21 Kasım 2015 Cumartesi

GÖLÜN KENARINDAKİ ADAM 18


Bu yazı; 2010'da başladığım bir romandan birkaç sayfadır. 1.-5. ile 15.-17. Bölümler aşağıdaki linklerde bulunmaktadır.
  
Romanın ilk 5 bölümü; günümüz yaşamındaki negatif olguları sorgulayan bir Adam’ın içsel çığlıklarıdır. 6.-14. Bölümleri roman basıldığında okuyabileceksiniz.
  
Romanın yarısından sonra ise Adam; modern yaşamın tüm imkânlarını ve çevresini bir kenara bırakarak, içsel hesaplaşmalarını yapmak için bir gölün kenarında, derme çatma bir kulübede yaşamaya başlamıştır. Gölün kenarında başlayan sürecin başlangıcı; 15.-17. ve bu okuduğunuz 18. Bölüm ile devam etmektedir.  

Adam, gölün kenarında birkaç bölüm daha geçirecek ve sonra…
  
Yazarlıkta; zaman açısından hedefleri tutturmak zordur. Bir dönem başka çalışmalarım ve yazılarım nedeniyle ara verdiğim romanımı 2015 sonuna kadar tamamlamayı (inşallah) hedefliyorum.

  
BÖLÜM 18

Gün yüzünü henüz göstermişti ki Adam çığlık çığlığa haykıran kuş sesleri ile uyandı. Silkindi ve yataktan kalktı. Gölün kenarına ilk geldiğinde yanında getirdiği, bir varilden oluşturduğu su deposunda yüzünü yıkadı ama gecenin ayazından olsa gerek su buz gibiydi. Gölün yüzeyi de titrekti bugün.

Sanırım serin ve rüzgârlı bir gün olacak” diye düşündü

Yeni günde biraz etrafı temizlemeyi, sebzeliği elden geçirmeyi ve kulübesini sağlamlaştırmayı hedefledi. Aslında başka bir hedef daha koymuştu yeni gün için…

Bugün yaşamını irdeleyecekti…

Çünkü Adam son zamanlarda, sadece yaşam, ardında bıraktığı ilişkileri ve çevresini ve de neden burada olduğunu, burada olmanın gerekliliğini ya da gereksizliğini irdelemekteydi.

Son zamanlarda geldiği yeri, ardında bıraktığı yaşamı fazlasıyla sorgular olmuştu… İçinin bir parçası, derinlerinde anlık spotlar yaratıyor ve “Döndüğümde?” sorusunu ortaya çıkarıyordu.

O; dönmemek üzere gölün kenarına gelmemiş miydi?

Yaşamının sonuna kadar yolunu kaybetmiş birkaç avcı dışında, kimsenin uğramadığı, bilmediği bu göl kenarında yaşamayacak mıydı?

Offf” dedi Adam… “İyi ki bugün hedefim bedensel işlerle uğraşmak… Yeni gün ile birlikte şu düşündüklerime bak!

Ama bu onun kaderiydi! Gölün kenarındaki bu ıssız yerde yaşamaya başladığından bu yana başka ne yapıyordu ki? Sadece düşünüyor ve bedensel çalışmalar esnasında dahi sürekli kendini ve yaşamı sorguluyordu.

Adam gün boyu bahçede çalıştı, kulübeyi toparladı, erzak durumunu kontrol etti. Daha uzunca bir süre kasabaya alışverişe gitmesine gerek olmadığını gördü ve ilk kez bu gün parasını düşündü… Buraya gelirken böyle pejmürde bir yerde bulunan biri için fazlasıyla para ile gelmişti ve çok seyrek gittiği kasabada yaptığı alışverişlerde pek bir şey harcamamıştı. Ama hep burada kalırsa ne olacaktı? Yanındaki miktar ne olursa olsun sonunda bitecekti!

Adam endişelendi!

Ardında bıraktığı şehirde otomatik olarak yenilenen vadeli hesaplarda azımsanmayacak meblağlar bırakmıştı. Ancak beklenmeyen bir gereksinim olursa kasabadaki bankadan para çekme fikri Adam’ı irkiltiyordu. Ortadan kaybolmasını hâlâ sorgulayan arkadaşları olabilirdi. Ardında gerçekten onun adına üzülebilecek dostları vardı ve en çok üzüldüğü de buydu.

Adam aklına geldikçe kendisi için üzülecek, endişelenebilecek dostları için vicdan azabı çekiyordu. Şirketteki en yakın dostu bilgisayar uzmanıydı ve bu arkadaşı izini sürebilir, onu bulabilirlerdi.  İşte bu ihtimalden ötürü kasabadaki bankaya gitme gereksinimi olmamasını diliyordu…

Bir gün şehre dönüş olursa bu salt kendi iradesi ile olmalıydı. Onu bu gölün kenarında bulmamalıydılar. Zaten bankada sorun çıkma olasılığı da vardı. Çünkü şu anki görünümündeki bir adam, çok uzun zaman hareketsiz bir hesaptan para çekmeye kalkınca ne olurdu acaba?  Bu düşünce Adamı üzdü! Her sabah kendine olan saygısından ötürü tıraş oluyordu. Hep kendi haliyle mutlu olmayı yaşam felsefesi edinmişti ve şu andaki durumunu da kendi özgür iradesi ile yaşamaktaydı.

Nasılsa şimdilik paraya ihtiyaç duyulmayacak, böyle bir olasılıkla gerilmenin anlamı yok.” diye düşündü…

O dönecekti…

Sadece zamanın gelmesi gerekiyordu. Geriye dönme olasılığı artık kafasını fazlaca meşgul etmeye başlamıştı ama bunu kendi kendine bile telaffuz etmek Adam’ı bir yandan da geriyordu…

Gülümsedi… “Herhalde bir gün geriye dönersem bu halimle dönmeyeceğim” diye düşündü. Buraya gelirken geçtiği şehirlerden birinde bir müddet kalır, kendine bakım yapar, yeni giysiler alır ve mutlaka eski şık haliyle birden bire ortaya çıkardı…

Beni gerçekten sevenler ne yapar acaba?” diye düşündü.

Bu kelime kafasında çınladı! Zaman zaman vicdan azabı çekmesine neden olan yakın arkadaşlar, dostlar mutlaka sevinirlerdi. Keskin bir kişilikti o… Prensipleri, köşeleri vardı, sevdiğini tam sever, yaşamından sildiğini tam silerdi. “Belki de beni anlayacaklardır” diye düşündü.

Bir tek sahibi olduğu apartmandaki görevliye çok uzun zaman gelmeyeceğini söylemiş, dairesinin tüm masraflarını otomatik ödemeye aldığını ve kendisini soran olursa; başına kötü bir iş gelmediğini ama uzaklara gittiğini söylemesini tembihlemiş ve bolca bahşiş bırakmıştı…

Bu gölün kenarında bir kulübede yaşamaya, toplumdan uzaklaşmasına birkaç neden sebep olmuştu bunlardan biri gönülle mi ilgiliydi? Yoksa olmayan birine duyduğu özlem miydi?  Bu durumu hiç aklına getirmemeye çalışır, yok saymaya gayret ederdi. Ancak son günlerde içinde başlayan topluma geri dönme dürtüsü ile birlikte anıları da anımsamaya başlamıştı.

İnsanların ortak paydaları, sevme, sevilme duyguları ve her türlü davranışları alışkanlıkları farklı olabilir ki öyledir. Karşı tarafın kabul etmediği kimi alışkanlıklar ya da davranışları bir tarafın ısrarla talep etmesi hali ise diğer taraf için baskıdır. Bir ilişkide en güzel olan; taraflar arasında farklı alışkanlıklar ya da davranışlar olmamasıdır. Ortak payda denilen olgu işte bu zamanda ortaya çıkar… Bu nedenle sağlıklı ilişkilerin süreğenliği, ortak paydaların çokluğu ile doğru orantılıdır.  

Sevgi ile yalan ise yan yana ya da iç içe olabilir mi? Çok sevildiğine eminsiniz ama geri kalan ne varsa yalan! Çelişki… Sadece çelişki… Bir yandan en ufak ayrıntılarda bile durumu kurtarmak için yalanlarla karşılaşmak, öte yandan fazlasıyla sevildiğini bilmek… Döndüğünde ya da dönerse yaşamında hiçbir yalan türü olmamasını istiyordu. Buna; salt kadın erkek ilişkileri için değil, tüm dost ve arkadaşlar için dikkat edecekti… Beyaz yalan tabirinin ne kadar aptalca olduğunu düşünerek gülümsedi. Yalanın; beyazı, kırmızısı, mor ya da patlıcan rengi olanı var mı ki? Sonuçta hepsinin kategorisi aynı şekilde “yalan” değil miydi?

Gölün kenarında, doğada geçen süre içinde yaşadığı her şey gerçekti, yalansızdı! Soğuk, sıcak, yağmur, Güneş ve diğer tüm tabiat…

Şehirden ayrılmasına az kala bir arkadaşı ile tüm ilişkisini kesmişti ve bu durum onu hayli üzmüştü. Etrafında tasvip etmediği, karanlık kimi ilişkileri olan bir arkadaştı bu… İnsan evladı varsa nasıl ki onun etrafındakilere ihtimam gösterir, Adam’ın tepkisi de aynı şekildeydi. Bu kişi bir gün karşısına çıkmış ve yeniden eskisi gibi dost olmak istediğini söylemişti! Arkadaşına hâlâ o karanlık kişilerle irtibatta olup olmadığını sorduğunu anımsadı. Ona, kendisine karışamayacağını ama onun da kendisi ile dost olup olmamakta özgür olduğunu söylemişti. Sen benimle yine eskisi gibi dost ol, ben pisliklerimi sonra  temizlerim babında bir şeyler söylemişti arkadaşı. “Acaba ne yapıyor?” diye düşündü. Eskisinden beter batmış da olabilirdi süreç içinde… “Her neyse” dedi her koyun kendi bacağından asılır…Bu anımsamanın ardından “Bundan sonraki yaşamımdaki beklentiler arasında çelişki de olmasın” dedi…

Ve ardından; “Döneceğim” ama biraz daha, tam anlamıyla arınmam için “Biraz daha zaman” dedi… Kendisi de bir şeylerle çelişmemeliydi. Onu yeniden görenler vardığı farkındalık mertebesini “fark” etmeliydiler…

Adam; gün boyu, bir yandan düşünerek, öte yandan çalışarak yorulan bedenini ve ruhunu dinlendirmek için yatağa uzandı.

Adam; uyudu…