3 Haziran 2010 Perşembe

ULUSLARARASI SULARDA BU HUKUK DIŞI OPERASYONU “İRAN” YAPSAYDI NE OLURDU?

Dünya’nın gözü önünde, bir utanç operasyonunu, bir katliamı, bir korsanlığı ve bir soykırım hareketini izledik. Utanç operasyonu; tamamı sivil, kadın ve çocukların da bulunduğu bir gemiye, havadan yapılan operasyonla yapılan askeri harekettir. Sayıları ne kadar olursa olsun ellerinde otomatik silahlar, bombalarla inen ve çok deneyimli oldukları bilinen İsrail komandolarının sivilleri esir alması, bunlara ateş açmasının hiçbir haklı sebebi olamaz. Aktivistlerin elindeki birkaç sopaya karşı, onlara doğrultulan otomatik tüfeklerin tek bir tanımı vardır. “Orantısız Güç.”

Her türlü haberleşmeyi engelleme kabiliyeti olan ender ülkelerden biri olan İsrail’in, operasyonun başında haberleşmeyi kesmemesi ise sadece bir “Gövde Gösterisi”dir. Birazdan değineceğim gibi çok iyi bildiğim bir konu olan “Güvenlik Elektroniği” kapsamında, sonradan kesintiye uğrayan yayının, istenseydi baştan itibaren kesilebileceğini çok iyi biliyorum. Bunun bir başka adı; “Benle uğraşanlar dikkat etsin” anlamındadır. Gemiye havadan inen askerlerin, karşılaştıkları cılız sopalı karşılığı, kendilerine silahlı müdahale yapıldığı safsatası ile geçiştirenlerin yaptıklarına yapılabilecek tek tanım ise; “Katliam”dır.

Başta botlarla yapılan, geminin ele geçiştirilmesi teşebbüsünün, Somalili korsanların yaptıklarında ne farkı var? “Korsanlık” ve “Katliam” uluslararası sularda yapılmıştır ve Dünya’nın var olan hukuki kurallarına, Birleşmiş Milletlerin bu konudaki tüm kararlarına yapılanlar aykırıdır.  Yıllardır Filistin’de, Gazze’de yapılanlar, hem de tüm Dünya’nın gözü önünde yapılanların adına “Soykırım”dan başka ne demek mümkündür? 

Yahudilere, Hitler’in yaptıklarından farklı bir durum mu söz konusudur? Bunun adı sadece ”Soykırım”dır. Maalesef “Hitler Yahudilere iyi yapmış” tarzındaki söylemler de baş göstermeye başladı. Bu tepkisel söylem de elbette hoş değil. Hiçbir insanın soykırıma maruz kalmaya, hiçbir bebek ve çocuk, -tüm akrabaları, Dünya’nın en kötü canileri dahi olsa- aç ve ilaçsız bırakılmaya layık değildir. Bütün kalbimizle, Yahudilerin de bu tür baskı ve zulme maruz kalmamasını dilemeliyiz.

Türkiye ve Türk insanı bunu hak etmedi. Orta Doğu’daki en ılımlı, sınır komşularına ve diğer ülkelere karşı en tarafsız kalmaya, daima yapıcı bir politika izlemeye ve en önemlisi bölgesel barışa en fazla katkıda bulunmaya çalışan Türkiye bunu hak etmedi! Bu faşist, adaletsiz, kan dökücü ülkenin, İsrail’in her sıkıntıya girdiğinde yanında yer alan ve ihtilafı olan ülkelerle, kendi ilişkilerini zora sokmak adına arabuluculuk yapan Türkiye bunu hiç hak etmedi. 

Bari birkaç mil daha bekleselerdi de kendi karasularına girildiğinde bu barbarlığı başlatsalardı! Yayının bir süre kesilmemesi, sonrasında ise tüm iletişim kanallarının devre dışı bırakılması; oyunun evvelce masalarda verilmiş kararları gereğidir. Savaş halinde dahi tutsakların, yaralıların bazı haklarının olduğu ve bunun gerekliliğine de dikkat edilmeden, ölü ve yaralı adlarının dahi alay eder gibi, değişken kaynaklar kullanılarak, insanların en başta ailelerin çelişki içinde bırakılmasına, hiçbir Dünya yasası ama evvela “Vicdan” izin vermez... Yahudi bir kez daha “Vicdan” denen insani duygudan yoksun olduğunu ortaya koymuştur.

Başrolünü Paul Newman’ın oynadığı bir film var. Adı; Exodüs. Bu film Nazi zulmünden kaçan Yahudilerin dramatik öyküsünün filmidir. 1960 yılında “Yahudi” film şirketince insanların vicdanını çok güzel etkileyecek bir şekilde sinemaya uyarlandı. Yahudiler için geçerli olan ”Irksal Ticari Anlayış” uyarınca yapımcı şirket zengin oldu. Her koşulda “Kârlılık” bu ırkın bilinen ve tipik karakteridir.

Otuz yıllık elektronikçiyim. Firmam; Çin malları ve piyasa koşullarına mağlup oldu. Üretimi durdurduğum ve yazı yazmayı daha fazla önemsediğim bir süreçteyim. Bu itibarla burada adım ya da firmam adına bir reklamsal getiri peşinde olmadan, ancak fikri; bilgisinden kaynaklanan biri olduğumu vurgulayarak birkaç hususa dikkat çekmek istiyorum. Ses cihazlarının yanı sıra bir dönem ve sadece kurumsal yerlere “Dinleme Sistemleri” imal ederek sattım. İmralı’daki mahkeme salonu dâhil çok yerde ürettiğim cihazlar kullanıldı. Şimdi şu noktaların çok önemli olduğuna dikkat etmek istiyorum:

İsrail, Dünya’nın sayılı “Savunma Sanayi” ve “Güvenlik Gereçleri” imalatçılarından biridir. Yaşamı; kendilerine bir saldırı, bir tehdit ve savunma güdüsü olarak gören bir ırktan bahsediyoruz. Bu bir anlamda da “Suçluluk” psikozudur. Devamlı savunma halinde olma güdüsü, tabi farklı durumlardan da olabilir ama “Suçluluk” da bu faktörlerden biridir. İsrail kendilerine yarım asır evvel yapılan soykırımı unutmuş, vicdansız, gözü dönmüş kanlı bir katil görünümündedir. İşte bu ruhsal durum; İsrail’i her türlü savunma teçhizatı ve aparatının üretmeye evvela savunma adına sonra da tipik Yahudi geleneği olan “kâr” peşine sevk etmiştir.

Savunma sanayi kartellerinin de yönlendirmesi sonucu; bu gün evlerde kullanılan ve artık başta Çin gibi Uzak Doğu ülkelerinde üretilen bu elektronik gereçler dışında, çok profesyonel, çok işlevli, ileri teknoloji ürünü “Savunma Sanayi” ve “Güvenlik Gereçleri”nin tek adresi bugün İsrail’dir. Bu tür gereçler, çok yüksek fiyatlarla satılan ürünlerdir ve dolayısı ile çok yüksek karlılık yaratırlar. Amerika endüstrisinin çok önemli bölümüne Yahudilerin egemen olduğu göz önüne alınırsa, onların “Anayurt”larına bu tür ticareti yönlendirmeleri çok doğaldır. Türkiye’de resmi kurumlar dışında satılan, ithal edilen profesyonel manadaki güvenlik gereçlerinin çoğu İsrail menşelidir.

Geçmişte, Amerikan’ın bize vermekten imtina ettiği askeri amaçlı yazılımları İsrail’den temin edebildiğimizi unutmayalım. Başta Amerika olmak üzere dev savunma şirketlerinin neden bir “Heron” yapmadıkları ya da yapamadıklarını da biraz düşünelim. Bizim de şu anda parası ödenmiş dört Heron insansız uçağı olduğu bu olay esnasında ortaya çıktı. Tabi ki parasını ödediğimiz malı teslim alacağız.
İsrail’in, savunma sanayi alanında en büyük müşterilerinden birisi Türkiye’dir. Çok fazla çeşitte askeri ve güvenlik malzemesi İsrail’den satın alınmaktadır. Ulusal güvenlik için çok önemli olan başta yazılım ve gereçlerin, her zaman kendi bünyemizde yapılabilmesi ve de denetlenebilmesi gereklidir. 

Denetlenebilmesindeki kasıt; elektronik olarak bir kötü anda kullanılmak üzere sistemi işlevsiz hale getirebilecek bir yazılımın da yüklü olması olanaksız değildir. Bu ne demektir?  İsrail’le aslında “Savaş Hali” de sayılabilecek sıcak bir temas içindeyiz. Komplo mu üretiyorum? Uydudan tüm seslerimizi dinleyebilen sistemlerin olduğu Dünya’da, aramız açılırsa, Heron ya da başka bir sistem ya da yazılım uydudan gönderilebilecek bir sinyal ile işlevsiz bir hale getirilebilir mi? Elbette getirilebilir. 

Bir yandan da İsrail en büyük müşterisine karşı çok büyük bir haksızlık yapmıştır. Sivil bir toplum örgütünün, bir gemi ile insani yardım taşıması karşısında, elbette ki devlet bir eskort askeri gemi verecek değildi. Burada hükümete biraz haksızlık yapıldığı katindeyim. Ama İsrail de bu işte çok kötü niyetle hareket etmiştir. 1988 yılında, anımsayanlar için FKÖ organizasyonu olarak bir başka gemi olayı daha vardı. Mossad ajanları bu gemiyi Güney Kıbrıs’ta sabote ederek durdurdular. İsrail, bir şekilde Türkiye’ye müracaat ederek bu geminin durdurulmasını dahi isteyebilirdi. Bir sivil toplum kuruluşunu bu bağlar mıydı? Belki kendilerine kararlı ve askeri bir müdahale yapılacağını bilselerdi başka bir yönde hareket edilebilirdi.

İsrail bu operasyonu uluslar arası sularda yaparak ayrıca suçuna suç katmıştır. Ne yazık ki İsrail Dünya’nın şımarık değil “şımartılmış” çocuğudur. Ve Dünya İsrail’in her zamanki insanlık dışı eylemlerine sadece sözsel tepkiler vererek ya da hiç vermeyerek şımartmıştır. Burada çok sayıda BM kararları ve bu kararlara karşı İsrail ihlalleri yazılabilir. Artık bunlardan bıkıldı!

Mahallenin veledi, mahallenin ağabeyine, her gün “Bak ben sana yumruk atarım” derse ve mahallenin ağabeyi buna suskun kalırsa bir gün o “Velet” ağabeyine de vurmaya başlar. Bu gün çirkin Yahudi, ağabeyine, Türkiye’ye yumruk atmıştır. Bir insanlık suçunu kısmen canlı yayında izledik. Bu sayfaları doldurduğum anlarda yaralıların uçakları geldi, insanlardan daha haber yok. Umarım içlerinde “Bunlar militandır, mimlidir” diyerek insanlarımızın bir kısmını alıkoymazlar. Vietnam’da esir düşen ABD askerleri gibi habersiz kalınan insanlarımız olmaz.

Uluslar arası Adalet, İsrail’e karşı da olmalı. Yoksa Dünya’nın kuvvetli/baskın ülkelerinin diline pelesenk olan insan hakları ve diğer tüm söylemler sadece söylem bazında kalmıştır. Adalet tüm insanlığa gerekli, kuvvetlinin ya da yandaşı çok olana mahsus olmamalıdır. Bu gün TBMM’den “Birlik ve Beraberlik” arz eden bir tezkere çıktı. Umarım bu şer durumu; Dünya’nın gözünü, bu şımartılmış ülkeye karşı somut yaptırımlar yapmaya sevk eder.

Bu kadar yazdım! Hani nerede yazının başlığı? 

“ULUSLARARASI SULARDA BU HUKUK DIŞI OPERASYONU “İRAN” YAPSAYDI NE OLURDU?”

Evet, şimdi sıra ona geldi. Ama çok kısa olacak! 

Uluslararası sularda, İsrail’in yaptığı bu yasadışı operasyonu eğer “İRAN” yapmış olsaydı, şu anda eminim ki tüm Dünya ekran başında ve canlı yayında bombalanan bir İran’ı izlemekte olacaktı.



Bojidar Çipof              

3 Haziran 2010