24 Eylül 2012 Pazartesi

"DUVAR" BOJİDAR ÇİPOF (Şiirsel Anlatımla Bir deneme)



Duvarlar arasındayız, kiminin alçak kiminin yüksek

Ördük onları yıllarca, durmadan usanmadan hep biz

Bazılarımız özellikle bir kişiye, ördü kimimiz herkese

Bazılarımız prensiplerle yaşar, bazılarımız “ne o” der

Kimileri tam anlamıyla “asosyal”dir sokmaz yanına

Kimileri “fazlasosyal”dir kimi ararsan etrafında onun

Aralarında ciddi ama nükteli, ağır ama mizahi olan var

Zevzek ve gayri ciddi, patavatsızlık diz boyu olan da

Klasik ve jazz dinleyenler, Latin de severler tango da

Acılı arabesk sevenler, onların işi zor çeşitlilik çok zira

Siyaseten solda olanlar sağ tarafa örmüşler duvarlarını

Sağda olanlar boş durur mu onlar sola örmüşler aynen

Anlaşamaz mıyız ki kardeşler fikirler farklı olsa ne ki?

Şart mı hemen kalın duvarları yükseltmek etrafımıza?

Bir duvarlardır gidiyoruz anlayacağınız tüm Dünya’da

Eskiden bu işi inşaatçılar yapardı şimdi bu herkesin işi

Bilen de bilmeyen de duvar örüyor biteviye etrafına

Evde yalnız kalır der ki dört duvar arasında sıkıldım

Mahpusa düşer esaret altındayım dört duvar arasında

Bizim beşeri yaşantımızda demek duvarlar çok önemli

Ama bilmen lazım kimi alacaksın duvarlarının arasına

Burada duvar mecazi manada zaten gören yok onları

Çok zaman görmeyenlerin bodoslamadan tosladığı gibi

Tartmadan ölçmeden biçmeden sana yanaşanlarda olur

Sonra vurunca kafayı duvara o zaman görür ne yaptığını

Kimisi eline el değdirmez, örmüştür yükseklerini etrafına

Kimisinde duvarlar patika gibi alçaktır at adımını gir içeri

Herkesin duvarları olmalı ama gerektiği kadar fazla değil

Yüksekliği kalınlığı sana kalmış kendi yaşamının ustası…

Bojidar Çipof

8 Aralık 2010

11 Eylül 2012 Salı

ŞİİR: VERMİYORUM SANA ŞİİRİMİ (BOJİDAR ÇİPOF)




Duydum seni!

Bana birkaç mısra yaz dedin?

Olur yazarım da hadi bana bir fikir versene

Söyle mevzusu ne olsun yazılacak satırların?

Çiçekler ve ağaçlar mı yoksa kuşlar mı olsun?

Ya da bülbülden başlayıp meyle mi bitsin?

Sahi, bir de mehtapta vuran yakamozlar var

Mısralar böyle dizilir genelde şairin içinden

Bazen uzakta bir şehir ya da bir sahil beldesi

Halikarnas’a âşık olup kalan da var kaçan da

Ya bir yeri çok sevmiş ya da bahanesidir bu

Aslında sebep belki gözden belki belden gelir

Kimi ince bele vurulur kimi buğulu gözlere

Birileri hep bir nedenle yazmış bu güne değin

Akmış dizeler ruhun coşkusuyla alt alta sıralı

Sebep çoktur zira insan da çok bu Dünya’da

Milyar kere insan, milyar kere öykü etmez mi?

Sen demin bana birkaç mısra mı yaz dedin?

Bak bir sözle buradan ne çok mısra çıkarttım

Ben biliyorum aslında sen ne kuş ne de çiçek,

Ne bülbülün çilesi ne de neyin buğulu sesini,

Hatta yakamozlar altında Adalar sahilini de

İstemiyorsun...

Ben biliyorum ne istediğini ve ne beklediğini!

Ama yapamam, sana ve bana yazamam

Sen ve ben için yazabilmek artık mümkün değil

Yoksa bu son umudun mu mısralar

Arasından bir yol mu bulmaktır senin gayretin?

Artık boşadır bu çabalar zira bende saik yok!

Öylesine tepkisizce dinliyorum seni şu anda

Yüzüme de baksan göremezsin ne var içimde

Gözlerim de kısık anlayamasınlar diye içimi

Ama sağ ol çünkü yine de yazdırdın sen bana

Ancak bunlar sana değil!

Vermiyorum sana şiirimi!


Bojidar Çipof
11 Aralık 2010



5 Eylül 2012 Çarşamba

BATI TRAKYA TÜRKLERİ İLE TÜRKİYE’DEKİ RUM CEMAATİ ARASINDA MUKAYESELER


Bir süredir Yunanistan’da Müslüman düşmanlığı tırmanmaya başladı ve bu düşmanlık sadece Batı Trakya Türkleri ile sınırlı değil…

Yunanistan’da Batı Trakya Türklerine karşı Lozan ve mübadelenin ardından başlayan ve süregelen, nefrete varan düşünceler hâkimdir. Bu düşünce sistematiği çerçevesinde; Batı Trakya Türklerinin durumları ile hiçbir zaman tam olarak işlemeyen mütekabiliyet prensipleri göz önüne alındığında; Türkiye ve Yunanistan’ı “haklar ve özgürlükler” açısından kıyaslamak mümkün değildir.

Batılı ülkelerin Türkiye ‘deki azınlıklar için sürekli yaptığı baskılar da bu bağlamda anlamsızdır ve Türkiye’ye azınlıklar için yapılan bu baskılar büyük haksızlıktır. Ne yazık ki Türkiye’deki azınlıklar için bu davranışları sergileyen baskıcı unsurların gözü hiçbir zaman Batı Trakya’yı ve Batı Trakya Türklerinin maruz kaldığı haksızlıkları ve baskıları görmez…

Dost, komşu, kardeş ülke gibi söylemlerin içi Yunanistan’da boştur ve sadece laftır. Ama gizli ya da sessiz diye tanımlayabileceğimiz Türk düşmanlığının içi olabildiğince doludur ve zaman zaman eylem olarak da ortaya çıkar. Türkler ve Yunanlılar tarihte savaşmıştır, karşılıklı kanlar akmıştır ama bugün Türkiye’nin Yunanistan haklına gösterdiği samimi kardeşlikte bunların unutulduğu da bir gerçektir. Ya da bu tümceyi şöyle de ifade etmek kabildir: “Türk Halkı’nın Yunan Halkı için gösterdiği dostluk, karşı yakadan aynı samimiyetle geri dönmez…”

Bir Yunanlı ve bir Türk dostça sofraya oturursa ve neşe içinde sohbet sürdürülürken, birkaç kadeh rakı ya da uzonun ardından “Türklerin ellerinden aldığı Konstantinopolis ya da yıktığı Bizans”ın ahları başlar. Bastırılmış ya da durağan bir Türk/Türkiye düşmanlığı masaya saçılır ve sofranın tadını bozar…

Bu durumu belki Yunanlının vizöründen bakarak anlamak mümkündür. Zira kuyruk açısının dozu yüksektir. Yunanistan’ın resmi ideolojisi Türk düşmanlığı üzerine kurulmuştur ve bu ideoloji ilköğretim sıralarından itibaren sürer…

Türkiye ise özellikle Türkiye’de yaşayan TC vatandaşı Rum Cemaati mensuplarına karşı –ki bu durumu son dönemde daha da arttırarak- ve insani açıdan bakıldığında fevkalâde önemli sayılması gereken bir tutum sergilemektedir. Türkiye’de mukim TC vatandaşı Rumların sosyal ve manevi durumlarında, Batı Trakya’daki olumsuz sosyal ve manevi durumlara rağmen pozitif anlamda çokça iyileştirmeler yapılmıştır. Bu iyileştirmelerde bu kişilerin evvelâ Türk vatandaşı olmaları dikkate alınmaktadır ve Rum Cemaati ile Patrikhane’nin kazandığı edinimler; Yunanistan ile mütekabiliyetin karşılıklı işlememesine rağmen yapılmaktadır. Burada Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşlarından oluşan Rum Cemaati’ni kucakladığını da söylemek gerekir.

Eski yazılarımızda Rum Patrikhanesi ve kiliselerinin, vakıflarının kazandığı hakları uzun uzun yazdık. Bir kez daha burada tekrar etmeye gerek yoktur ama belirtmek gerekir ki Rum Patrikhanesi’nin ve Rum vakıflarının Türkiye ne kadar verirse versin “biraz daha” diyerek tatmin olmamalarıdır.

Yazımızın ilk paragrafında yazdığımız Yunanistan’daki Türk olmayan Müslüman unsurlara karşı başlayan şiddete değinmeden önce birkaç hususu daha vurgulamak gerekir. İstanbul’da yaklaşık 70 kadar kilise bulunuyor. Bunların hepsi faal değildir ama faal olmayanlarının sorumlusu, bu mekânları ihya edemeyen/etmeyen kendi vakıflarıdır.

Buna karşı İstanbul’un en mutena semtlerinde görkemli ve restorasyonları yapılmış Rum kiliseleri bulunuyor. Taksim’de bir cami yoktur ama anıt kilise olarak tanımlanabilecek “Aya Triyada Kilisesi” tüm görkemi ile Taksim’in göbeğindedir. İstanbul dışında da Gökçeada ve Bozcaada’daki kiliselerin durumları son derece iyidir.

Bu vakıf kiliselerinin dışında, Anadolu’daki metruk kiliselerde -ki bazıları dört duvar dahi değildir- bizzat Rum Patriği tarafından rutin ayinler yapılmaktadır. Son dönemde yıldızı parlayan, Bursa Metropoliti ve Heybeliada Ruhban Okulu sorumlusu olan Elpidophoros Lambriniadis; Bursa, Tirilye ve Kütahya’da ayinler yapmaya başlamıştır ki bu coğrafyalarda şu anda Rumluğun esamesi dahi yoktur.

Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması ile ilgili siyasi ve lobi çalışmaları için de çokça eski yazılarımız var... İllâ da YÖK Yasası’na aykırı olarak açılması istenen bu okul için resmen Türkiye’nin başı ağrımaktadır.

Peki, İstanbul’da birkaç bin kişi olan ve ihtiyacın çok üstünde kiliseleri bulunan Rum Cemaati’ne karşı Atina’da neler oluyor?

Atina’da Türk ya da diğer Müslüman unsurların ibadeti için tek bir camii yoktur…

Türkiye’nin en üst düzeylerde sık sık tekrarladığı hatta talep ettiği bu ihtiyaç için Yunan kulakları tıkalıdır. En son Diyanet İşleri Başkanı’nın, Rum Patrikhanesi’ne yaptığı ziyaret sonrasındaki basın toplantısında Başkan Mehmet Görmez’in de bu hususu dile getirmesi Yunanistan tarafından “provokasyon” olarak nitelendirilmiştir.

Batı Trakya’da müftü seçimleri de özgür değildir. On yıllarca süregelen, seçilmiş ve atanmış müftülerin yaşadıkları aksiyonlar ise gözler önündedir. Türk Cemaati’nin seçtiği müftüleri sürekli olarak illegal sayan Yunan yetkililer, kendi seçtikleri kukla müftüleri yasal saymakta ve bu da kaotik sorunlar yumağı oluşturmaktadır. Merhum Müftü Mehmet Emin Ağa ile geçmişte katıldığımız televizyon programları oldu ve kendi ağzından neler çektiğini duyma imkânı bulduk. Bayramlarda müftülük adına yaptığı tebrik mesajları için kendisini illegal addeden Yunanistan’ın açtığı davalar ile boğuşmaktaydı. Aylarca Larissa Cezaevi’nde yatmış ve bunun üzerine “Uluslararası Af Örgütü” tarafından “Vicdan Mahkûmu” olarak ilân edilmişti. Çok kez tartaklandığını, kaba etlerinden bıçaklandığı, yerlerde sürüklendiği de kendi ağzından duyma fırsatı bulduk.

Acaba Rum Patriği’ne yolda basit bir hakaret ya da hareket yapılsa Dünya’yı tepemize yıkmazlar mı?

Atina’da, son bayram namazı Olimpiyat Stadı’nda, bazı yerlerde ise spor salonlarında yapıldı…

Atina'daki Müslümanlar, Bayram Namazı’nı Yunan Hükümetinin gösterdiği spor salonlarında ve Olimpiyat Stadı’nda polis korumasında kıldılar. Parlamentoya son seçimlerde girmeyi başaran “Hrisi Avgi Partisi”nin (Altın Şafak) de kışkırtmalarıyla son zamanlarda sadece Türklere değil diğer Müslümanlara yönelik çeşitli saldırılar ve tacizler olmaktadır. Bir Irak vatandaşı ise bu süreçte hayatını kaybetmiştir.

Bırakınız Türkleri ve orada yaşayanları, seyahat amacıyla Atina’da bulunan bir Müslüman da orada ibadet edemez zira Atina; Avrupa'nın ibadete açık bir tek camisi bulunmayan yegâne başkentidir…

Şimdi bu perspektife her iki taraftan da bir bakalım. Özgürce seçilemeyen müftülere karşı VIP kapılarından giren çıkan ve en üst düzeyde siyasetçiler ile bürokratlar tarafından saygı gören Rum Patriği…

Bir yanda adında Türk ibaresi olduğu için kapatılan Batı Trakya kuruluşları, disko ve meyhane yapılmış eski camiler, öte yanda Türkiye’de onlarca faal ve bakımlı Rum Kilisesi…

Sümela’da üç senedir verilen ayin izni yetmiyormuş gibi Ayasofya’da da ayin yapma talepleri var. v.s. v.s…

İçinde mütekabiliyet (karşılıklılık) olması gereken o kadar çok husus var ki…

Yunanistan aç gözüyle almaya ama hiçbir karşılık vermemeye devam ederken Rum Patrikhanesi de evvelâ kendisine gösterilen olabildiğince saygıya ve son dönemde verilmiş çokça haklara rağmen sürekli daha neler koparabiliriz çabasındadır. Ve ne yazıktır ki bu konuda dışarıdan ona destek verenler adeta Batı Trakya gerçeğini “yok” saymaktadırlar…

Araştırmacı Yazar Bojidar Çipof
5 Eylül 2012