Rum Patrikhanesi’ne izin verildi ve bu 2015’e kadar rutin bir hal aldı. 2015’te yukarıda belirttiğimiz kaya düşme riskine karşı manastır ziyaretçi trafiğine de kapatılmıştı ve restorasyon çalışmaları 2016’da başlamıştı.

Helenler için bu manastır büyük önem taşıyor. Bu önemin en az Ayasofya’ya gösterdikleri kadar olduğuna vurgu yapmak gerekir. Helenler, Türkiye topraklarında bulunan bu kültür ve tabiat varlığını “kendi malları” gibi görüyorlar ve bu manastır üzerinden “Sözde Pontus Soykırımı” söylemi ile Türkiye’yi sıkıştırmaya çalışıyorlar. Sümela’da ayin yapmayı kendileri için bir “hak” olarak sayan zihniyet; manastırın restorasyon için kapanması ile birlikte en üst seviyeden hortladı.

Sümela’da 2009’dan itibaren gelişen olayları irdelemeden evvel 2015’teki elzem kapanmaya o zamanın Yunanistan Cumhurbaşkanı “Prokopis Pavlopulos” 15 Ağustos 2015’te Sümela’da ayin yapamadıkları için tamiratın bahane olduğunu iddia ederek Türkiye’ye kin kusmuştu!

Prokopis Pavlopulos yapılamayan Sümela ayinine karşı bir alternatif olarak Yunanistan’daki “Vermio Dağı”nda bulunan “Panayia Sümela Manastırı”nda yapılan bir ayine katıldı ve orada 15 Ağustos için geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu sene Sümela’nın tahsis edilmemesini Türk Devleti’nin özellikle engellediğini ve bu durumun “keyfilik” olduğunu savundu.  Bir yandan Sümela ayini için ”Açıkçası çok üzgünüm” ifadesini kullanırken öte yandan sözde Pontus soykırımı için bunun Yunanlıların tarihsel belleğinde büyük bir acı olduğunu ve en azından, faillerin tespitini ve Türkiye’den artık “Samimi bir özür" beklendiğini, ifade etti…

Prokopis Pavlopulos, Sümela’nın Yunanlılarca Kutsal Simge olduğunu ve Pontus aktivisti “Leonidas Iasonidis”in (1884-1959)  geçmişte Pontus için yaptığı çalışmaları övgüyle anlattı. Her 15 Ağustos’ta Pontus Rumlarının uğradığı bu acımasız soykırımdan dolayı ruhları için Sümela’da dua edilmesi gerektiğini söyledi ve “Türkiye; Yunanlıların/Rumların tarihsel hafızasını bükmesin” şeklinde de tehditkâr bir ifade kullandı. 

Prokopis Pavlopulos’un bu tepkisini bir kanara bırakalım ve 2009’dan itibaren Sümela’da neler yaşandığına bir göz atalım.

2010’da ilk kez yapılan ayin çok önemli. 2010’da ana avluya kısıtlı bir ziyaretçi sayısı alınması şartıyla ayin için izin verilmesine karşın; Rum Cemaati mensupları ile Yunanistan’dan gelen ziyaretçilerin yanı sıra Rusya’dan da çok sayıda ziyaretçi geldi ve Sümela’da izdiham yarattılar.

Yunanistan’da sayıları yüzlerle ifade edilen Pontus dernekleri bulunmaktadır ve bu dernek ya da sivil toplum kuruluşlarının hepsi Türkiye karşıtıdırlar. Aynı şekilde Rusya’da da ciddi boyutta bir Pontus organizasyonu ve kendilerine Pontuslu diyen, sayıları azımsanmayacak Rum bulunmaktadır. “Rusya Yunan Cemaatleri Federasyonu Başkanı” ve aynı zamanda o zamanda Rus Duma’sı milletvekili olan aşırı “Pontus’çu” “İvan Savvidis” 15 Ağustos 2010’da Sümela’da yapılan ayinin organizatörleri arasındaydı. Ancak bu zatın adını ilk olarak 2009’da duymuştuk.

Bu zat; 5 Ağustos 2009’da Rusya’dan geldiği bir grup Rum ile birlikte Sümela’da provokatif bir ayin düzenlemeye kalkıştı. Selanik Valisi “Panayotis Psomyadis’”in de aralarında bulunduğu bu grupla birlikte gelen Rum din adamları aniden mumları çıkartarak Sümela’da korsan ayin yapmaya başladılar. Trabzon Müzeler Müdürü Nilgün Yılmazer ve görevliler tarafından engellenmek istendiğinde ise bir arbede yaşandı. Bu arbedenin ardından gruptaki Rumlar aniden  “Yunan Milli Marşı”nı okumaya başladılar. 

İvan Savvidis, Forbes’e göre yaklaşık 2 Milyar Dolar serveti olan Yunan/Rus işadamıdır. 2003'te, Putin taraftarı bir parti olan “Birleşik Rusya Partisi”nden Devlet Duma milletvekili seçildi. Yunan PAOK Kulübü’nün sahibi de olan İvan Savvidis Mart 2018’de hakeme kızarak belinde silah ile sahaya inerek Yunanistan Futbol Ligi’nin 3 hafta tatil edilmesine neden olmuştu. 2009’da Sümela’da yaşanan korsan ayinin tertipleyicisi ve 2010’da başlayan ve birkaç yıl devam eden 15 Ağustos Sümela ayinlerinin de finansörü ve organizatörüdür. 

İvan Savvidis’in sahibi olduğu “Pontos News” adlı bir haber sitesi bu konuda başı çeken medya unsurları arasındadır. Örneğin bu sitede geçmişte çıkan bir haberde şu iddia yer aldı; “1919'da Kemal Paşa'nın Samsun'a geçişini takiben Pontus'ta yüz binlerce Yunanlıyı katlettiler. Erkekler, kadınlar ve çocuklar dâhil olmak üzere 350.000'i aşan soykırım kurbanı vardır. Tecavüzler, işkenceler ve taburlarda zorunlu ağır çalışmalar Pontuslu kardeşlerimizin ölümüne yol açtı. Ve bu bir soykırımdır. Pontuslular Rum, Yunanlı ve Hıristiyan oldukları için öldürülmüşlerdir

16 Ağustos 2009’da İHA’da şu haber yer aldı: İvan Savvidis “Trabzon'da görkemli bir Ortodoks kilisesi inşa edeceğimBu manastırlar bizim atalarımızdan kalan yerlerdir. Buralar Ortodoks dindar insanların kiliseleridir, Türk Hükümeti'nin kiliseleri değildir. Bu olayın ne kadar önemli bir olay olduğunu tüm Dünya’ya göstereceğim”   

Açık kaynaklarda “Eski Yunan Casus” olarak hakkında bilgi bulunabilen Savvas Kalenderidis geçtiğimiz 15 Ağustos 2021’de Yunanistan’da bulunan alternatif Panagia Sümela’daki ayinden sonra İvan Savvidis hakkında şu konuşmayı yaptı:

İvan Savvidis'in eylemleri olmasaydı Panagia Sümela tekrar açılmayacaktı. Bunu bilgilerinize sunuyorum çünkü o dönemde olan her şeyi Türk Basını aracılığıyla takip etmiştim

 15 Ağustos 2009’daki provokasyon ile ilgili olarak, biraz gecikmeli de olsa, 7 Ocak 2010’da Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun TBMM’de gündem dışı söz alarak yaptığı konuşma; içeriği nedeniyle önem arz etmektedir. (7 Ocak 2010’da TBMM’de yapılan konuşmalar alttaki linkte mevcuttur) 

https://drive.google.com/file/d/1PygMTS9ILHuSqxXiGT4ZH_HK03-jN9m2/view?usp=sharing

 

15 Ağustos 2010’da Sümela’da seneler sonra ilk olarak Rum Patriği Bartholomeos’un yönetiminde Meryem Ana günü için bir ayin yapıldı.

Ayinin ardından Yunan gazetelerinde çıkan bazı başlıklar şöyle:

15 Ağustos’tan sonraki bazı Yunan gazetelerinin başlıkları şöyle:

Ethnos: “Sümela Manastırı’nda Ekümenik Huşu

Avriyani: “Trabzonda duygusal anlar; Sümela Manastırı’nda tarihi ayin” 

Vradini: “Pontus’un Meryem Anası,  artık daha güzel günlerin garantisi

Espresso: “88 yıl sonra huşu ve gözyaşı, Pontos’un Meryem Anası için ağladık

Elefteros Tipos: “Meryem Ana artık gözyaşı dökmüyor


15 Ağustos 2010 ayini ile ilgili olarak 23 Ağustos 2010’da Türksam’da “Sümela'dan Sonra Aya Sofya'ya Yönelik Talepler Gelmeye Başlar mı?” bir makale yazmıştık. (Makaleye aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz)

https://drive.google.com/file/d/1zOIxfJrooIhZWnCgeHY1LUtSaD4tdZOU/view?usp=sharing

 

2010’da Sümela’dan ayrı olarak Ayasofya ile ilgili de tarihe düştüğümüz notta; günümüzde Ayasofya üzerinden yapılan tepkileri ve hazımsızlıkları öngörmüşüz!

2010’daki ayinde yaşanan en önemli husus; ziyaretçi kılığındaki Helen militanlarının üzerlerindeki giysileri çıkarıp üzerinde Pontus haritası ve “Ben Pontusluyum” yazılı tişörtlerini ortaya çıkarmalarıdır. 2010’dan 2015’e kadar yapılan ayinlerde başka seviyesiz davranışlar olmadı.

Sümela’da sorun olmadı ama Pontusçu Helenlerin Türkiye’yi suçlayıcı faaliyetleri bu dönemde ayyuka çıktı.

2019’da devrin Yunanistan Başbakanı Alexis Tsipras’tan bir hamle geldi. Yunanistan Resmi Gazetesinde, "Pontuslu Rumların Tarihsel Arşivi Hazırlama Komitesi" adlı ortak bir komitenin kurulmasıyla ilgili olarak 31 Mayıs 1919 tarihinde B/2009 sayı numaralı, Başbakan Alexis Tsipras tarafından imzalanmış bir kararname yayınlandı. (ΦΕΚ, Τεύχος B’ 2009/31.05.2019)

Alexis Tsipras’a Pontus dernekleri ile görüşmesinde kendisine kemence hediye edilirken. Yakasında “G” soykırım anlamında “Genocide” rozeti bulunuyor ki bu amblemi hâlâ kullanıyorlar.

Pontus dernek ve kulüplerinin faaliyetleri; Megali İdea, Patrikhane, Ruhban Okulu konuları ile iç içe olsalar da ayrı değerlendirmek gerekiyor! Çoğunluğu Yunanistan’da bulunan, Avrupa ve ABD ile Kanada ve Rusya’da sayıları yüzlerle ifade edilebilecek, aşağıdaki linkte bir kısmının listesi bulunan dernek ve benzeri Pontusçu oluşum var. 

https://drive.google.com/open?id=1hec4fjC5iWF2gtzF4S8T4QeFD6HKv32a

 

13 Mart 2020’den itibaren göreve gelen Yunanistan’ın yeni Cumhurbaşkanı Katerina Sakellaropoulou da sözde Pontus Rumları Soykırımı Anma Günü münasebetiyle, bir önceki Türk düşmanı Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulos’u aratmayacak Türk aleyhtarı söylemleriyle dolu, aşağıdaki mesajı yayınladı:

“Geçmişin iğrenç eylemleri ve samimi pişmanlıktan sorumlu olmak, barışçıl bir arada yaşama ve halkların refahının geleceğini bekleyen liderlerin cesaret ve sorumluluğunun örnekleridir. 19 Mayıs günü; Pontus Yunanlılarının Soykırımı Anma Günü olarak kabul edilmiştir. Bugün ise bir asır önce kaybettiğimiz Pontus Rumlarının yüz binlerce kurbanını onurlandırıyoruz.

Soykırımdan kurtulmuş Pontus Yunanlılarının, Yunan Devleti’nin son derece zor koşullar altında toparlanmasına, ekonomik genişlemesine ve Yunanistan'daki eğitim ve kültürün gelişmesine muazzam katkılarını ve aktif katılımlarını da dikkate almalıyız.

Uluslararası toplumun gelecekte insanlığa karşı benzer suçları önlemek adına sadece kurbanların anısını korumak için değil, aynı zamanda masum sivillerin sistematik imhası gibi, bu iğrenç barbarlığın eylemlerini hafifletmek ve kınamak gibi bir görevi de vardır”

(Yukarıdaki hususla ilgili ayrıntılı bilgiyi aşağıdaki linkte bulabilirsiniz)

http://soyledik.com/tr/makale/8080/pontusculuk-hiz-kesmedi--bojidar-cipof.html

 

Bu arada tarihte bir ilk olarak bir Türk vatandaşı olan Elpidophoros Lambriniadis 22 Haziran 2019’da ABD Başpiskoposu oldu. Türkiye’den ABD’ye gitti. Önceki ABD Başpiskoposlarının sözde “Pontus Soykırımı” ile ilgili söylemleri, beyanları pek olmamıştı. TC vatandaşı olan yeni ABD Başpiskoposu Elpidophoros Lambriniadis ise 17 Mayıs 2020’de koronavirüs nedeniyle cemaate kapalı yapılan bir Pazar ayininden sonra medyaya bir beyanatta bulundu. Yapılan Pazar ayinini sözde Pontus Soykırımı’na ve AHEPA’ya (American Hellenic Educational Progressive Association) ithaf ettiğini beyan etti ve şöyle konuştu: “Geçmişi ve geleceği olan bir toplumuz” şeklinde sözlerine başlayan Lambriniadis “Bu gözlemlerin ikisi de geçmişe sahip bir topluluk ve geleceğe sahip bir topluluk olduğumuzu akla getiriyor. Geçmişi unutulmamalıyız, Pontus’u hiç unutmamalıyız. Bu bağlamda geleceği nasıl ele alacağımız şimdi her zamankinden daha önemlidir. Ulusumuzdaki topluluklar, farklı programlarda ve farklı düzenlemelerle yeniden açılmaya başlıyor. Hıristiyanlığa olan sevgimizle kiliselerimizi halkın ibadetine tekrar açılmaya başlarken sizleri bilgelik ve sabır uygulamaya davet ediyoruz” dedi.

Geçtiğimiz sene manastırın restorasyonu bitmemiş iken çok kısıtlı bir kadro ile ayin yapılmasına izin verildi. Bu izin Helenleri pek sevindirmedi ve çok az katılımlı, 70 kişiye verilen izinle yapılan ayini Rum Patriği yönetmedi. Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Christian Berger’in de katıldığı bu ayini Patrikhane’den görevlendirilen papazlar yaptı. Manastıra asılan Türk Bayrağı Yunanistan’da sorun oldu.

Gelelim 2021’e. Geçtiğimiz 1 Temmuz’da Sümela Manastırı’nın Kültür bakanlığı resmi açılışı ile birlikte Helenler yine kudurdu.

1 Temmuz’daki resmi açılışın ardından, 10 gün sonra 12 Temmuz’da Yunan gazetelerinin başlıkları şöyleydi:

Sümela Manastırı’na restorasyonun ardından açılışta asılan Türk Bayrakları Yunanistan’da krize yol açtı!

“Yunanlıların her şeyi yok oldu - Manastırı Türk bayraklarıyla doldurdular”

Pontus'taki Panagia Sümela'daki geçişte Yunanlıların her eşyası dikkate alınmadı – Türkler- "geçit edildi"

Türkiye’nin bir kültür ve tabiat varlığı olan ve mülkiyeti Devlet’e ait olan bu tarihi yapının restorasyon sonrası açılışında normal olarak asılan Kültür ve Turizm Bakanlığı posteri ile yanında asılan Türk Bayrağı’nı hazmedemediler ve kudurdular. Haberlerde daha da ileriye giderek; açılışta Bizans ile ilgili amblemlerin de bulunması gerektiği şeklinde ve Türkiye’nin egemenliğindeki bir kültür varlığının bugünkü statüsünü reddeden ya da tenkit eden söylemler yazıldı. Bu söylemler neredeyse tüm Yunan kaynaklarında yer aldı. İlginç olan açılıştan 10 gün sonra tüm Helen kaynaklarında eşgüdümlü olarak benzer haberlerin çıkması!

Yunan Bayrağı ya da Bizans Bayrağı asılsa Helenleri ne de memnun ederdik! Unutulmamalı ki Sümela Manastırı Yunanistan’da değil ve sadece 15 Ağustos’ta değil 365 gün ziyarete açık bir Türk müzesi…

Anadolu Ajansı’nda bir haber çıktı!

Trabzon'daki Sümela Manastırı'nın Temmuz’dan itibaren ziyaretçi rekoru kırdığı vurgulandı ve tarihi Manastırı 99 günde 124.000'e yakın turistin ziyaret ettiği belirtildi. Helen kaynakları Anadolu Ajansı’nı suçlayarak “Türk Manastırı” olarak tanımlanmasına kudurdular.

Bu arada Helen kaynaklarında 15 Ağustos’ta Rum Patriği’nin Sümela’da ayin yapacağı haberleri aralıklarla çıkmaya başladı. Yunanistan Pontuslular Federasyonu= ΠΟΕ (Ya da Pampontian Federasyonu) da ayinle ilgili paylaşımlar ve organizasyonda yer aldıklarını duyurmaya başladı.



Pampontian Federasyonu; 9-Ağustos-2021’de Referans: 
10342 sayılı bir duyuru ile "Federasyon görevini gerektiği gibi yapmaya ve Pontos ve Anadolu'daki Ortodoks anıtlarını canlandırma çabalarında Ekümenik Patrikhaneyi fiziksel olarak desteklemeye karar verdi" şeklinde ifadeler de içeren, fazlaca Pontos vurgusu yapan Türkiye aleyhine olumsuz bir açıklama yaptı. (Linkte açıklamanın tercümesi ve orijinali bulunmaktadır)

https://drive.google.com/file/d/1OI6RbF-NPO8YySJXZjEjgxURBhvtsnlR/view?usp=sharing

Pampontiaki'nin Başkanı (Yunanistan Pampontian Federasyonu) George Varythymiadis’in bu söylemlerinden dolayı olmalı ki 13 Ağustos’ta Sümela’daki ayin için geldiği İstanbul Havaalanı’nda gözaltına alınıp, ülkeye girmesine izin verilmeyerek aynı gün geri yollandı. Bu hususta da Yunan basınında çok sayıda menfi haber çıktı. George Varythymiadis’in Pontus’la ilgili yaptığı tüm konuşmalarda arkasında “genocide” amblemi bulunan bir poster bulunmaktadır.

https://www.facebook.com/poe.org/photos/a.1437321753023042/4243982412356948/?type=3

 

Bizce çok isabetli bir karar olduğuna inandığımız bu geri göndermenin ardından George Varythymiadis söylemlerinin dozunu arttırdı.

"Biz sebebini çok iyi bilmekteyiz: Biz Soykırımın tanınması için mücadele ediyoruz çünkü. Pampontiaki bu mücadelede başı çektiği için, muhtemelen [istenmeyen insanlar] listesindeyim, sadece ben değil, başkaları da vardır. Ben sadece ayine gitmeye çalıştım ve Dışişleri Bakanlığı'na da haber vermiştim

Aynı konu Yunanistan’da siyasilerin de gündemine girdi. SYRIZA Milletvekili Giannis Amanatidis “Bu Türk davranışı, tacizdir. Pontus Helenizmine saldırganlıktır. Yunan vatandaşlarının insan hakları ciddi bir sorundur ve hükümet, onların tecavüzlerini önlemek ve Pontus'a hac ziyareti için Panagia Sümela’yı ziyaret etmesi beklenen Pontus kökenli yüzlerce Rum'a karşı bu tür uygulamaları aktif olarak desteklemek için gerekli tüm adımları atmalıdır" dedi. Ve Pazartesi günü Parlamento'da Nikos Dendias'a bir soru sunulacağını da kaydetti.

George Varythymiadis bununla da kalmadı ve 9 Ağustos’ta yayınladığı gibi 15- Ağustos -2021 Referans: 10349 sayılı bir başka basın bülteni daha yayınladı. İçeriğinde; “Bu yıl, yıllarca süren zorunlu sessizlikten sonra, Ekümenik Patriğin Pontus’taki tarihi Panagia Sümela Manastırı'nda İlahi ayini gerçekleştirmesi, Pontus Helenizm’i tarafından özel ilgiyle bekleniyordu” şeklinde ifadeler de bulunan açıklama yayınladı. (Linkte açıklamanın tercümesi ve orijinali bulunmaktadır)

https://drive.google.com/file/d/1L5S5XJIzCVce2gwuNfuc4cHapPkVDN6X/view?usp=sharing

 




Yunanistan Dışişleri Bakanlığı’nın George Varythymiadis’in sınır dışı edilmesi ile ilgili resmi web sayfasındaki kısa açıklaması da tam bir “Kara Mizah

Yunanistan Pampontian Federasyonu (ΠΟΕ) Başkanı George Varythymiadis'in Türk makamları tarafından taciz edilerek gözaltına alınmasına ilişkin Dışişleri Bakanlığı'ndan Açıklama:

Dışişleri Bakanı Nikos Dendias'ın talimatının ardından Ankara Büyükelçiliği, Yunanistan Pampontian Federasyonu Başkanı aleyhindeki taciz edici gözaltı ve sınır dışı etme kararına ilişkin Türk Dışişleri Bakanlığı'na acil protesto düzenledi.

Bay Varythymiadis, Trabzon Panagia Sümela’daki İlahi Ayin'e Pontus Helenizm’inin temsilcisi olarak katılmak üzere bugün İstanbul'a gitmişti.

Yunanistan Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasındaki “Pontus Helenizm’inin temsilcisi olarak katılmak üzere” ibaresi çok ilginç!

Türk topraklarındaki bir eski anıta, Türkiye’nin mülkiyetinde olan bir anıta “Pontus Helenizm’inin” temsilcisi olarak gelecek!

 

Türkiye Devleti bizce çok isabetli davranış ile sürekli Türkiye aleyhine konuşan, faaliyetlerde bulunan George Varythymiadis’in ülkeye girişine izin vermemiştir. Yine bizce bir başka çok isabetli davranışla Bayrağımız için bu kadar yaygara çıkaran Helenlerin gözü önüne Sümela Manastırı’na büyük bir Türk bayrağı asılmıştır.  

Başka bir zaman olsa belki bunu sorun ederlerdi ama Varythymiadis’in sınır dışı edilmesinin ardından bayrak ile ilgili hiçbir sorun ayin esnasında yaşanmadı. Patrik dâhil bunu kimse dile getirmedi.

Ama!

Ayini naklen yayınlayan Yunan ERT3 kanalı ile akredite olarak bulunan Yunanlı gazete muhabirleri sözleşmiş gibi manastırda asılı olan Türk Bayrağı’nı kadrajlarına almadılar. TV de foto muhbirleri de öyle açılardan çekim yaptılar ki kadrajlarda Türk Bayrağı’nı göstermediler. ERT3 TV’nin ve Patrikhane’nin Youtube sayfalarından canlı yayın olarak yayınlanan ayinde de bayrağımız görünmedi.

Oysaki aynı haberi veren Trabzon’daki yerel 61 Saat TV’de Türk Bayrağı odaklı bir yayın yapılmıştır. Aynı şekilde Trabzon’daki diğer yerel gazete ve internet sitelerinin fotoğraflarında da Türk Bayrağı vardı.



İvan Savvidis’in sahibi olduğu
Pontos News bayrak ve sınır dışı edilen George Varythymiadis ile ilgili şöyle yazdı:

“Bu bayram günündeki tek çelişki soğuk ve bir noktada yağmur değildi. Restore edilen tüm Yunan anıtlarında olduğu gibi Panagia Sümela anıtındaki Türk Bayrağıydı. Ve tabii ki, Türkiye'den sınır dışı edilen ve Pontusluları temsil etmesine izin verilmeyen Yunanistan Pampontian Federasyonu Başkanı George Varythymiadis'in bulunmadığıydı!”

Şu cümleye dikkat ediniz: “Restore edilen tüm Yunan anıtlarında olduğu gibi” adamlar Sümela’yı kendi ülkelerinde zannediyor. Ya da kendi toprağı sayıyor!

Ayini Bartholomeos, Kadıköy Metropoliti Emmanuel ve Philadelphia Metropoliti Meliton yaptılar. Yunanistan'ın Ankara Büyükelçisi Michael-Christos Diamessis, Trabzon Başkonsolosu Georgia Sultanopoulou, Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı temsilcisi ve yerel yetkililer ayine katıldılar.

Gelelim Patrik Bartholomeos’un konuşmasına!

"Tanrı'nın Annesinin büyüklüğüne hayran kalarak, o zamanki Tanrı'yı ​​vaaz eden Havariler gibi, bu eski konutta, Panagia Sümela’nın Kutsal Manastırı'nda ibadet etmek için bir araya geldik. Her yerde bulunan Pontuslularla birlikte, ilahileri ile bu kutsal kaya üzerindeyiz ve her yıl O'nu kutlamaya yürekten verdiğimiz sözümüzü yerine getirerek, Meryem Ana'nın dağı olan Mela Dağı'nda ayin yapıyoruz.

Ve işte, pandeminin çilesine ve onun getirdiği kısıtlamalara rağmen, Meryem Ana bugün Yunanistan ve Kıbrıs, Rusya, Gürcistan, Romanya, Ukrayna ve Türkiye’den dindar hacıları ve Dünyanın çeşitli yerlerinden Pontusluları memnuniyetle karşılamaktadır.

Kutsal Manastırın kurucuları, keşişler Sophronius ve Barnabas ile ünlü Peristereotas (Kuştul Manastırı) Manastırları'nın eski rahipleri ve dindar Hıristiyan Pontuslularla birlikte her zaman onun nurlu ve ilahi lütfu ile bizi karşılıyorlar.

Burada Meleklerin Anası tarafından, Pontus Azizleri ile birlikte karşılanıyoruz. Trabzon'lu Eugenios, Sinope Piskoposu Phocas, Vlasios, Sebastia piskoposu, Athonite'li Athanasios, Trabzon'da doğup büyümüşlerdir.

Bakire Meryem şu anda, dünyayı gökyüzüyle birleştirerek, bu halkın kalbinde şarkı söylemesini duyuyor. Bugün, kutsanmış ve asil Komnenos'un ruhları, II. İoannis, II. Aleksios ve bu aynı adı taşıyan Aleksios III, Kral Basil ve III. Tanrı'nın Annesinin yüceliği için dua ederek sevinin.

II. Bayezid, I. Selim, III. Murat, I. İbrahim, IV. Mehmet, II. Süleyman, II. Mustafa ve II. Üçüncü Ahmet de bizi hissediyor.

Hepsi, Meryem Ana'yı Peygamber olarak tanıyan ve onurlandıran, Kuran'a bağlı olarak, bu Kutsal Manastırı ve rahiplerini çeşitli şekillerde sevip desteklediler, güçlendirdiler ve onurlandırdılar.

Dürüst Türk Hükümeti'nin, söz konusu Osmanlı dönemi padişahlarının barışçıl ve birleştirici örneğini takip ettiğine şüphe yoktur, çünkü burada birliğin yenilenmesi ve sağlamlaştırılması gerçekleştirilmiştir ve bunu yerel makamlardan rica ettik ve şimdi de Meryem Ana'nın tarihi Manastırında kutluyoruz.

Tüm bunlar için burada, sekizinci kez gerçekleştireceğimiz ilahi ayinde bize yapılan şefkatli destek ve anlayış için şükranlarımızı sunarız.

Pontus Bakiresi'ne (Meryem Ana’yı kast ederek) yaptığımız bu hac yolculuğuna layık ve atalarımızın Tanrısı, Vatan'ın bu kutsanmış yerinde, bu tarihi Patrik ve Stavropegian Manastırı'nda mum yakmak ve Pontus'un kutsal topraklarında ibadet etmek için buradayız”

Yukarıdaki metinde her ne kadar (Bizce siyasi saik ile) Osmanlı padişahlarını anmış olsa da metinde sık sık Pontuslulardan bahsetti. Ve ayrıca Fatih Sultan Mehmet’in 15 Ağustos 1461’de yıktığı Pontus Krallarından da bahsetti ve onlara da dua etti.

Türkiye düşmanı Pontus Federasyonu Başkanı George Varythymiadis’in sınır dışı edilmesinin üzerine daha özenli ve Pontus’u bu kadar ön plana çıkaran bir konuşma olmamalıydı düşüncesindeyiz. “Ne suya ne sabuna” mantığıyla bir yandan ağırlıklı olarak eski Helenlere dua ederken, öte yandan Türkiye Devleti’ne teşekkür etti. Devlete ve eski Osmanlı padişahlarına şükran şeklinde yapılan atfetmelerin samimiyeti tartışılır.

Bu kadar cümleden sonra son sözler:

Helenler çatlasa da patlasa da Sümela’da Türk Bayrağı dalgalanacak.

Orası Türk toprağı, orası Türkiye…

 

--------------------

https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/teostrateji-arastirmalari-merkezi/bu-sene-sumela-da-helenizm-e-gecit-verilmedi

http://soyledik.com/tr/makale/8212/bu-sene-sumelada-helenizme-gecit-verilmedi--bojidar-cipof.html?fbclid=IwAR1C46-kRuWojWeHgqjEVp312hqgLzmgXIK719gTBiYoCA--iD_qCFecPKs