Yazdıklarını silebilirsin, yazıp
sildikleri de silebilir misin? Ona yazdıkların hep aklında kalır…
Anımsadıkça içinde bir daha yazarsın. Bir daha, bir daha… Sürekli yinelenir
beyninin derinliklerinde. Sonuçta ne yaparsan yap içinden silemezsin, çünkü
kelimeler sahiplidirler… Birine yazmışsın, sen yazmışsın…
“Yazdıkların” söylemi burada
mecazidir. Yazman ya da söylemen hatta ona hiç demeden sadece kendi içinde
terennüm de etsen, bunlar senin içinde biri için oluşmuş kelimelerdir ve
sahiplidirler.
Ama dil; bir daha konuşamaz, çünkü “onsuz”dur.
Duyulan sesler sen(siz)dir. İçinde avaz avaz ama sessiz kopar kelimeler,
kendinden başka kimsenin duymadıklarıdır bunlar… Sevgiyi en derininde de
gömsen yine hep aklına gelir. Ona yazdıkların, “Bunlara lâyıktır”
dediklerin!
Başka tenlerde hissiz sevişmelerde; daha
da fazla kelimeler gelir aklına. Nemli gecenin ıslak damlaları, başka
bedenlerle seni sarmaladığında da aklına gelir. Ona yazdıkların, “Bunlara
lâyıktır” dediklerin!!
Belki toprağın suya hasreti misalidir bu…
Ama fazla su fidanı çürütür, belki fazla sevgi
de… Ya da fırtınalı diye deniz sevilmez mi? Ama ya batırırsa seni?
İkilem!
Bu kısa yazıda; “Pozitivizm” ile “Negativizm”
kavramlarını çarpıştırdık. Yazımız; her iki pencereden de algılanabilir. Bir
pencereden pozitif ve sevgi dolu ifadeler, sanki hasret de içererek haykırıyor!
Diğer pencereden ise negatif söylemler ve
özellikle “Bunlara lâyıktır” söyleminde her iki pencereden bakmak
olası!
Nereden bakacağınıza siz karar
vereceksiniz. Neye lâyıktır? Fazla su verilen fidan ve deniz örneklerinde de
cümle her iki anlamda algılanabilir.
İkilem!
Bilginin tek ve sabit olmadığını ve
keşfedilmek için sorgulanması gerektiğini, bunun sonrasında kabul edilmesini
öngören, merak etmeyi ve şüphe etmeyi öğütleyen bilimsel yaklaşım olarak
bilinen “Paradigma” ile de yukarıdaki cümleler irdelenebilir. (Yunanca=
Παραδείγματι “Paradeigma”)
Paradigma; Platon, Aristoteles ve Herodot zamanlarında
ortaya çıkmakla birlikte bu kavramın tanımı ve bilim felsefesinde Dünya’ya
tanıtılmasını sağlayan; “Thomas Samuel Kuhn” farklı formüllerinden
birinde şöyle demekte:
Paradigma;
İzlenen ve kontrol edilen “olan”dır.
Soruların tarzı hangi konuyla ilgili
olduğuyla iç içedir ve sağlamasının nasıl test edilebilirliğiyledir.
Bu soruların nasıl sorulacağıyladır.
Sonuçların karşılaştırmalı olarak nasıl
yorumlanacağıyladır.
İkilem bu noktada bizi sorguculuğa getirdi!
Sorgulamadan, irdelemeden hiçbir adım atılmamalı… Sosyoloji; bir başka
deyişle “toplum bilim” merkezinde insan olan ve toplumla insanın
etkileşimi üzerinde çalışan bir bilim dalıdır. İnsan; her daim kendi
penceresinden ve işine geldiği gibi hareket eden algı ekseninde hareket eder.
Anlamak istediğini anlar, görmek istediğini görür. Bireylerde, bilincin
oluşmasından sonra başlayan süreçte ana faktör eğitimdir. Burada eğitim
sisteminin artı ya da eksilerini irdelememekteyiz. Ancak toplumu temel
ihtiyaçlarından (Doymak, barınmak, giyinmek) sonra eğitim ile
yasalarla gelenekler ayakta tutar.
En iyi eğitim sistemi ve Dünya’daki en
çağdaş yasalarıyla yönetilen bir noktada yaşıyor olsanız da “Ön yargı”
Negativizmin temel gıdasıdır. Herkes, gerçekleştirebilir ya da gerçekleştiremez
ama kendi arzularına göre düşünür. Sorgulama biçimi, beklentileri ve
tepkilerinde ön yargı hep egemendir!
“İkilem” başlıklı yazımız, bu nedenle negatif ve pozitif pencerelerden her iki
anlamda da algı yaratabilecek bir üslûpla yazıldı…
Şimdi sabrınız varsa yazının baş tarafını bir kez daha okuyunuz. Bilerek ve
isteyerek çelişkili ifadeler içeren cümlelerde, pozitif ya da negatif tarafta
olduğunuza siz karar verin… Felsefeniz bol olsun…
Bojidar Çipof
15 Kasım 2014