Her bireyin hayatında noktaların
yeri önemli olmalıdır. “Nokta”
tamlıktır, tümlüktür, kesinliktir…
Nokta; bir başka anlamda
ise uzaması mümkün olmayan tümceyi ya da eylem bağlamında son sözü simgeler, sonlandırır,
boşuna uzatmaz…
Bu “imlâ” işaretinden yola çıkarak noktaları yaşamımızla
özdeşleştirelim ya da başka bir deyişle “nokta”
ile biraz “alegori” yapalım…
İnsan da Dünya’daki
milyarlarca beden arasındaki bir birey, küçücük bir nokta değil midir? Ve doğum;
sayısız virgülle dolacak yaşamın başlangıç noktasıdır…
Ergenlik çağında karşı
cinse duyulan platonik duyguların ya da güdüsel isteklerin başlangıcı da
yaşamda önemli bir noktadır. İlk aşk ya da ilk flört, ilk öpüşme ya da ilk
cinsel deneyim. Bunlar da bireyin yaşamında unutulmayacak izler bırakan önemli
noktalardır.
Biz bu yazıda, yaşam
sürecimizde noktanın gerektiği an ve gerektiği gibi kullanılmasının önemini ve
onurumuz için bir nokta koymak gerektiğinde nasıl davranmamız ya da
davranmamamızı irdeleyelim…
Evvela şu altın tümceyle
başlamak gerek: “Hiçbir zaman geç
değildir.” Evet, bu çok doğru bir söylemdir ve gerçekten insan yaşamında hiç
bir zaman geç kalınmış sayılmaz.
Zaman; çok hızla akan ve
çok önemli bir edinimimizdir ve boşa harcanmamalıdır. Bu hızla akan zaman
nehrinde; kaçırılan fırsatlarla ilgili çok hayıflandığımız, üzüldüğümüz hatta
kahrolduğumuz olaylar yaşamın tam da gerçeğidir.
Her bireyin yaşam
sürecinde bu tür farklı kayıplar vardır. Ama “Hiçbir zaman geç değildir.” Ve bu aşkta da böyledir.
Aşkta; “Onun aşkından kahroldum” söyleminde olduğu gibi ayakların yere
basmaması, mutluluk sarhoşu olmak da var, kahrolmak da var…
“Kahroldum”da genel olarak bir sonlanma var! Bunu bir nokta ile
simgeleyebiliriz. Ama bunun bir de “kahroluyorum” ayağı var ki bu tam bir
facia durumudur! Bunu da virgül ya da noktalı virgül ile simgeleyebiliriz.
Çünkü “Kahroluyorum” nokta konulmamış ya da konulamamış
durumlardır ve bu bağlamda virgül ya da noktalı virgül ile devam eden “kahır” halidir…
“Kahrolma” hali; içinde tıbbı ilgilendirecek psişik bir durumu da
barındırır. Ancak bu durumda en iyi ilaç; sürekli ya da geçici olarak “plasebo etkisi” yaratacak “birini” bulmaktır…
Bir ilişki bitmişse,
Uzun bir süreden sonra
bitmişse,
Çok kısa bir süreden sonra
bitmişse
Ya da başlayamadan
bitmişse;
Yapılması gereken tek
hareket “nokta” koymaktır.
İşte burada taraflardan
biri zaaf göstererek “nokta”nın
ardından bir de “virgül” atarsa o
andan itibaren ortaya “kaotik” bir
durum çıkar! (Bu cümle geneldir, özel durumda
olanlar üstüne alınmasın!)
Özel durumu olanları, burada
üzüntüyle ifade etmek ya da anmak gerekir. Çünkü bunlar Dünya nüfusunun toplamında,
önemli bir yüzde teşkil ederler ve zamanı geldiğinde bir “çizik” atamazlar…
Zamanı geldiğinde hak
edeni “çizememenin” yani bir “son nokta” koyamamanın bedelini ise birey (Genelde)
çok “acı” öder!
Bu durumda ortaya çıkan “acılaşma
hali” çok yüksektir ve bir de bakarsınız birey; “acılı arabesk” eşliğinde
kendi bedenini “çizdirmeye” kadar
gider. Böyle bir durum “vuku” olunca
doğal olarak ortaya “vukuat” çıkar.
Şu soru çok sık
sorulabilir: “Madem noktadan sonra “virgül” atacaktın neden “noktalı virgül” atarak “imlâ”
kurallarına uymadın?”
Noktalı virgülden sonra
devam etmek kolaydır... Ama noktadan sonra açılan cümle zaten baştan “yüklemsiz” olacağından kişi yaşamıyla
ilgili atacağı bu yanlış virgülle hayatını “yüklemsizliğe” sürükler.
Zamanı geldiğinde/gerektiğinde
atılan bir “son nokta” o an belki
bir acı yaratacaktır ve bunun acısını atlatmak zaman da alacaktır. Ancak şu
meşhur ve yukarıda andığımız deyiş bu esnada önemini gösterir:
“Hiçbir zaman geç değildir.”
Mademki hiç bir zaman geç
kalınmıyor, ortaya dillere pelesenk olmuş “diş
ağrısı” olarak tanımlanan durum çıkabilir… Burada sembolize edilen “diş ağrıları” kişinin yaşamında huzur
kalmaması halidir…
Bir yanlış “nokta” nasıl ki bir yazının tümlüğünü etkiliyorsa,
atılamamış bir “son nokta” da yaşamın
tümlüğünü etkiler. “Diş ağrıları” misali
huzursuz anlar başlar…
Son olarak: Yaşam
sürecimizde “zaman” ve “şart” gerektirmişse, zamanla kast
edilen bir “an” oluşmuşsa, şartla
kast edilen bir “prensip”
çiğnenmişse ve de gerçekten gerekmişse o “nokta”
konulmalıdır.
Ama sonra buna
uyamayacaksanız o zaman, cümleyi bozmayın ve “yüklemsiz” hale getirmeyin ki hayatınız “yüklemsizliğe” sürüklenmesin.
Bojidar Çipof
16
Eylül 2014