mudanya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mudanya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Kasım 2023 Salı

CUMHURİYET ÖNCESİNDE DEVLET ve TÜRKLÜK ALEYHİNE RUMCA YAYINLAR

 

Bu yazımızda; Cumhuriyet Dönemi öncesi İstanbul’da Devlet ve Türklük aleyhine çıkan Rumca yayınları elimizdeki kaynaklar nispetinde vermekteyiz. Yazımızda, Osmanlıcadan tercümeleri verilmiş olan; Yeni Gün, Akşam, Tasvir-î Efkâr, Duygu gazeteleri 1918-1919 yılları itibariyle çıkmakta olan ve yine ağırlıklı olarak İstanbul’da basılan, düşmanca ifadelerin yer aldığı başta Rumca gazetelerle mücadele etmekteydiler. Tabi bu yayınlar sadece bu gazetelerle sınırlı olmayıp birçok dergi de çıkıyordu.

 Kara Kitap

Rum Patrikhanesi'nin, bugüne kadar istifade ettiği, dergi kitap, broşür gibi çeşitli yayınları oldu. Bu yayınlarda, Ortodoks propagandası yapmak dışında, Türklük aleyhine de sayısız yazılar yazılmıştır. Bugüne değin Türklük aleyhine en ağır ifadeleri barındıran yayın ise “Kara Kitap” adlı bir kitaptır. Özellikle İstanbul'un işgal edildiği 1919 yıllarında, Patrikhane'nin çıkartmış olduğu Kara Kitap; içinde Türklük için en ağır eleştirilerin bulunduğu bir kitaptır. Bulunması çok güç olan bu kitap hakkında; Dimitri Kitsikis'in Yunan Propagandası adlı kitabında uzunca bir izahat bulunmaktadır. Bu kitap, o tarihteki Patrik Vekili Doroteos'un çabaları ile Rum Patrikhanesi tarafından yayımlanmıştır. Daha sonraları da, İngiltere'de, İngilizce olarak bastırılmıştır. Vatansız kalmış Yunanlılar” adlı kitabın yazarı olan A.A. Pallis; 19 Kasım 1919'da, İngiltere'de bulunan Kaklamanos'a yolladığı mektupta şunları yazmıştır: 

"Aziz dostum,

Patrikhane epey zaman önce bir siyah kitap yayımladı. Bunda 1914'ten günümüze kadar Türkiye'de Rumlara karşı işlenen cinayetler bütün ayrıntılarıyla köy, köy anlatıyor. Kitabın Rumca ve Fransızca baskıları yapılmıştır. Buralı bir Levanten tarafından İngilizceye de çevrildi. Ne yazık ki çeviri pek kötüdür. Patrikhane'deki “Vatansız Kalmış Yunanlılar Komitesi" -ki bende bu komitede krallık temsilcisi olarak bulunuyorum- çevirme işini bana verdi (ama vaktim olmadığı için) komite bu defa doğrudan doğruya size başvurmak ve bu işi orada bir İngiliz’e yaptırarak, kitaptan 1000 nüsha bastırmak konulu ricamızı size iletmekle beni görevlendirdi. Komite masraflara karşı 150 Sterlin ödemeye hazırdır.” [1]

Bu mektup Anavatandan ayrı kalmış Yunanlılar Merkez Komitesi Genel Müdürlüğü-Galata, Konstantinople başlıklı kâğıda yazılarak gönderilmiştir. Kitap; Londra'da, Black Book: Persecution Of The Greeks in Turkey  adıyla basılmış ve Londra Yunan Büyükelçiliği tarafından, batı ülkelerine dağıtılmıştır. 1000 adet olarak basılan Kara Kitap toplam 163 Sterlin'e mal olmuş ve aradaki 13 Sterlin fark Londra Yunan Büyükelçiliği tarafından karşılanmıştır.

Eklisiyastiki Alitya (Kilise Gerçeği) Gazetesi

Rum Patrikhanesi'nin seyir defterine bakıldığında Kara Kitap kadar, Türklük için ağır eleştirilerin bulunduğu birçok yayın daha yapılmıştır. Bunlardan biri de Eklisiyastiki Alitya adlı gazetedir. Uzun yıllar Rum Patrikhanesi'nin yayın organı durumunda olan bu gazetede, işgalden sonra Türkçe gazetelerde çıkan Yunan karşıtı yazılar için de bir makale çıktı. Bu makale devrin gazetelerinden Akşam'da kaynak gösterilerek yayınlandı.

Rum patrikhane sinin resmi mürevvici efkârı olan Eklisiyastiki Alitya gazetesi Türk gazetelerinin neşriyatından bahsile diyor ki:

(...) bu gazeteler aldanmasınlar. Bir milletin müsavat valileriyle iğfal edildiği zamanlar geçmiştir. Patrikhane imtiyazatının iade-i merliyeti hakkındaki vaitler artık kimseyi müteessir etmiyor. Bu nazeriyat devresi kapanmıştır. Onlar anlamalıdır ki büyük hastalıklara, müessir ilaçlar lazımdır. Bu devlet yıkılıyor. Bu köhne ve hayide vaitlerle devlet toplanamıyacaktır. Ceograti istatistikler serdi ki Türk unsurunun ekseriyeti haiz olduğuna ve binaenaleyh Rum milletinin de böyle batıl tarzı tesviyelerle idarei maslahat edilmesi lazım geldiğine kimseyi ikna edemez. Haritaları tertip edenler unutmamalıdır ki, Rum unsuru birçok yerlerde ekalliyette ise baba mirası üzerindeki tarihi ve içtimai hukukunu gaybedemez. Zira Rum unsurunun ekseriyeti haiz olmaması asırlarca müddet kan ve ateşle ve cebri ihtidalarla nüfusumuzu azaltmış olan birahmane tazyik ve takıb neticesidir. Fakat içimizden hiç biri tebdili tabüyyet etmek fikrinde değildir. Biz baba toprağına olarak saf vatanperver Ahmed Rıza beyin pek doğru olarak söylediği veçhile kendi evimizin sahibi olarak kalıyoruz ve kalacağız. Bunlar Vilson’un programı üzerinde yanlış tefsirat ve tahrifatta bulunmak suretiyle bir defa dahi Elenizmi bu kadar feci sergüzeştlerden, fedakârlıklardan ve kan imtisaslarından sonra böyle müphem ve boş cümlelerle anlatabileceklerini zannediyorlar ise aldanıyorlar…” [2]

Eglisiyastiki Alitya'nın kışkırtıcı ve olayları saptırıcı faaliyetleri, saymakla bitmez. 23 Temmuz 1909'da Mülazım Tevfik Bey'i ve bazı Ulahları (Osmanlıların, Romanya'nın yerli halkına verdikleri ad.) katleden ve Ulah muhtarı Sotir Tasyanka'nın evine ateş eden Rum eşkiyası hakkında yanlı ve hakikati saptırıcı yayınlan yapması üzerine Tasvir-i Efkâr Gazetesi şunları yazdı: 

Galiba “Eklisiyastiki Alitya” herkes katledilsin ve katillerle onların muavin ve zuhurları hiçbir güne takibata hedef olmasın fikrinde bulunuyor ki; buna teesüften başka ne denilebilir ?” 

Aynı gazetede Kilisoralı Gavril Lukaç'ın ağzından Eklisiyasti Alitya şu yazılar da vardı:

Amal Yunaniye'ye ve Bir Cinayet-î siyasiyeye dair

Rum Patrikhanesinin vasıta-î nesr-î efkârı olan “Eklisiyastiki Alitya” Gazetesinin son nüshasında münderiç ve bir takım şikâyeti havi mazbatayı okuduğum zaman muhteviyatın Kilisora talik eden kısmın garabetine hem hayret ve hem teesüf etmekle beraber efkârı umumiye-î Osmaniyeyi tenvir etmek için keyfiyeti tamamiyle izah etmeye karar verdim. An-aslı Kilisoralı olduğum ve hala mefs-î Kilisora'da mutemekkin bulunduğum cihetle silsile-î vukuatı bütün hakikatiyle erbab-ı cihetle insafın piş-i inzarına vazi etmek isterim. Maksadım Patrikhanenin efkârına tercüman olan mezkûr gazete beyanatının kariyemizin ahvali hakkında hem natamam, hem de muhalif-i hakikat oldugunu meydan-ı aleniyete çıkarmaktır.

Evvelâ bütün ahali ve memurin hükümet indinde malum bir hakikat var ise o da (...) Kilisora genç Rumlarından mürekkep bir çetenin vücududur (...) Bu çetenin icraat-ı şekavet karanesini tarih ve isim tasrikiyle birer birer tadad etmek Rum Patrikhanesinin her türlü halef-î hakikat ifaddtından münezzeh olmasını arzu ettiğimiz lisan-ı ruhaniyesinin hilaf-ı hak u hakikat neşriyatına karsı en müskit bir cevap teşkil eder.

On iki temmuz tarihiyle Kesiriyeden Patrikhaneye gönderilmiş olan mahud mektubun o nakıs ihbaratını ikmal ve itmam etmek istiyorum. Hükümet-î malıalliye aleyhindeki şikâyet Rumlaştırılma istenildikleri halde mevcudeyitlerini muhafazada ısrar eden üç olacak cemiyet-î hafiye-î Yunaniye'nin tensibiyle itlaf edilmesi üzerine hükümetçe ittihaz edilen tedabir-î ciddiye-î adliyeye Rumlar tarafından takibat namı verilmesinden münbaristir...” [3]

Özellikle, işgalden sonra, Rum basınının saldırıları had safhaya çıktı. İstanbul'da çıkan Rumca gazetelerde her gün, Türklük aleyhine çirkin yazılar çıkıyordu. Bu Rum gazeteleri, İstanbullu Rumları patrikhanenin organize ettiği yürüyüşlere davet ettiler. Rum basınının bu saldırılan en üst düzeye getirmesi üzerine: İstanbul'daki Edebiyat Fakültesi'nde okuyan bir gurup üniversiteli tarafından hazırlanan bir bildiri, durumu protesto etmek için bütün gazetelere gönderildi. 

Bu konuda, Yeni Gün Gazetesi’inde; Osmanlı Darül-fünunun Rum Matbuatına Hitabı” başlığıyla bir haber çıktı. Haberde; “Darül-fünün talebesi dün akdettikleri içtimada memleketin geçirmekte olduğu buhran karşısında duydukları teessüratı ve Rum milletinin Türklüğe ait neşriyat-ı parazkeresinden mütevellid teessüratı ber vecih-î ati kaleme almıştır.” Denilerek, fakültelilerin aşağıdaki bildirisi yayımladı. Bildiride, belirli bir nezaket içinde fakat sitem dolu ifadeler yer aldı. 

Edvar-ı zafer ve felaket ol hadisatdır ki her milletin sernevüşt-î tarihîsinde birbirini takip eder. Hezimet karşısında sabır ve tahammül asil milletlerin hasais-î hulkiyesindedir. Osmanlı tarihinin bu elim sahifesi üzerinde aynı toprak ve aynı mukadderat ile birbirine merbut olan anasırın müşterek telehhüfatını ve hiç olmazsa ketm-î sürürunu talep etmek mukaddes bir hakkımızdır. Hasisa-î medeniyetten en uzak akvamda bu tabii hadesei ruhiyenin şahidi olmak kadar basit bir şey mutasavvur olamaz. Bir takım pespayelerin tezahürat-ı eserretkaranesi alîkadr milletimizin sükûn ve vakarı önünde avave-î kilap kabilinden iz bırakmaz, gelir mahvolur. Fakat matbuat oldukça payidar bir hayata malikdir. Bilhassa Rum tabaka-î münevver esinin makes-î tefekküratı olan Rum matbuatını ve bunu mizahi olan karikatürlerle imlayı sahaif eden kısmının daha dürbin, daha hattırşinas, hepsinden ziyade musibet zamanlarında milletlerin ahval-î ruhiyesinde daha vakıf görmek isterdik. Öyle hareket edelim, yazalım ki, o paçavralar atiyen bu toprak üzerinde birbirimizin yüzüne baktığımız zaman nasiye-î tesanüdümüze kirli bir perde çekmesin. Bu hususta hükümet-î hazıremizin nazar-î dikkatini celbetmekle beraber tekrar ederiz ki, milletler hakk-ı hayata ve binaenaleyh bir tarihe maliktir ve tarifi idbar ve ikbal devirlerinin hikâye-î tevalisinden başka bir şey değildir.

Edebiyat Şubesi”  [4]

Türk Düşmanı Rum Gazeteleri: Estiya, Kosmos, Amaliya, Patris, Teoglogos

O dönemde İstanbul ve İzmir'de çıkan Rumca gazetelerin ve dergilerin yanlı ve gerçekleri çarpıtıcı yayınları ile ihanetlerinin örnekleri saymakla bitmez. Örneğin; Yeni Gün Gazetesi İzmir muhabirinin bildirdiğine göre; Estiya adlı gazetenin bir nüshasında şu haber çıkmıştır:  

Rum Matbuatının Hezeyanları Devam Ediyor.

Türklerle Rumlar arasında mevcut olan ırkî ve mezhebi münaferat eski ananedir. Sabık ihtilafat-ı siyasiye Türkler tarafından intikap olan suiistimalat ile bu kadim ananeye inzimam ederek tezaüf eylemiştir... “Türkler badema umur-ı idareyi erbab-ı iktidarın (Rumların demek olacak) eline bırakmalıdırlar” Türkleri istihlaf hakkı, kavanin-î tarihiye ve tabiîyeye göre Yunanlılara aittir. Tabiatın amir bulunduğu ve tarihin de tasdik eylediği bu nevi icabatı tağyir ve tadil edecek bir kuvvet mutasavver değildir. Türkler dedikodudan feragat ederek bize iltica ederlerse daha iyi bir iş yapmış olacaklardır.”  

Kosmos Gazetesi:  “Türklerin silahlanmasından Yunan cemaati meyustur. (…) Pek çok Müselmanlar iki üç revolver taşıyorlar Bu teraliatın maksad-ı kışrı ne olduğunu daha ziyade izaha lüzum görmüyoruz." ve “Şehrimizde ahvali meşkûk mehafilde alaim tehtit görülmektedir. Bu muvakkat günlerde hürriyet ve istiklal ağacını yeniden kanla sulamaya hazırız ”

Amaliya Gazetesi Türkler bizi tehdit ediyor” başlığıyla yazdığı bir makalede şu lisanı kullanmıştır: Türkler Yunanlıları tehdit 'ediyorlar. Hâlbuki Yunan kanı akmadıkça amal-ı milliyenin husulpezir olmayacağını Türk istilasından yevm-î  halasa kadar akan Yunan kanı göstermektedir. Milletü vatan için fedakârlığı katlanmak lazımdır.

Patris Gazetesi: Dünyada büyük milletlerin akıttıkları kanlar esasat-ı hürriyeti temin eder!” [5]

Yunan gazetelerini alıntı olarak veren Yeni Gün Gazetesi, bir başka Türk gazetesi olan Duygu'nun anlamlı manşetini de bu nüshasında verdi.  “Hükümet yok mu?  [6]

Teoglogos Gazetesi'nde ise; Helenizm’in rengi olan, mavi bir resimde Wilson’un Attığı bir gülleden Venizelos şeklinde bir görüntü çıkarak bunu Ayasofya Camii'nin kubbesine oturtmuştur. [7]

Rum Patrikhanesi'nin Yayın Organı: “Ortodoksia”

Patrikhane'nin, bir başka yayın organı da Ortodoksia adlı dergidir, bu dergi 1930’lu yıllarda İstanbul'da çıkmakta idi. Derginin ön kapağının üstünde: “Ortodoksia. Ahlaki ve dini risale. İmtiyaz sahibi: Hristopolis Metropoli'ti Meletios Lukakis ve adres olarak: Mahal idare Fener Rum Patrikhanesi yazılmıştır. Kapağın altında ise Rumca olarak Ekumenikon Patriarhion yazılıdır. Kitabın arkasında da, Fransızca olarak: Patriarcat Ecumenique Stamboul Phanar yazılıdır. 

Eskiden İstanbul'da çıkan Ortodoksia dergisi şu anda Yunanistan'da çıkmaktadır. Ancak dergide; Yayın Kurulu olarak İstanbul’daki Sen Sinod dini meclisinin üyesi olan papazların adları yer almaktadır.  Neden artık burada çıkarmadıklarını anlamak için dergiyi okumak yeterlidir!  Dergide devamlı olarak,  İstanbul için; Konstantinopolis ve Rum Patrikhanesi için de Ekümenik Patriklik (OIKOYMENIKON PATRIARXEION) yazılmaktadır.

NOT: Fotoğrafta; “Ortodoksiya” adlı derginin 1940  yılında İstanbul’da ve 1998 yılında Atina’da çıkan iki sayısının kapağı görülmektedir.

http://www.21yyte.org/tr/


[1]  Prof. Dr. Dimitri Kitsikis: Yunan Propagandası, Çev. Hakkı Devrim, Kaynak Kitaplar Yayınevi, 1964 s.112

[2]  4 Kasım 1918 Akşam - Eglisiyastiki Alitya'dan alıntı. 

[3]  6 Eylül l909 Tasvir-i Efkâr       

[4]  28 Teşrinisani (Kasım) 1918 Yeni Gün

[5]  28 Teşrinisani (Kasım) 1918 Yeni Gün 

[6]  28 Teşrinisani (Kasım) 1918 Yeni Gün

[7]  Prof. Dr. M. Tayyip Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken, s.5

 

18 Mayıs 2012 Cuma

CUMHURİYET ÖNCESİNDE DEVLET ve TÜRKLÜK ALEYHİNE RUMCA YAYINLAR

Bu yazımızda; Cumhuriyet Dönemi öncesi İstanbul’da Devlet ve Türklük aleyhine çıkan Rumca yayınları elimizdeki kaynaklar nispetinde vermekteyiz. Yazımızda, Osmanlıcadan tercümeleri verilmiş olan; Yeni Gün, Akşam, Tasvir-î Efkâr, Duygu gazeteleri 1918-1919 yılları itibariyle çıkmakta olan ve yine ağırlıklı olarak İstanbul’da basılan, düşmanca ifadelerin yer aldığı başta Rumca gazetelerle mücadele etmekteydiler. Tabi bu yayınlar sadece bu gazetelerle sınırlı olmayıp birçok dergi de çıkıyordu.

 Kara Kitap

Rum Patrikhanesi'nin, bugüne kadar istifade ettiği, dergi kitap, broşür gibi çeşitli yayınları oldu. Bu yayınlarda, Ortodoks propagandası yapmak dışında, Türklük aleyhine de sayısız yazılar yazılmıştır. Bugüne değin Türklük aleyhine en ağır ifadeleri barındıran yayın ise “Kara Kitap” adlı bir kitaptır. Özellikle İstanbul'un işgal edildiği 1919 yıllarında, Patrikhane'nin çıkartmış olduğu Kara Kitap; içinde Türklük için en ağır eleştirilerin bulunduğu bir kitaptır. Bulunması çok güç olan bu kitap hakkında; Dimitri Kitsikis'in Yunan Propagandası adlı kitabında uzunca bir izahat bulunmaktadır. Bu kitap, o tarihteki Patrik Vekili Doroteos'un çabaları ile Rum Patrikhanesi tarafından yayımlanmıştır. Daha sonraları da, İngiltere'de, İngilizce olarak bastırılmıştır. Vatansız kalmış Yunanlılar” adlı kitabın yazarı olan A.A. Pallis; 19 Kasım 1919'da, İngiltere'de bulunan Kaklamanos'a yolladığı mektupta şunları yazmıştır: 

"Aziz dostum,

Patrikhane epey zaman önce bir siyah kitap yayımladı. Bunda 1914'ten günümüze kadar Türkiye'de Rumlara karşı işlenen cinayetler bütün ayrıntılarıyla köy, köy anlatıyor. Kitabın Rumca ve Fransızca baskıları yapılmıştır. Buralı bir Levanten tarafından İngilizceye de çevrildi. Ne yazık ki çeviri pek kötüdür. Patrikhane'deki “Vatansız Kalmış Yunanlılar Komitesi" -ki bende bu komitede krallık temsilcisi olarak bulunuyorum- çevirme işini bana verdi (ama vaktim olmadığı için) komite bu defa doğrudan doğruya size başvurmak ve bu işi orada bir İngiliz’e yaptırarak, kitaptan 1000 nüsha bastırmak konulu ricamızı size iletmekle beni görevlendirdi. Komite masraflara karşı 150 Sterlin ödemeye hazırdır.” [1]

Bu mektup Anavatandan ayrı kalmış Yunanlılar Merkez Komitesi Genel Müdürlüğü-Galata, Konstantinople başlıklı kâğıda yazılarak gönderilmiştir. Kitap; Londra'da, Black Book: Persecution Of The Greeks in Turkey  adıyla basılmış ve Londra Yunan Büyükelçiliği tarafından, batı ülkelerine dağıtılmıştır. 1000 adet olarak basılan Kara Kitap toplam 163 Sterlin'e mal olmuş ve aradaki 13 Sterlin fark Londra Yunan Büyükelçiliği tarafından karşılanmıştır.

Eklisiyastiki Alitya (Kilise Gerçeği) Gazetesi

Rum Patrikhanesi'nin seyir defterine bakıldığında Kara Kitap kadar, Türklük için ağır eleştirilerin bulunduğu birçok yayın daha yapılmıştır. Bunlardan biri de Eklisiyastiki Alitya adlı gazetedir. Uzun yıllar Rum Patrikhanesi'nin yayın organı durumunda olan bu gazetede, işgalden sonra Türkçe gazetelerde çıkan Yunan karşıtı yazılar için de bir makale çıktı. Bu makale devrin gazetelerinden Akşam'da kaynak gösterilerek yayınlandı.

Rum patrikhane sinin resmi mürevvici efkârı olan Eklisiyastiki Alitya gazetesi Türk gazetelerinin neşriyatından bahsile diyor ki:

(...) bu gazeteler aldanmasınlar. Bir milletin müsavat valileriyle iğfal edildiği zamanlar geçmiştir. Patrikhane imtiyazatının iade-i merliyeti hakkındaki vaitler artık kimseyi müteessir etmiyor. Bu nazeriyat devresi kapanmıştır. Onlar anlamalıdır ki büyük hastalıklara, müessir ilaçlar lazımdır. Bu devlet yıkılıyor. Bu köhne ve hayide vaitlerle devlet toplanamıyacaktır. Ceograti istatistikler serdi ki Türk unsurunun ekseriyeti haiz olduğuna ve binaenaleyh Rum milletinin de böyle batıl tarzı tesviyelerle idarei maslahat edilmesi lazım geldiğine kimseyi ikna edemez. Haritaları tertip edenler unutmamalıdır ki, Rum unsuru birçok yerlerde ekalliyette ise baba mirası üzerindeki tarihi ve içtimai hukukunu gaybedemez. Zira Rum unsurunun ekseriyeti haiz olmaması asırlarca müddet kan ve ateşle ve cebri ihtidalarla nüfusumuzu azaltmış olan birahmane tazyik ve takıb neticesidir. Fakat içimizden hiç biri tebdili tabüyyet etmek fikrinde değildir. Biz baba toprağına olarak saf vatanperver Ahmed Rıza beyin pek doğru olarak söylediği veçhile kendi evimizin sahibi olarak kalıyoruz ve kalacağız. Bunlar Vilson’un programı üzerinde yanlış tefsirat ve tahrifatta bulunmak suretiyle bir defa dahi Elenizmi bu kadar feci sergüzeştlerden, fedakârlıklardan ve kan imtisaslarından sonra böyle müphem ve boş cümlelerle anlatabileceklerini zannediyorlar ise aldanıyorlar…” [2]

Eglisiyastiki Alitya'nın kışkırtıcı ve olayları saptırıcı faaliyetleri, saymakla bitmez. 23 Temmuz 1909'da Mülazım Tevfik Bey'i ve bazı Ulahları (Osmanlıların, Romanya'nın yerli halkına verdikleri ad.) katleden ve Ulah muhtarı Sotir Tasyanka'nın evine ateş eden Rum eşkiyası hakkında yanlı ve hakikati saptırıcı yayınlan yapması üzerine Tasvir-i Efkâr Gazetesi şunları yazdı: 

Galiba “Eklisiyastiki Alitya” herkes katledilsin ve katillerle onların muavin ve zuhurları hiçbir güne takibata hedef olmasın fikrinde bulunuyor ki; buna teesüften başka ne denilebilir ?” 

Aynı gazetede Kilisoralı Gavril Lukaç'ın ağzından Eklisiyasti Alitya şu yazılar da vardı:

Amal Yunaniye'ye ve Bir Cinayet-î siyasiyeye dair

Rum Patrikhanesinin vasıta-î nesr-î efkârı olan “Eklisiyastiki Alitya” Gazetesinin son nüshasında münderiç ve bir takım şikâyeti havi mazbatayı okuduğum zaman muhteviyatın Kilisora talik eden kısmın garabetine hem hayret ve hem teesüf etmekle beraber efkârı umumiye-î Osmaniyeyi tenvir etmek için keyfiyeti tamamiyle izah etmeye karar verdim. An-aslı Kilisoralı olduğum ve hala mefs-î Kilisora'da mutemekkin bulunduğum cihetle silsile-î vukuatı bütün hakikatiyle erbab-ı cihetle insafın piş-i inzarına vazi etmek isterim. Maksadım Patrikhanenin efkârına tercüman olan mezkûr gazete beyanatının kariyemizin ahvali hakkında hem natamam, hem de muhalif-i hakikat oldugunu meydan-ı aleniyete çıkarmaktır.

Evvelâ bütün ahali ve memurin hükümet indinde malum bir hakikat var ise o da (...) Kilisora genç Rumlarından mürekkep bir çetenin vücududur (...) Bu çetenin icraat-ı şekavet karanesini tarih ve isim tasrikiyle birer birer tadad etmek Rum Patrikhanesinin her türlü halef-î hakikat ifaddtından münezzeh olmasını arzu ettiğimiz lisan-ı ruhaniyesinin hilaf-ı hak u hakikat neşriyatına karsı en müskit bir cevap teşkil eder.

On iki temmuz tarihiyle Kesiriyeden Patrikhaneye gönderilmiş olan mahud mektubun o nakıs ihbaratını ikmal ve itmam etmek istiyorum. Hükümet-î malıalliye aleyhindeki şikâyet Rumlaştırılma istenildikleri halde mevcudeyitlerini muhafazada ısrar eden üç olacak cemiyet-î hafiye-î Yunaniye'nin tensibiyle itlaf edilmesi üzerine hükümetçe ittihaz edilen tedabir-î ciddiye-î adliyeye Rumlar tarafından takibat namı verilmesinden münbaristir...” [3]

Özellikle, işgalden sonra, Rum basınının saldırıları had safhaya çıktı. İstanbul'da çıkan Rumca gazetelerde her gün, Türklük aleyhine çirkin yazılar çıkıyordu. Bu Rum gazeteleri, İstanbullu Rumları patrikhanenin organize ettiği yürüyüşlere davet ettiler. Rum basınının bu saldırılan en üst düzeye getirmesi üzerine: İstanbul'daki Edebiyat Fakültesi'nde okuyan bir gurup üniversiteli tarafından hazırlanan bir bildiri, durumu protesto etmek için bütün gazetelere gönderildi. 

Bu konuda, Yeni Gün Gazetesi’inde; Osmanlı Darül-fünunun Rum Matbuatına Hitabı” başlığıyla bir haber çıktı. Haberde; “Darül-fünün talebesi dün akdettikleri içtimada memleketin geçirmekte olduğu buhran karşısında duydukları teessüratı ve Rum milletinin Türklüğe ait neşriyat-ı parazkeresinden mütevellid teessüratı ber vecih-î ati kaleme almıştır.” Denilerek, fakültelilerin aşağıdaki bildirisi yayımladı. Bildiride, belirli bir nezaket içinde fakat sitem dolu ifadeler yer aldı. 

Edvar-ı zafer ve felaket ol hadisatdır ki her milletin sernevüşt-î tarihîsinde birbirini takip eder. Hezimet karşısında sabır ve tahammül asil milletlerin hasais-î hulkiyesindedir. Osmanlı tarihinin bu elim sahifesi üzerinde aynı toprak ve aynı mukadderat ile birbirine merbut olan anasırın müşterek telehhüfatını ve hiç olmazsa ketm-î sürürunu talep etmek mukaddes bir hakkımızdır. Hasisa-î medeniyetten en uzak akvamda bu tabii hadesei ruhiyenin şahidi olmak kadar basit bir şey mutasavvur olamaz. Bir takım pespayelerin tezahürat-ı eserretkaranesi alîkadr milletimizin sükûn ve vakarı önünde avave-î kilap kabilinden iz bırakmaz, gelir mahvolur. Fakat matbuat oldukça payidar bir hayata malikdir. Bilhassa Rum tabaka-î münevver esinin makes-î tefekküratı olan Rum matbuatını ve bunu mizahi olan karikatürlerle imlayı sahaif eden kısmının daha dürbin, daha hattırşinas, hepsinden ziyade musibet zamanlarında milletlerin ahval-î ruhiyesinde daha vakıf görmek isterdik. Öyle hareket edelim, yazalım ki, o paçavralar atiyen bu toprak üzerinde birbirimizin yüzüne baktığımız zaman nasiye-î tesanüdümüze kirli bir perde çekmesin. Bu hususta hükümet-î hazıremizin nazar-î dikkatini celbetmekle beraber tekrar ederiz ki, milletler hakk-ı hayata ve binaenaleyh bir tarihe maliktir ve tarifi idbar ve ikbal devirlerinin hikâye-î tevalisinden başka bir şey değildir.

Edebiyat Şubesi”  [4]

Türk Düşmanı Rum Gazeteleri: Estiya, Kosmos, Amaliya, Patris, Teoglogos

O dönemde İstanbul ve İzmir'de çıkan Rumca gazetelerin ve dergilerin yanlı ve gerçekleri çarpıtıcı yayınları ile ihanetlerinin örnekleri saymakla bitmez. Örneğin; Yeni Gün Gazetesi İzmir muhabirinin bildirdiğine göre; Estiya adlı gazetenin bir nüshasında şu haber çıkmıştır:  

Rum Matbuatının Hezeyanları Devam Ediyor.

Türklerle Rumlar arasında mevcut olan ırkî ve mezhebi münaferat eski ananedir. Sabık ihtilafat-ı siyasiye Türkler tarafından intikap olan suiistimalat ile bu kadim ananeye inzimam ederek tezaüf eylemiştir... “Türkler badema umur-ı idareyi erbab-ı iktidarın (Rumların demek olacak) eline bırakmalıdırlar” Türkleri istihlaf hakkı, kavanin-î tarihiye ve tabiîyeye göre Yunanlılara aittir. Tabiatın amir bulunduğu ve tarihin de tasdik eylediği bu nevi icabatı tağyir ve tadil edecek bir kuvvet mutasavver değildir. Türkler dedikodudan feragat ederek bize iltica ederlerse daha iyi bir iş yapmış olacaklardır.”  

Kosmos Gazetesi:  “Türklerin silahlanmasından Yunan cemaati meyustur. (…) Pek çok Müselmanlar iki üç revolver taşıyorlar Bu teraliatın maksad-ı kışrı ne olduğunu daha ziyade izaha lüzum görmüyoruz." ve “Şehrimizde ahvali meşkûk mehafilde alaim tehtit görülmektedir. Bu muvakkat günlerde hürriyet ve istiklal ağacını yeniden kanla sulamaya hazırız ”

Amaliya Gazetesi Türkler bizi tehdit ediyor” başlığıyla yazdığı bir makalede şu lisanı kullanmıştır: Türkler Yunanlıları tehdit 'ediyorlar. Hâlbuki Yunan kanı akmadıkça amal-ı milliyenin husulpezir olmayacağını Türk istilasından yevm-î  halasa kadar akan Yunan kanı göstermektedir. Milletü vatan için fedakârlığı katlanmak lazımdır.

Patris Gazetesi: Dünyada büyük milletlerin akıttıkları kanlar esasat-ı hürriyeti temin eder!” [5]

Yunan gazetelerini alıntı olarak veren Yeni Gün Gazetesi, bir başka Türk gazetesi olan Duygu'nun anlamlı manşetini de bu nüshasında verdi.  “Hükümet yok mu?  [6]

Teoglogos Gazetesi'nde ise; Helenizm’in rengi olan, mavi bir resimde Wilson’un Attığı bir gülleden Venizelos şeklinde bir görüntü çıkarak bunu Ayasofya Camii'nin kubbesine oturtmuştur. [7]

Rum Patrikhanesi'nin Yayın Organı: “Ortodoksia”

Patrikhane'nin, bir başka yayın organı da Ortodoksia adlı dergidir, bu dergi 1930’lu yıllarda İstanbul'da çıkmakta idi. Derginin ön kapağının üstünde: “Ortodoksia. Ahlaki ve dini risale. İmtiyaz sahibi: Hristopolis Metropoli'ti Meletios Lukakis ve adres olarak: Mahal idare Fener Rum Patrikhanesi yazılmıştır. Kapağın altında ise Rumca olarak Ekumenikon Patriarhion yazılıdır. Kitabın arkasında da, Fransızca olarak: Patriarcat Ecumenique Stamboul Phanar yazılıdır. 

Eskiden İstanbul'da çıkan Ortodoksia dergisi şu anda Yunanistan'da çıkmaktadır. Ancak dergide; Yayın Kurulu olarak İstanbul’daki Sen Sinod dini meclisinin üyesi olan papazların adları yer almaktadır.  Neden artık burada çıkarmadıklarını anlamak için dergiyi okumak yeterlidir!  Dergide devamlı olarak,  İstanbul için; Konstantinopolis ve Rum Patrikhanesi için de Ekümenik Patriklik (OIKOYMENIKON PATRIARXEION) yazılmaktadır.

NOT: Fotoğrafta; “Ortodoksiya” adlı derginin 1940  yılında İstanbul’da ve 1998 yılında Atina’da çıkan iki sayısının kapağı görülmektedir.

http://www.21yyte.org/tr/


[1]  Prof. Dr. Dimitri Kitsikis: Yunan Propagandası, Çev. Hakkı Devrim, Kaynak Kitaplar Yayınevi, 1964 s.112

[2]  4 Kasım 1918 Akşam - Eglisiyastiki Alitya'dan alıntı. 

[3]  6 Eylül l909 Tasvir-i Efkâr       

[4]  28 Teşrinisani (Kasım) 1918 Yeni Gün

[5]  28 Teşrinisani (Kasım) 1918 Yeni Gün 

[6]  28 Teşrinisani (Kasım) 1918 Yeni Gün

[7]  Prof. Dr. M. Tayyip Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken, s.5

 

13 Şubat 2012 Pazartesi

PATRİKHANE’NİN TÜZEL KİŞİLİK ve EKÜMENİK OLMA ÇABALARI

 

Son yıllarda Türkiye’nin başını çok ağrıtan bir husus var! Rum Patrikhanesi’nin tüzel kişiliği ile Ekümeniklik. Gerçi bu konular ile birlikte Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması da sık sık dillendiriliyor ama okulun açılması Ekümeniklik ve Patrikhane’nin tüzel kişilik kazanması hususlarının yanında önem olarak daha alt sıradadır. Rum Patrikhanesi’nin tüzel kişiliği yoktur ve bu Cumhuriyetin ilânından itibaren sürekli olarak ortaya atılan ya da Türkiye’den talep edilen, Rum Patrikhanesi’nin “Ekümenik” kabul edilmesi ile doğrudan ilişkilidir. 

Patrikhane tüzel kişilik değildir ama Rum kilise vakıflarının hepsi birer tüzel kişiliktir. Bu bağlamda; söylendiği gibi cemaat mensupları ve vakıf malları ile akarları için resmi kurumlarca yürütülmek zorunda olan işlemlerin aksaması söz konusu değildir. Patrikhane Türkiye açısından dînî bir müessesedir ve Osmanlı dönemindeki cismani ya da idari yetkilere artık ihtiyacı yoktur. Cumhuriyet’in ilânından sonra yapılan düzenlemelerde de buna gerek duyulmamıştır. Cumhuriyet döneminde Patrikhane,  evvela coğrafi sınırlarında bulunduğu Eyüp Kaymakamlığı’na muhatap, sonraki yıllarda kurulan Fatih Kaymakamlığı’nın coğrafi hudutları içinde kalması nedeniyle de şu anda Fatih Kaymakamı’na muhataptır.


Patrikhane’nin tüzel kişiliğinin olmayışı “Ekümenik” yani evrensel (Cihansümül) olma meselesinin de en büyük engelidir. Çünkü Rum Patrikhanesi, Dünya’daki tüm Ortodoksların lideri olma iddiasındadır ancak bu iddia, tüm Ortodoks kiliselerce kabul görmez. Ortodoks dünyasında (Doğu Kilisesi), Katolik Kilisesi’nde (Batı Kilisesi) olduğu gibi Papa’nın ruhani reisliği gibi tek bir ruhani lidere tabi olma durumu bulunmaz. Katoliklikte, tek merkez, tek lider vardır ve Vatikan tüm Katoliklerin dini merkezidir. Bu gün bir Alman, dün bir Polonyalı, ileride bir başka ırktan papa seçilmesi bu nedenle mümkündür. 

Batı Kilisesi “ümmetçi” bir davranış sergiler. Dinî öğretilerde ve faaliyetlerde ulusalcılık ve milliyetçilik ön planda değildir. Amaç olabildiğince insanı kendi kiliseleri çatısı altında sadece inanç yönünden toplamaktır ve bu da misyonerliğin temel felsefesini oluşturur.  Doğu Kilisesi’ndeki ise durum farklıdır. Çünkü burada ümmetçilik yoktur. Ulusalcılık ve milliyetçilik ön plandadır. Misyonerlik ve “Hıristiyanlaştırma” faaliyetleri de neredeyse yoktur. Bulgar, Rus gibi etnik tanımlamalarla adlandırılan patrikhanelerin başındaki dini lider de doğal olarak aynı ırktandır.  Patrikhane ya da başpiskoposluk sıfatlı Ortodoks kiliseleri bu bağlamda millidirler ve Rus Patrikhanesi, Bulgar Patrikhanesi, Sırbistan Patrikhanesi örneklerinde olduğu gibi kurumlarının adları bir ırkı işaret eder.

Ekümenik olmanın en büyük şartı bir Havari tarafından kurulmuş olmaktır. Bu vasfa sahip olan, üç Ekümenik Patrikhanenin (Roma, İskenderiye, Antakya) yetki ve sınırları M.S. 325 yılında İznik’te toplanan ilk Ekümenik Konsili’nde tespit ve tayin edilmiştir. Bu konsilin IV-V-VI ve VII. maddeleri Metropolit ve Metropolitlik merkezlerinin imtiyazlarına ilişkindir. Havariler tarafından kurulan ve bu yüzden Hıristiyanlık dünyasında “apostolik kabul edilen bu kiliselerden farklı olarak Konstantinopolis (İstanbul) Kilisesi apostolik bir kilise değildir. Nitekim Ortaçağ boyunca Roma Kilisesi, Batı dünyası üzerinde mutlak bir güce sahipken ve krallara taç giydirirken Bizans İmparatorluğu’nda durum farklıydı. Öncelikle İstanbul Patrikliği’nin gücü dinsel değil Bizans’ın siyasal gücünden geliyordu. Bizans ne kadar güçlü ise Patrikhane de o kadar güçlü idi. Bizans imparatorları “Sezaropapist bir yaklaşımla kilise üzerinde mutlak bir denetim kurarak kiliseyi siyasi amaçları doğrultusunda kullanmaktaydılar ve patrikler üzerinde çok fazla denetime sahiplerdi. Bizans tarihsel sürecinde, patrikler hep emir kuludur. 

Fener Rum Patrikhanesi belki de en rahat dönemini Türkiye Cumhuriyeti tarihi esnasında yaşamış ve yaşamaktadır. Bu sürede patrik olanların neredeyse çoğu ömür boyu patriktir. Rum Patrikhanesi için “Devlet içinde Devlet(İmperium in imperia) olma durumu belki Osmanlı dönemi için söylenebilir. Patrikhane için söylenen “Eşitler Arasında Birinci(Primus inter Pares) sıfatlandırması, tamamen Bizans’ın siyasi olarak patrikliği kullanma durumundan ortaya çıkan bir tanımlamadır. Ancak bu iki eski söylemin yanı sıra Bizans döneminde kullanılan ve bir anlamda hadiseye bir açıklık getiren şu söylem göz ardı edilmektedir: “Patriksiz İmparatorluk olmaz” (İmperium sine Patriarcha non staret)

İstanbul’un Fethi ve Osmanlı yayılması ile birlikte Patrikhane bir anlamda gücünü yeniden toplamış ve ruhanî nüfuz bölgesini tekrar genişletmiştir. Bugün Türk tarihçileri Osmanlı hoşgörüsünü vurgulamak adına genelleme yanılgısına düşerek ancak 18. yüzyıl sonları ve 19. yüzyıl başlarında ortaya çıkan bir “Millet Sistemi” ve “Millet Başılığı” statüsünü Fatih dönemine bağlarlar. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul Patrikliğine Bizans dönemindeki haklarını ve itibarını iade etmiştir, ancak tarihî deliller patrik efendiye millet başı statüsü verildiğini ispat etmeye yeterli değildir. Nitekim bugüne kadar Osmanlı arşivlerinde bu tür bir belge bulunamamıştır. Patrikhanenin kendisi de bu yönde bir ferman ibraz edememektedir, ayrıca patriklere verilen fermanlarda da Osmanlı tebaası bütün Ortodoksları temsil ettiğini ima eden “Millet Başı” lafzı yoktur. 1870 tarihli Bulgar Eksarhlığı Fermanı ile de zaten dinî yetki alanı yarıya indirilmiştir.

Rum Patrikhanesi’nin en büyük iddiası kilisenin Havari (Aziz) Andreas tarafından kurulduğudur. Fakat tarihsel verilerde Aziz Andreas’ın bu topraklara geldiği hakkında bilgi bulunmamaktadır. Bu kilisenin ilk yüzyılda Andreas tarafından kurulmuş olması gerçek olsaydı, o zaman bir havari tarafından kurulan ve Ekümenikliği kabul edilen üç kilise arasında yer alması gerekirdi. Oysaki gerçek o zaman diliminde küçük bir kasaba olan “Bizantium”un sadece bir papazlık olduğu ve Heraklia (Marmara Ereğlisi) Metropolitliği’ne bağlı olduğu hakkında çok fazla kaynak vardır.

Mademki Havari Andreas bu kiliseyi kurdu, o zaman neden 325 İznik Konsili’nde patrikhane olarak yer almadığı da sorulmalıdır. Bu tespit aslında kendi kullandıkları sıfatla da doğrulanmaktadır. Zira kullandıkları san “Konstantinopolis Başpiskoposu ve Yeni Roma ile Ekümenik Patriği” şeklindedir. Evvelâ Konstantinopolis Başpiskoposu, sonra da Yeni Roma ile Ekümenik Patriği sanları sıralanmaktadır çünkü bunlar patrikhaneye Bizans imparatorları tarafından ve bir zaman diliminde tamamen siyasî amaçlarla verilmiştir.

Kısa bir tanımlamayla özetlersek: Fener Rum Patrikhanesi, Hıristiyanlık Tarihi’nde bir havari tarafından kurulmuş elçisel bir kilise, Apostolik bir kilise değildir…

Rum Patrikhanesi, her ne kadar lider olma iddiasında bulunsa da başta Rus Patrikhanesi olmak üzere diğer milli kiliselerin bir kısmı ile de sorunludur. Bunun en büyük örneği geçtiğimiz sene sonunda Aynaroz’daki Yunan ve Rus manastırlarında ortaya çıktı. Sovyetlerin dağılma sürecinde büyük bir güç savaşı yaşandı. Sovyet ve sonrasındaki dönemde, eskiden Rus coğrafyası içinde bulunan ve doğal olarak Rus Patrikhanesi’nin hiyerarşisinde bulunan Ukrayna, Gürcistan gibi kiliselerin doğal ve siyasi/milli bir tepki olarak Rus Patrikhanesi’nden ayrılmaları, bu kiliselerin direk olarak Rum Patrikhanesi’ne bağlanmaları sürecini başlattı. Bu süreçte evvelâ Ukrayna’da sonra da Gürcistan’da ABD destekli olarak Rum Patrikhanesi’nin güç gösterisi ortaya çıktı. Dünya Ortodoks nüfusunun çok büyük bir kısmı Rusya’dadır. Her iki Ortodoks’tan biri Rus’tur. Bu bir şekilde ABD’nin neden Rum Patrikhanesi’ne bu kadar destekçi olduğunu da açıklamaktadır. Tabi ki ABD’nin Patrikhane’ye desteği bu kadar basit bir şekilde açıklanamaz ama en büyük neden; Ortodoksların liderliğinin, en büyük Ortodoks nüfusa sahip Rusya’nın/Rusların eline geçmemesidir. Ukrayna, Gürcistan ve diğer Kafkas ülkelerinde yaşanan güç savaşındaki Rum Patrikhanesi’nin aktifliğini de bu çok yönlü denklem ile bir suretle açıklamak mümkündür.

Ve ABD’nin patrikhane’ye olan desteği 2011 de tavan yaptı. Archonlar diye bir grup da bu süreçte etkin olarak ortaya çıktı. (Eski yazılarımızda bu konuda çokça bilgi bulunmaktadır.) ABD Başkan Yardımcısı ve daha birçok ABD görevlisi de Türkiye’de adeta gövde gösterisi şeklinde ziyaretler yaptılar. Ama en büyük Ortodoks nüfusa sahip ülkenin Devlet Başkanı Putin, İstanbul’u da kapsayan Türkiye ziyaretinde, kendine “Ortodoksların Lideriyim”  diyen kişiyi ziyaret etme gereği duymadı…

2012’de Rum Patrikhanesi’nin Ekümeniklik yolunda ilerlemek için evvelâ “Tüzel Kişilik” meselesini halletme gayreti içinde göreceğiz. Bir önemli husus: Tüzel kişilik ile Ekümeniklik için AİHM’ye dava açamadıklarıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kaybedilmiş haklarla ilgili bir kurumdur ve Tüzel kişilik ile Ekümeniklik, Rum Patrikhanesi tarafından Türkiye’de kazanılmamıştır… 

AİHM’nin Büyükada Rum Yetimhanesi’nin tapusunu eski üzerinde olan Rum vakfına değil de Patrikhane’ye tescil etmesi ile bir ilk yaşanmış ve tüzel kişiliği olmayan bir yer tapu almıştı. Hemen akabinde Patrikhane hukukçularının, “…bir anlamda tüzel kişilik elde edildi…” şeklindeki söylemlerini de anımsatarak çok önemli bir vurgu yapmak istiyoruz. Patrikhane’nin Yunanistan’da önemli mal varlığı olduğunu eski yazılarımızda dile getirmiştik ama şimdi Türkiye üzerinde de Patrikhane adına mülkler yani tapular tescil ettirme çalışmaları yapılmaktadır. Bir koldan eski kilise ve başka mülklerin alımı (Mudanya’daki Zeytinbağı/Tirilye örneği gibi.) Diğer koldan öğrencisizlikten kapalı Rum okullarının tapularının, (Azınlık vakıfları mülkleri ile ilgili yeni yönetmelikten de istifade ederek) bir şekilde Rum Patrikhanesi’nin üzerine tescil edilmesi için harekete geçilmiştir. Ne kadar çok tapu, o kadar çok tüzel kişiliğe yaklaşma şeklinde bir hareket gözlenmektedir.

Şu hususu da unutmamak gerekir ki Rum Patrikhanesi’ni “Ekümenik” kabul etmek ile Türkiye üzerinde “Ortodoks Halifeliği” kurulmasına rıza göstermek arasında hiç bir fark yoktur. Çok dikkat edilmesi gereken bir başka husus ise “Yeni Anayasa” sürecidir. Çünkü bu süreçte” Tüzel Kişilik” ve “Ekümeniklik” yolunun açılmasına yarayacak bir madde için yoğun çabalar, kulisler yapılıyor…




12 Şubat 2012 Pazar

BOJİDAR ÇİPOF 12 ŞUBAT 2012’DE KADIRGA TV’DE BÖLÜM: 4

  

BÖLÜM 4: Araştırmacı Yazar Bojidar Çipof, 12 Şubat 2012’de Karadeniz Kadırga TV’de Muharrem Bayraktar’ın sunduğu “Karadeniz’den Farklı Açı” programına konuk oldu. Bursa/Mudanya/Tirilye ile Trabzon/Sümela’da Rum Patrikhanesi’nin faaliyetlerini ve Ekümenizm hakkındaki görüşlerini açıkladı

BOJİDAR ÇİPOF 12 ŞUBAT 2012’DE KADIRGA TV’DE BÖLÜM: 3


BÖLÜM 3: Araştırmacı Yazar Bojidar Çipof, 12 Şubat 2012’de Karadeniz Kadırga TV’de Muharrem Bayraktar’ın sunduğu “Karadeniz’den Farklı Açı” programına konuk oldu. Bursa/Mudanya/Tirilye ile Trabzon/Sümela’da Rum Patrikhanesi’nin faaliyetlerini ve Ekümenizm hakkındaki görüşlerini açıkladı

BOJİDAR ÇİPOF 12 ŞUBAT 2012’DE KADIRGA TV’DE BÖLÜM: 2

   

BÖLÜM 2: Araştırmacı Yazar Bojidar Çipof, 12 Şubat 2012’de Karadeniz Kadırga TV’de Muharrem Bayraktar’ın sunduğu “Karadeniz’den Farklı Açı” programına konuk oldu. Bursa/Mudanya/Tirilye ile Trabzon/Sümela’da Rum Patrikhanesi’nin faaliyetlerini ve Ekümenizm hakkındaki görüşlerini açıkladı

BOJİDAR ÇİPOF 12 ŞUBAT 2012’DE KADIRGA TV’DE BÖLÜM: 1


BÖLÜM 1: Araştırmacı Yazar Bojidar Çipof, 12 Şubat 2012’de Karadeniz Kadırga TV’de Muharrem Bayraktar’ın sunduğu “Karadeniz’den Farklı Açı” programına konuk oldu. Bursa/Mudanya/Tirilye ile Trabzon/Sümela’da Rum Patrikhanesi’nin faaliyetlerini ve Ekümenizm hakkındaki görüşlerini açıkladı

26 Ocak 2012 Perşembe

BOJİDAR ÇİPOF'UN TELEVİZYON PROGRAMLARI ARŞİVİ (2010/2011)

Araştırmacı Yazar Bojidar Çipof’un, 2010 ve 2011 yıllarında Fener Rum Patrikhanesi hakkında katıldığı televizyon programlarının özetleri bu video dizisinde 11 bölüm olarak ve programların yayınlanış tarihleri esas alınarak hazırlanmış ve bu konuda araştırma yapanlara kaynak olması umuduyla sunulmaktadır. 

İzlendiğinde, bölümlerde hayli süratli oluşan Rum Patrikhanesi’nin aktiviteleri ele alınırken, genel konulardaki gelişmeler hakkında özü aynı fakat sunuşu farklı tekrarlamalar da olduğu görülecektir. Bu arşiv içinde bulunan videoları tam olarak izlemek için ana sayfadaki "ARŞİV" butonunu kullanınız.


RUM PATRİKHANESİ HABERLERİ BÖLÜM: 1

RUM PATRİKHANESİ HABERLERİ BÖLÜM: 2

RUM PATRİKHANESİ HABERLERİ BÖLÜM: 3

RUM PATRİKHANESİ HABERLERİ BÖLÜM: 4

RUM PATRİKHANESİ HABERLERİ BÖLÜM: 5

RUM PATRİKHANESİ HABERLERİ BÖLÜM: 6

RUM PATRİKHANESİ HABERLERİ BÖLÜM: 7

RUM PATRİKHANESİ HABERLERİ BÖLÜM: 8

RUM PATRİKHANESİ HABERLERİ BÖLÜM: 9

RUM PATRİKHANESİ HABERLERİ BÖLÜM: 10

RUM PATRİKHANESİ HABERLERİ BÖLÜM: 11

19 Ocak 2012 Perşembe

HELENİZM’DE MUDANYA PLANI (MUDANYA GAZETESİ 19 OCAK 2012)


MUDANYA GAZETESİ 19 OCAK 2012
Araştırmacı yazar Bojidar Çipof, Mudanya’nın Zeytinbağı Beldesi’ndeki Kemerli Kilise’yi satın alan 250 bin Euro’luk finansmanlığın perde arkasını yazdı…

Geçtiğimiz yıl Mayıs ayında Mudanya ve Gemlik’te bir dizi incelemelerde bulunan Fener Rum Patriği Bartholomeos’un yol haritasını ortaya çıkaran araştırmacı yazar Bojidar Çipof, Zeytinbağı Beldesi’nde Rum Patrikhanesi tarafından geçtiğimiz ay 250 bin Euro’ya satın alınan Kemerli Kilise ile bu planın adım adım işlediğini öne sürdü.

Bursa’da Helenizm yayma hareketinin ilk adımının Mudanya’nın Zeytinbağı (Tirilye) Beldesi’nden atıldığına vurgu yapan Çipof,  şimdi de “Helenizm artık Türkiye’de hortlamaya hazır” dedi. Fener Rum Patrikhanesi’ne karşı 1996 ve 2007 yıllarında açtığı iki davası Yargıtay İçtihadı haline gelen araştırmacı yazar Bojidar Çipof, yayınladığı son yazısında "Bursa-Mudanya ve Zeytinbağı" üçgende olup bitenleri analiz etti. “Kemerli Kilise” olarak da bilinen “Panagia Pantovaasilissa” adlı eski kilisenin kısa bir süre evvel Rum Patrikhanesi tarafından satın alındığını hatırlatan Bojidar Çipof, Bartholomeos’un, Zeytinbağı’ndaki bu metruk ve dört duvar kalmış kiliseye senede birkaç kez gelerek ziyaretler ve ayinler yaptığını anlattı. Çipof, yazısında şu görüşlere yer verdi:


250 BİN EURO’LUK FİNANSMAN…

“(…) Geçen süre içinde Rum Patriği Bartholomeos, Zeytinbağı’ndaki bu kiliseye gelmeye devam etti. Bazen korsan bir ayin, bazen de günübirlik bir gezi mahiyetinde yanında cemaat mensupları ile birlikte bu ziyaretleri yaptılar.  Esnaf da bu ziyaretlerden ziyadesiyle mutlu oldu! Ve geçen sene ortalarında Patriğin parlak elemanlarından, akademik kariyeri hayli yüksek olan “Elpidophoros” dini lakaplı metropolit “Yani Lambriniadis”e “Bursa Metropolitliği” unvanı verildi. Şahıs gerçekten birçok lisan bilen, kariyeri yüksek ve en önemlisi sosyal medyadaki tüm imkânları kullanabilen ve çevresi de çok geniş olan bir kişi…

Lambriniadis, Bursa Metropoliti olduğunda ilk yaptığı iş, bastırdığı bir broşürde Bizans dönemi Yunanca Bursa haritasına yer vermesi oldu.. Heybeliada Ruhban Okulu’ndan da sorumlu Başpapaz olarak tayin edilen Bursa Metropoliti Lambriniadis, sosyal medyada Ruhban Okulu profilleri açmakta ABD Büyükelçisi’ni adada ağırlamaktadır.  6 Şubat’ta adada yapılacak bir tören ile de bu resmileşecektir. Cunda Metropolitliği ise boştur.

(…)Yani (Elpidophoros) Lambriniadis, son günlerde çok faaldir. Zeytinbağı’ndaki kilisenin 250 Bin Euro’ya satın alınmasını ve finansmanını sağlamıştır. Bu tabi bazı çevrelerce çok takdir topladı. Patriğin bir dönem, özellikle bir önceki görevi olan, Sen Sinod Genel Sekreteri iken her daim yanında olan Lambriniadis için Bartholomeos ile arasında gizli bir güç kavgası olduğu da söylenmektedir.

“MUDANYA İLE YAZILANLAR GERÇEKLEŞİYOR…”

(…)Yazdığımız her şey bir süre sonra hakikat oluyor. Mudanya ile ilgili de çok şey yazdık ve hepsi tek tek gerçekleşti. Büyük bir pazılın parçalarını birer birer birleştiriyorlar. Bunları ayrı ayrı ele alırsak ve iyimser bir gözle bakarsak “Ne var bunda?” demek de olası… Ama durum öyle değil. Tüm perspektife bakıldığında durum hiç iç açıcı değil!”


ZEYTİNBAĞI’NA UYARI…

Öte yandan Bojidar Çipof, “Patrikhanenin onararak ayin yapmayı planladığı kilisenin anahtarının belediyeye verileceği ve tarihi yapının günübirlik ziyaretlere de açık tutulacağı” yönünde görüş belirten Zeytinbağı Belediye Başkanı Ali Turan’a da gönderme yaptı. Belediyelerin bu konuda yanlış davrandığını ileri süren Çipof, “Turizmden anlık gelecek katkılar öncelikli olarak gözleri boyamakta. En büyük hata ise bu gelişmeleri münferit olarak değerlendirip, hoşgörü ve diyalog içerisinde değerlendirmektedir. Bir bütün olarak bakıldığında Anadolu yani onlara göre Küçük Asya’yı yeniden ele geçirme süreci başlamıştır. Yeni anayasa çalışmaları çerçevesinde umarız ki, Rum Patrikhanesini Vatikanlaştıracak, Türkiye’de ‘Ortodoks Halifeliği’ misali bir yapı oluşturacak bir gol yenmez” dedi.

"HELENİZM TÜRKİYE'DE HORTLAMAYA HAZIR" MAKALESİ’Nİ POYRAZ FM'DE DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ 

 


18 Ocak 2012 Çarşamba

BOJİDAR ÇİPOF MAKALESİ: "HELENİZM TÜRKİYE'DE HORTLAMAYA HAZIR" POYRAZ FM'DE



BOJİDAR ÇİPOF'UN  "HELENİZM TÜRKİYE'DE HORTLAMAYA HAZIR" ADLI MAKALESİ 18 OCAK 2012'DE  RADYO POYRAZ FM'DE

Uzunca bir zamandır Anadolu'daki metruk, duvarları dahi kalmamış kiliselerde Rum Patriği Bartholomeos tarafından yılın belli günlerinde ayinler yapılmaktaydı. Üzerinde Rumluluğun esamesi kalmamış bölgeler için ise eski Bizans adları kullanılarak metropolitlikler ihdas edilmeye başlandı. Bu konular; geçmiş yazılarımızda çokça el alındı. Bu itibarla bir kez daha bazı noktaları tekrar etmek yerine, eski yazılarımızın bir kez daha okunmasını, durumun artık vahamet arz etmeye başladığı şu noktada önemle tavsiye etmekteyiz.

17 Ocak 2012 Salı

HELENİZM TÜRKİYE’DE HORTLAMAYA HAZIR

Yunan milli ülküsü olarak bilinen ve ütopik olarak İstanbul’un “Konstantinopolis” adı ile tekrar Bizans’ın başkenti olmasını amaçlayan “Megali İdea” amaçları doğrultusunda 2010’da çok hamle yapıldı. Rum Patrikhanesi, arkasına ABD’yi ve ABD’de kurulmuş olan “Archon” topluluğunu da alarak önemli edinimler sağladı. Yunanistan ise içinde bulunduğu mali krize rağmen moral ve olabildiğince de maddi desteğini sürdürdü.

10 Mart 2010’da Habertürk Televizyonu’nda, “Kostantinoplelilerin Ekümenik Federasyonu Başkanı” olarak ortaya çıkan, Prof. Nikolaos Uzunoğlu’nun ağzından bu amaçlardan bir tanesini daha öğrenmiş olduk. Bu gelişme, “İstanbullu Rumlar Vatandaşlık İstiyor” şeklinde medyamızda sunuldu. Tabi bu gelişmeler olurken bir yandan da çok sayıda Yunan asıllı papazın Türk vatandaşlığı alması da sağlanmıştı.

Uzunca bir zamandır Anadolu’daki metruk, duvarları dahi kalmamış kiliselerde Rum Patriği Bartholomeos tarafından yılın belli günlerinde ayinler yapılmaktaydı. Üzerinde Rumluluğun esamesi kalmamış bölgeler için ise eski Bizans adları kullanılarak metropolitlikler ihdas edilmeye başlandı. Bu konular; geçmiş yazılarımızda çokça el alındı. Bu itibarla bir kez daha bazı noktaları tekrar etmek yerine, eski yazılarımızın bir kez daha okunmasını, durumun artık vahamet arz etmeye başladığı şu noktada önemle tavsiye etmekteyiz.

Geçtiğimiz yıllarda yine adım adım ve de Yunan/Rum vizöründen bakıldığında çok da güzel bir şekilde işleyen bir program dâhilinde, Türkiye’den Rumların neden kovulduğu sorgulanmaya başlandı. Ama bu gerçek değildi. Türkiye’den, Türk vatandaşı hiçbir Rum kovulmamıştı… Hatta bu konuda daha da ileriye gidildi ve bir güruh tarafından, Lozan Antlaşması mucibince 1925 yıllarında yapılan “Mübadele”  yani “karşılıklı zorunlu göç” dahi sanki Türkiye’nin bir büyük kusuru gibi ya da Türkiye zalim gibi lanse edilmeye başlandı.

Bir cümle ile vurgulamak istiyoruz ki; Varlık Vergisi ile 6/7 Eylül olaylarının Türkiye’nin kara lekeleri olduğunu ama bunlarla yüzleşilmiş ve tazminatlarının da ödenmiş olduğunu sıkça vurguladık ve belgeledik. "1964 yılında Türkiye Rumları kovdu" demek ise gerçekleri çarpıtmak demektir. Bu anımsatmayı ise şunun için yaptık: Geçtiğimiz sene Mart ayında ortaya çıkan “İstanbullu Rumlar Vatandaşlık İstiyor” söylemi ile birlikte 1964 yılında Rumların Türkiye’den sürgün edildikleri martavalı yine dillendirilmeye başlandı.

Nasıl ki Heybeliada Ruhban Okulu, 1971 yılında çıkan YÖK Yasası’na bağlanmak istemedikleri için kendileri tarafından kapatıldığı halde bu gün bunu “Türkiye okulumuzu kapattı!” şeklinde ve tamamen gerçek dışı bir şekilde ortaya koyuyorlarsa, 1964 sürgünleri meselesi de aynı şekilde çarpıtılan bir provokasyondur. 1964’te alınan bir kararla, 1930 yılında Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan, “İkamet Ticaret ve Seyrisefanin Anlaşması”; o günün koşulları ve uluslar arası hükümler çerçevesinde iptal edilmişti

1964’te Yunanistan ile Türkiye; Kıbrıs’tan ötürü savaşın eşiğindeydiler. Aralık 1963 sonunda ise Kıbrıs’ta, Rumlar tarafından tarihe “Kanlı Noel” olarak geçen trajik olaylar gerçekleşti. 20 Aralık’ta Türk köylerinde başlayan kıyım 24 Aralık Noel Gecesi, Binbaşı Nihat İlhan’ın savunmasız eşi Mürüvvet ve evlatları Kutsi, Hakan bir banyo küvetine sokularak katledildiler. Bu masumların banyo küvetindeki fotoğrafı Türkiye’de büyük bir infial yarattı.

Bu arada 1964 başında bir gelişme oldu ve Beyoğlu’nda gizli faaliyet gösteren bir “Yunan” derneği ortaya çıkarıldı. Bu derneğin adı geçen sene ortaya çıkan “Kostantinoplelilerin Ekümenik Federasyonu’ örneğinde olduğu gibi yanlış tercüme edilmiş ve esas kimlik gizlenmişti. Derneğin gerçek adı; “Elliniki Enosis” yani “Helenik İlhak”tı. Savaşın eşiğine gelinmiş bir ortamda böyle bir adla gizli faaliyet gösteren ve kayıt dışı makbuzlarla Rum Cemaati’nden bağış toplanması “İsmet İnönü Hükümeti”ni harekete geçirdi.

Kanlı Noel”in acısı içinde bulunan Türkiye, 1930 yılındaki “İkamet Ticaret ve Seyrisefanin Anlaşması”nı feshetti ve Türkiye’de yerleşik Yunanistan vatandaşlarının 6 ay içinde ülkeyi terk etmesi şeklinde bilinen süreç başladı.

1964 Sürgünleri; sürgün değildirler. Kendi vatandaşı oldukları ülkeye hudut dışı edilen Yunanlılardır. Gelmek isteyen ve 120 Bin kişi olarak telaffuz edilenler ise 1964’de Türkiye’de gidenler değildir.

Büyük bir oyun oynanmaya başladı! Bir yandan edinimler elde ediliyor, öte yandan da psikolojik savaş teknikleri ile dezenformasyon yaratılıyor. Amaç: Türkiye’ye doğru bir göç yaratmaktır ve bu göç için, bir anlamda istila için ayrılmış büyük fonlar bulunmaktadır. Eski yazılarımızda Yunanistan tarafından tüm mali krize rağmen Türkiye’de yaşayan Rumlara, “Yunanistan Sosyal Yardım ve Sosyal Sigorta Bakanlığı” bütçesinden verilen (3 ayda bir 1300 Euro) aylıkları yazmıştık.

Bizans entrikalarında eylemler çok uzun süreçler göz önüne alınarak uygulanır. 2 Kasım 1991’de Patrik olan Bartholomeos (Dimitri Arhondoni) patrik oluşundan itibaren Anadolu’daki metruk kiliselerde bilinçli bir şekilde ayinler tertip etmekte ve yerel yöneticilerle ilişkiler kurmaktadır. Şimdi anlaşılıyor ki Anadolu’da bu metruk kiliselerdeki ayinler boşa yapılmamış!

Yapılan ayinlerde turizm işi ile uğraşanlar ile turistik obje satışı yapanların maddi anlamda yüzü tabi ki gülmektedir. Ancak edilen kârların ulusal değerlerin kaybı ile mukayesesi de yapılmalıdır. Bu bağlamda, yazımızın devamında, “Bursa/Mudanya/Zeytinbağı” üçgeninde olup bitenleri analiz etmek istiyoruz. Zira burada da adım adım ilerlendi ve bir hedefe varıldı!

Mudanya’nın şirin beldesi Zeytinbağı’ndaki (Tirilye)Kemerli Kilise” olarak da bilinen “Panagia Pantovasilissa” adlı eski bir kilise bulunuyor. Bu kilise kısa bir süre evvel Rum Patrikhanesi tarafından satın alındı.

Rum Patriği Bartholomeos, Zeytinbağı’ndaki bu metruk ve dört duvar kalmış kiliseye senede birkaç kez gelerek ziyaretler ve ayinler yapıyordu. 2009 yılında Rum Patriği, Amerikan CBS Televizyonu’na “Kendimi Türkiye de Çarmığa gerilmiş gibi hissediyorum”  şeklinde bir beyanat vermiş ve tepkileri üzerine çekmişti. Aralığa gelindiğinde Mudanya’da yayın yapan bir haber portalında, şu haber çıktı: “Zeytinbağı'ndan Patrik Bartholeomos'a Sert Tepki

Zeytinbağı Beldesi Belediye Başkanı Ali Turan o tarihte şöyle demişti: “…Zeytinbağı (Trilye) beldemize yılda birkaç kez gelerek burada ki kiliselerde dini ayinlerini yapan Ortodoks dünyasına bundan sonra, Zeytinbağı Belediyesi olarak izin vermemeye kararlıyız. Fener Rum Patriği’nin yazılı ve görsel basına çıkarak Türk halkından özür dilemesini bekliyoruz, özür dilemez ise kendilerine belediye olarak kesinlikle Zeytinbağı'na giriş izni vermeyeceğiz…” 

Geçen süre içinde Rum Patriği Bartholomeos, bu kiliseye gelmeye devam etti. Bazen korsan bir ayin, bazen de günü birlik bir gezi mahiyetinde yanında cemaat mensupları ile birlikte bu ziyaretleri yaptılar.  Esnaf da bu ziyaretlerden ziyadesiyle mutlu oldu! Ve geçen sene ortalarında Patriğin parlak elemanlarından, akademik kariyeri hayli yüksek olan “Elpidophoros” dini lakaplı metropolit “Yani Lambriniadis”e “Bursa Metropolitliği” ünvanı verildi. Şahıs gerçekten birçok lisan bilen, kariyeri yüksek ve en önemlisi sosyal medyadaki tüm imkânları kullanabilen ve çevresi de çok geniş olan bir kişi…

Lambriniadis, Bursa Metropoliti olduğunda ilk yaptığı iş, bastırdığı bir broşürde Bizans dönemi Yunanca Bursa haritasına yer vermesi oldu.

Şimdi burada teknik olarak, bazı hususları herkesin anlayabileceği bir şekilde irdelemek gerekiyor. Anadolu’daki Patrikhanece ihdas edilen metropolitlikler arasında Ayvalık Ali Bey Adası (Cunda) da “Cunda Metropolitliği” olarak yer alır. Cunda’nın Patrikhane üzerinde çok büyük bir önemi bulunuyor. Zira Osmanlı zamanındaki ilk ruhban okulu burada kurulmuştur. Bunu simgeleştirmek adına Cunda Metropoliti her kim ise, aynı zamanda Heybeliada Ruhban Okulu’ndan da sorumlu Başpapaz olmaktaydı.

Bu kez bu durum değişti ve Bursa Metropoliti Lambriniadis Heybeliada Ruhban Okulu’ndan da sorumlu Başpapaz olarak tayin edildi. Geçen seneden itibaren Bursa görevi dışında okuldan da sorumlu olarak faaliyetlerde bulunmakta, sosyal medyada Ruhban Okulu profilleri açmakta ABD Büyükelçisi’ni adada ağırlamaktadır.  6 Şubat’ta adada yapılacak bir tören ile de bu resmileşecektir. Cunda Metropolitliği ise boştur…

Yani (Elpidophoros) Lambriniadis, son günlerde çok faaldir. Zeytinbağı’ndaki kilisenin 250 Bin Euro’ya satın alınmasını ve finansmanını sağlamıştır. Bu tabi bazı çevrelerce çok takdir topladı. Patriğin bir dönem, özellikle bir önceki görevi olan, Sen Sinod Genel Sekreteri iken her daim yanında olan Lambriniadis için Bartholomeos ile arasında gizli bir güç kavgası olduğu da söylenmektedir. Geçmişte sivrilen bazı metropolitler (Örneğin: Meliton) eski popülaritelerini kaybettiler. Fakat Lambriniadis artık gayet popülerdir ve bu saatten sonra harcanması da zordur. Kısa bir süre önce de Selanik Üniversitesi’nden kalabalık ve çok sayıda profesörün de bulunduğu bir gruba Heybeliada’da ev sahipliği yapmıştır. Tabi ki bu gruptakiler okulun açılması için adımlar atmaya geldiler. Geçtiğimiz ay Aynoroz’da patlak veren büyük yolsuzlukla ilgili olarak da tek yorum yapan ya da destek veren Lambriniadis’ti…

Yazdığımız her şey bir süre sonra hakikat oluyor. Mudanya ile ilgili de çok şey yazdık ve hepsi tek tek gerçekleşti. Büyük bir pazılın parçalarını birer birer birleştiriyorlar. Bunları ayrı ayrı ele alırsak ve iyimser bir gözle bakarsak “Ne var bunda?” demek de olası… Ama durum öyle değil. Tüm prespektife bakıldığında durum hiç iç açıcı değil!

Bursa, Hıristiyanlık Tarihi açısından çok önemli bir kenttir. M.S. 325 yılında 1. Genel Hıristiyan Konsil’i İznik’te yapılmıştır ve bugün Hıristiyanlığın en önemli amentüsü olan “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh” üçlemesi bu konsilde karara bağlanmıştır. 1204’te Haçlı Ordusu’nun İstanbul’u zapt etmesinden sonra Bizans İmparatorluğu da 57 yıl İznik’te barındı. Bursa, Yalova Termalleri ve Mudanya civarları çok önemli Bizans yerleşim alanlarıdır.

Bir sonraki yazımızda bunu ayrıntılı olarak yazacağız ama kısaca değinirsek; Gökçeada’da olmayan cemaat için bir okul açma izni de alındı. Cemaat yok ama Yunanistan’dan bu adaya yerleşmeye meraklı çok sayıda Yunanlı hazırda bekliyor. O zaman açılacak okul için öğrencileri de olacak!

Geçtiğimiz Aralık ayının sonlarında “İHA” kaynaklı bir haber tüm portallarda yer aldı. Haberin başlığında, “Önce Patrik Ziyaret Etti, Ardından Metropolit Satın Aldı” denmekteydi. Devamında ise 2009’da “Zeytinbağı'ndan Patrik Bartholeomos'a Sert Tepki” diye manşet attıran Zeytinbağı Beldesi Belediye Başkanı Ali Turan ile ilgili şu ifade yer almaktaydı:

Niyazibey Mahallesi Kemer Sokak'taki harabe halindeki Kemerli Kilise'yi Patrikhane'nin onararak ayin yapmayı planladığı ifade ediliyor. Zeytinbağı Belediye Başkanı Ali Turan, ibadete açılacak kilisenin anahtarının kendilerine verileceğini, tarihi yapının günü birlik ziyaretlere açık tutulacağını söyledi.

Bu haberin devamında bizim araştırmalarımızla ilgili olarak da şu paragraf yer aldı:

Fener Rum Patrikhanesi'ne karşı 1996-2007 yıllarında açtığı iki davası Yargıtay içtihadı haline gelen araştırmacı yazar Bojidar Çipof, Bursa’da olmayan Ortodoks cemaati için tayin edilen metropolitin bastırdığı Bizans dönemi Bursa haritasını ele geçirmişti. Mart ayında hazırlanan Yunaca ve İngilizce broşürlerde, mayıs ayında Mudanya ve Gemlikte bir dizi incelemelerde bulunan Fener Rum Patriği Bartholomeos'un da yol haritası ortaya çıkmıştı. Araştırmacı yazar Çipof, İzmir'de yayınlanan İlk Kurşun Gazetesi’ndeki yazısında, kiliselerin bulunduğu il ve ilçelerde tek bir Rum'un bile yaşamadığına dikkat çekmişti. Kiliselerin onarılıp sürekli ibadete açılacak olmasının ilk adımın Zeytinbağı'ndan başlatıldığı iddia ediliyor.”

Belediyeler bu konuda çok yanlış davranıyorlar. Turizmden anlık gelecek katkılar öncelikli olarak gözleri boyamakta… En büyük hata ise bu gelişmeleri münferit olarak değerlendirip, hoşgörü ve diyalog içerisinde değerlendirmektedir. Bir bütün olarak bakıldığında ise Anadolu yani onlara göre “Küçük Asya”yı yeniden ele geçirme süreci başlamıştır. Her yazımızda vurguluyoruz! “Yeni Anayasa” çalışmaları çerçevesinde umarız ki Rum Patrikhanesi’ni Vatikanlaştıracak, Türkiye’de “Ortodoks Halifeliği” misali bir yapı oluşturacak bir gol yenmez!

4 Mayıs 2010 tarihli yazımızda başlık olarak “Helenizmi Bursa’da Hortlatma Süreci…” demiştik.

Şimdi de “Helenizm Türkiye’de Hortlamaya Hazır” diyoruz…