Bu yazı; 2010'da
başladığım bir romandan birkaç sayfadır. 1.-5. ile 15.-17. Bölümler aşağıdaki
linklerde bulunmaktadır.
Romanın ilk 5
bölümü; günümüz yaşamındaki negatif olguları sorgulayan bir Adam’ın içsel
çığlıklarıdır. 6.-14. Bölümleri roman basıldığında okuyabileceksiniz.
Romanın yarısından
sonra ise Adam; modern yaşamın tüm imkânlarını ve çevresini bir kenara bırakarak,
içsel hesaplaşmalarını yapmak için bir gölün kenarında, derme çatma bir
kulübede yaşamaya başlamıştır. Gölün kenarında başlayan sürecin başlangıcı;
15.-17. ve bu okuduğunuz 18. Bölüm ile devam etmektedir.
Adam, gölün
kenarında birkaç bölüm daha geçirecek ve sonra…
Yazarlıkta; zaman
açısından hedefleri tutturmak zordur. Bir dönem başka çalışmalarım ve yazılarım
nedeniyle ara verdiğim romanımı 2015 sonuna kadar tamamlamayı (inşallah)
hedefliyorum.
BÖLÜM 18
Gün yüzünü henüz
göstermişti ki Adam çığlık çığlığa haykıran kuş sesleri ile uyandı. Silkindi ve
yataktan kalktı. Gölün kenarına ilk geldiğinde yanında getirdiği, bir varilden
oluşturduğu su deposunda yüzünü yıkadı ama gecenin ayazından olsa gerek su buz
gibiydi. Gölün yüzeyi de titrekti bugün.
“Sanırım serin
ve rüzgârlı bir gün olacak” diye düşündü
Yeni günde biraz
etrafı temizlemeyi, sebzeliği elden geçirmeyi ve kulübesini sağlamlaştırmayı
hedefledi. Aslında başka bir hedef daha koymuştu yeni gün için…
Bugün yaşamını
irdeleyecekti…
Çünkü Adam son
zamanlarda, sadece yaşam, ardında bıraktığı ilişkileri ve çevresini ve de neden
burada olduğunu, burada olmanın gerekliliğini ya da gereksizliğini
irdelemekteydi.
Son zamanlarda
geldiği yeri, ardında bıraktığı yaşamı fazlasıyla sorgular olmuştu… İçinin bir
parçası, derinlerinde anlık spotlar yaratıyor ve “Döndüğümde?” sorusunu
ortaya çıkarıyordu.
O; dönmemek üzere
gölün kenarına gelmemiş miydi?
Yaşamının sonuna
kadar yolunu kaybetmiş birkaç avcı dışında, kimsenin uğramadığı, bilmediği bu
göl kenarında yaşamayacak mıydı?
“Offf”
dedi Adam… “İyi ki bugün hedefim bedensel işlerle uğraşmak… Yeni gün ile
birlikte şu düşündüklerime bak!”
Ama bu onun
kaderiydi! Gölün kenarındaki bu ıssız yerde yaşamaya başladığından bu yana
başka ne yapıyordu ki? Sadece düşünüyor ve bedensel çalışmalar esnasında dahi
sürekli kendini ve yaşamı sorguluyordu.
Adam gün boyu
bahçede çalıştı, kulübeyi toparladı, erzak durumunu kontrol etti. Daha uzunca
bir süre kasabaya alışverişe gitmesine gerek olmadığını gördü ve ilk kez bu gün
parasını düşündü… Buraya gelirken böyle pejmürde bir yerde bulunan biri için
fazlasıyla para ile gelmişti ve çok seyrek gittiği kasabada yaptığı
alışverişlerde pek bir şey harcamamıştı. Ama hep burada kalırsa ne olacaktı?
Yanındaki miktar ne olursa olsun sonunda bitecekti!
Adam endişelendi!
Ardında bıraktığı
şehirde otomatik olarak yenilenen vadeli hesaplarda azımsanmayacak meblağlar
bırakmıştı. Ancak beklenmeyen bir gereksinim olursa kasabadaki bankadan para
çekme fikri Adam’ı irkiltiyordu. Ortadan kaybolmasını hâlâ sorgulayan
arkadaşları olabilirdi. Ardında gerçekten onun adına üzülebilecek dostları
vardı ve en çok üzüldüğü de buydu.
Adam aklına geldikçe
kendisi için üzülecek, endişelenebilecek dostları için vicdan azabı çekiyordu.
Şirketteki en yakın dostu bilgisayar uzmanıydı ve bu arkadaşı izini sürebilir,
onu bulabilirlerdi. İşte bu ihtimalden ötürü kasabadaki bankaya gitme
gereksinimi olmamasını diliyordu…
Bir gün şehre dönüş
olursa bu salt kendi iradesi ile olmalıydı. Onu bu gölün kenarında
bulmamalıydılar. Zaten bankada sorun çıkma olasılığı da vardı. Çünkü şu anki
görünümündeki bir adam, çok uzun zaman hareketsiz bir hesaptan para çekmeye
kalkınca ne olurdu acaba? Bu düşünce Adamı üzdü! Her sabah kendine olan
saygısından ötürü tıraş oluyordu. Hep kendi haliyle mutlu olmayı yaşam
felsefesi edinmişti ve şu andaki durumunu da kendi özgür iradesi ile
yaşamaktaydı.
“Nasılsa
şimdilik paraya ihtiyaç duyulmayacak, böyle bir olasılıkla gerilmenin anlamı
yok.” diye düşündü…
O dönecekti…
Sadece zamanın
gelmesi gerekiyordu. Geriye dönme olasılığı artık kafasını fazlaca meşgul
etmeye başlamıştı ama bunu kendi kendine bile telaffuz etmek Adam’ı bir yandan
da geriyordu…
Gülümsedi… “Herhalde
bir gün geriye dönersem bu halimle dönmeyeceğim” diye düşündü. Buraya
gelirken geçtiği şehirlerden birinde bir müddet kalır, kendine bakım yapar,
yeni giysiler alır ve mutlaka eski şık haliyle birden bire ortaya çıkardı…
“Beni
gerçekten sevenler ne yapar acaba?” diye düşündü.
Bu kelime kafasında
çınladı! Zaman zaman vicdan azabı çekmesine neden olan yakın arkadaşlar,
dostlar mutlaka sevinirlerdi. Keskin bir kişilikti o… Prensipleri, köşeleri
vardı, sevdiğini tam sever, yaşamından sildiğini tam silerdi. “Belki de beni
anlayacaklardır” diye düşündü.
Bir tek sahibi
olduğu apartmandaki görevliye çok uzun zaman gelmeyeceğini söylemiş, dairesinin
tüm masraflarını otomatik ödemeye aldığını ve kendisini soran olursa; başına
kötü bir iş gelmediğini ama uzaklara gittiğini söylemesini tembihlemiş ve bolca
bahşiş bırakmıştı…
Bu gölün kenarında
bir kulübede yaşamaya, toplumdan uzaklaşmasına birkaç neden sebep olmuştu
bunlardan biri gönülle mi ilgiliydi? Yoksa olmayan birine duyduğu özlem miydi?
Bu durumu hiç aklına getirmemeye çalışır, yok saymaya gayret ederdi.
Ancak son günlerde içinde başlayan topluma geri dönme dürtüsü ile birlikte
anıları da anımsamaya başlamıştı.
İnsanların ortak
paydaları, sevme, sevilme duyguları ve her türlü davranışları alışkanlıkları
farklı olabilir ki öyledir. Karşı tarafın kabul etmediği kimi alışkanlıklar ya
da davranışları bir tarafın ısrarla talep etmesi hali ise diğer taraf için
baskıdır. Bir ilişkide en güzel olan; taraflar arasında farklı alışkanlıklar ya
da davranışlar olmamasıdır. Ortak payda denilen olgu işte bu zamanda ortaya
çıkar… Bu nedenle sağlıklı ilişkilerin süreğenliği, ortak paydaların çokluğu
ile doğru orantılıdır.
Sevgi ile yalan ise
yan yana ya da iç içe olabilir mi? Çok sevildiğine eminsiniz ama geri kalan ne
varsa yalan! Çelişki… Sadece çelişki… Bir yandan en ufak ayrıntılarda bile
durumu kurtarmak için yalanlarla karşılaşmak, öte yandan fazlasıyla sevildiğini
bilmek… Döndüğünde ya da dönerse yaşamında hiçbir yalan türü olmamasını
istiyordu. Buna; salt kadın erkek ilişkileri için değil, tüm dost ve arkadaşlar
için dikkat edecekti… Beyaz yalan tabirinin ne kadar aptalca olduğunu düşünerek
gülümsedi. Yalanın; beyazı, kırmızısı, mor ya da patlıcan rengi olanı var mı
ki? Sonuçta hepsinin kategorisi aynı şekilde “yalan” değil miydi?
Gölün kenarında,
doğada geçen süre içinde yaşadığı her şey gerçekti, yalansızdı! Soğuk, sıcak,
yağmur, Güneş ve diğer tüm tabiat…
Şehirden ayrılmasına
az kala bir arkadaşı ile tüm ilişkisini kesmişti ve bu durum onu hayli üzmüştü.
Etrafında tasvip etmediği, karanlık kimi ilişkileri olan bir arkadaştı bu…
İnsan evladı varsa nasıl ki onun etrafındakilere ihtimam gösterir, Adam’ın
tepkisi de aynı şekildeydi. Bu kişi bir gün karşısına çıkmış ve yeniden eskisi
gibi dost olmak istediğini söylemişti! Arkadaşına hâlâ o karanlık kişilerle
irtibatta olup olmadığını sorduğunu anımsadı. Ona, kendisine karışamayacağını
ama onun da kendisi ile dost olup olmamakta özgür olduğunu söylemişti. Sen
benimle yine eskisi gibi dost ol, ben pisliklerimi sonra temizlerim
babında bir şeyler söylemişti arkadaşı. “Acaba ne yapıyor?” diye
düşündü. Eskisinden beter batmış da olabilirdi süreç içinde… “Her neyse”
dedi her koyun kendi bacağından asılır…Bu anımsamanın ardından “Bundan
sonraki yaşamımdaki beklentiler arasında çelişki de olmasın” dedi…
Ve ardından; “Döneceğim”
ama biraz daha, tam anlamıyla arınmam için “Biraz daha zaman”
dedi… Kendisi de bir şeylerle çelişmemeliydi. Onu yeniden görenler vardığı
farkındalık mertebesini “fark” etmeliydiler…
Adam; gün boyu, bir yandan
düşünerek, öte yandan çalışarak yorulan bedenini ve ruhunu dinlendirmek için
yatağa uzandı.
Adam; uyudu…