Dünya’nın gözü önünde, bir utanç operasyonunu, bir
katliamı, bir korsanlığı ve bir soykırım hareketini izledik. Utanç operasyonu;
tamamı sivil, kadın ve çocukların da bulunduğu bir gemiye, havadan yapılan
operasyonla yapılan askeri harekettir. Sayıları ne kadar olursa olsun ellerinde
otomatik silahlar, bombalarla inen ve çok deneyimli oldukları bilinen İsrail
komandolarının sivilleri esir alması, bunlara ateş açmasının hiçbir haklı
sebebi olamaz. Aktivistlerin elindeki birkaç sopaya karşı, onlara doğrultulan
otomatik tüfeklerin tek bir tanımı vardır. “Orantısız Güç.”
Her türlü haberleşmeyi engelleme kabiliyeti olan ender
ülkelerden biri olan İsrail’in, operasyonun başında haberleşmeyi kesmemesi ise
sadece bir “Gövde Gösterisi”dir.
Birazdan değineceğim gibi çok iyi bildiğim bir konu olan “Güvenlik Elektroniği” kapsamında, sonradan kesintiye uğrayan
yayının, istenseydi baştan itibaren kesilebileceğini çok iyi biliyorum. Bunun
bir başka adı; “Benle uğraşanlar dikkat
etsin” anlamındadır. Gemiye havadan inen askerlerin, karşılaştıkları cılız
sopalı karşılığı, kendilerine silahlı müdahale yapıldığı safsatası ile
geçiştirenlerin yaptıklarına yapılabilecek tek tanım ise; “Katliam”dır.
Başta botlarla yapılan, geminin ele geçiştirilmesi
teşebbüsünün, Somalili korsanların yaptıklarında ne farkı var? “Korsanlık” ve “Katliam” uluslararası sularda yapılmıştır ve Dünya’nın var olan
hukuki kurallarına, Birleşmiş Milletlerin bu konudaki tüm kararlarına
yapılanlar aykırıdır. Yıllardır
Filistin’de, Gazze’de yapılanlar, hem de tüm Dünya’nın gözü önünde yapılanların
adına “Soykırım”dan başka ne demek
mümkündür?
Yahudilere, Hitler’in yaptıklarından farklı bir durum
mu söz konusudur? Bunun adı sadece ”Soykırım”dır.
Maalesef “Hitler Yahudilere iyi yapmış”
tarzındaki söylemler de baş göstermeye başladı. Bu tepkisel söylem de elbette
hoş değil. Hiçbir insanın soykırıma maruz kalmaya, hiçbir bebek ve çocuk, -tüm
akrabaları, Dünya’nın en kötü canileri dahi olsa- aç ve ilaçsız bırakılmaya
layık değildir. Bütün kalbimizle, Yahudilerin de bu tür baskı ve zulme maruz
kalmamasını dilemeliyiz.
Türkiye ve Türk insanı bunu hak etmedi. Orta Doğu’daki
en ılımlı, sınır komşularına ve diğer ülkelere karşı en tarafsız kalmaya, daima
yapıcı bir politika izlemeye ve en önemlisi bölgesel barışa en fazla katkıda
bulunmaya çalışan Türkiye bunu hak etmedi! Bu faşist, adaletsiz, kan dökücü
ülkenin, İsrail’in her sıkıntıya girdiğinde yanında yer alan ve ihtilafı olan
ülkelerle, kendi ilişkilerini zora sokmak adına arabuluculuk yapan Türkiye bunu
hiç hak etmedi.
Bari birkaç mil daha bekleselerdi de kendi
karasularına girildiğinde bu barbarlığı başlatsalardı! Yayının bir süre
kesilmemesi, sonrasında ise tüm iletişim kanallarının devre dışı bırakılması;
oyunun evvelce masalarda verilmiş kararları gereğidir. Savaş halinde dahi
tutsakların, yaralıların bazı haklarının olduğu ve bunun gerekliliğine de
dikkat edilmeden, ölü ve yaralı adlarının dahi alay eder gibi, değişken
kaynaklar kullanılarak, insanların en başta ailelerin çelişki içinde
bırakılmasına, hiçbir Dünya yasası ama evvela “Vicdan” izin vermez... Yahudi bir kez daha “Vicdan” denen insani duygudan yoksun olduğunu ortaya koymuştur.
Başrolünü Paul Newman’ın oynadığı bir film var. Adı;
Exodüs. Bu film Nazi zulmünden kaçan Yahudilerin dramatik öyküsünün filmidir.
1960 yılında “Yahudi” film
şirketince insanların vicdanını çok güzel etkileyecek bir şekilde sinemaya
uyarlandı. Yahudiler için geçerli olan ”Irksal
Ticari Anlayış” uyarınca yapımcı şirket zengin oldu. Her koşulda “Kârlılık” bu ırkın bilinen ve tipik
karakteridir.
Otuz yıllık elektronikçiyim. Firmam; Çin malları ve
piyasa koşullarına mağlup oldu. Üretimi durdurduğum ve yazı yazmayı daha fazla
önemsediğim bir süreçteyim. Bu itibarla burada adım ya da firmam adına bir
reklamsal getiri peşinde olmadan, ancak fikri; bilgisinden kaynaklanan biri
olduğumu vurgulayarak birkaç hususa dikkat çekmek istiyorum. Ses cihazlarının
yanı sıra bir dönem ve sadece kurumsal yerlere “Dinleme Sistemleri” imal ederek sattım. İmralı’daki mahkeme salonu
dâhil çok yerde ürettiğim cihazlar kullanıldı. Şimdi şu noktaların çok önemli
olduğuna dikkat etmek istiyorum:
İsrail, Dünya’nın sayılı “Savunma Sanayi” ve “Güvenlik
Gereçleri” imalatçılarından biridir. Yaşamı; kendilerine bir saldırı, bir
tehdit ve savunma güdüsü olarak gören bir ırktan bahsediyoruz. Bu bir anlamda
da “Suçluluk” psikozudur. Devamlı
savunma halinde olma güdüsü, tabi farklı durumlardan da olabilir ama “Suçluluk” da bu faktörlerden biridir.
İsrail kendilerine yarım asır evvel yapılan soykırımı unutmuş, vicdansız, gözü
dönmüş kanlı bir katil görünümündedir. İşte bu ruhsal durum; İsrail’i her türlü
savunma teçhizatı ve aparatının üretmeye evvela savunma adına sonra da tipik
Yahudi geleneği olan “kâr” peşine
sevk etmiştir.
Savunma sanayi kartellerinin de yönlendirmesi sonucu;
bu gün evlerde kullanılan ve artık başta Çin gibi Uzak Doğu ülkelerinde
üretilen bu elektronik gereçler dışında, çok profesyonel, çok işlevli, ileri
teknoloji ürünü “Savunma Sanayi” ve
“Güvenlik Gereçleri”nin tek adresi
bugün İsrail’dir. Bu tür gereçler, çok yüksek fiyatlarla satılan ürünlerdir ve
dolayısı ile çok yüksek karlılık yaratırlar. Amerika endüstrisinin çok önemli
bölümüne Yahudilerin egemen olduğu göz önüne alınırsa, onların “Anayurt”larına bu tür ticareti
yönlendirmeleri çok doğaldır. Türkiye’de resmi kurumlar dışında satılan, ithal
edilen profesyonel manadaki güvenlik gereçlerinin çoğu İsrail menşelidir.
Geçmişte, Amerikan’ın bize vermekten imtina ettiği
askeri amaçlı yazılımları İsrail’den temin edebildiğimizi unutmayalım. Başta
Amerika olmak üzere dev savunma şirketlerinin neden bir “Heron” yapmadıkları ya da yapamadıklarını da biraz düşünelim. Bizim
de şu anda parası ödenmiş dört Heron insansız uçağı olduğu bu olay esnasında
ortaya çıktı. Tabi ki parasını ödediğimiz malı teslim alacağız.
İsrail’in, savunma sanayi alanında en büyük
müşterilerinden birisi Türkiye’dir. Çok fazla çeşitte askeri ve güvenlik
malzemesi İsrail’den satın alınmaktadır. Ulusal güvenlik için çok önemli olan
başta yazılım ve gereçlerin, her zaman kendi bünyemizde yapılabilmesi ve de
denetlenebilmesi gereklidir.
Denetlenebilmesindeki kasıt; elektronik olarak bir
kötü anda kullanılmak üzere sistemi işlevsiz hale getirebilecek bir yazılımın
da yüklü olması olanaksız değildir. Bu ne demektir? İsrail’le aslında “Savaş Hali” de sayılabilecek sıcak bir temas içindeyiz. Komplo mu
üretiyorum? Uydudan tüm seslerimizi dinleyebilen sistemlerin olduğu Dünya’da,
aramız açılırsa, Heron ya da başka bir sistem ya da yazılım uydudan
gönderilebilecek bir sinyal ile işlevsiz bir hale getirilebilir mi? Elbette
getirilebilir.
Bir yandan da İsrail en büyük müşterisine karşı çok
büyük bir haksızlık yapmıştır. Sivil bir toplum örgütünün, bir gemi ile insani
yardım taşıması karşısında, elbette ki devlet bir eskort askeri gemi verecek
değildi. Burada hükümete biraz haksızlık yapıldığı katindeyim. Ama İsrail de bu
işte çok kötü niyetle hareket etmiştir. 1988 yılında, anımsayanlar için FKÖ
organizasyonu olarak bir başka gemi olayı daha vardı. Mossad ajanları bu gemiyi
Güney Kıbrıs’ta sabote ederek durdurdular. İsrail, bir şekilde Türkiye’ye
müracaat ederek bu geminin durdurulmasını dahi isteyebilirdi. Bir sivil toplum
kuruluşunu bu bağlar mıydı? Belki kendilerine kararlı ve askeri bir müdahale
yapılacağını bilselerdi başka bir yönde hareket edilebilirdi.
İsrail bu operasyonu uluslar arası sularda yaparak
ayrıca suçuna suç katmıştır. Ne yazık ki İsrail Dünya’nın şımarık değil “şımartılmış” çocuğudur. Ve Dünya
İsrail’in her zamanki insanlık dışı eylemlerine sadece sözsel tepkiler vererek
ya da hiç vermeyerek şımartmıştır. Burada çok sayıda BM kararları ve bu
kararlara karşı İsrail ihlalleri yazılabilir. Artık bunlardan bıkıldı!
Mahallenin veledi, mahallenin ağabeyine, her gün “Bak
ben sana yumruk atarım” derse ve mahallenin ağabeyi buna suskun kalırsa bir gün
o “Velet” ağabeyine de vurmaya
başlar. Bu gün çirkin Yahudi, ağabeyine, Türkiye’ye yumruk atmıştır. Bir
insanlık suçunu kısmen canlı yayında izledik. Bu sayfaları doldurduğum anlarda
yaralıların uçakları geldi, insanlardan daha haber yok. Umarım içlerinde “Bunlar militandır, mimlidir” diyerek
insanlarımızın bir kısmını alıkoymazlar. Vietnam’da esir düşen ABD askerleri
gibi habersiz kalınan insanlarımız olmaz.
Uluslar arası Adalet, İsrail’e karşı da olmalı. Yoksa
Dünya’nın kuvvetli/baskın ülkelerinin diline pelesenk olan insan hakları ve
diğer tüm söylemler sadece söylem bazında kalmıştır. Adalet tüm insanlığa
gerekli, kuvvetlinin ya da yandaşı çok olana mahsus olmamalıdır. Bu gün
TBMM’den “Birlik ve Beraberlik” arz
eden bir tezkere çıktı. Umarım bu şer durumu; Dünya’nın gözünü, bu şımartılmış
ülkeye karşı somut yaptırımlar yapmaya sevk eder.
Bu kadar yazdım! Hani nerede yazının başlığı?
“ULUSLARARASI SULARDA BU HUKUK DIŞI OPERASYONU “İRAN” YAPSAYDI NE OLURDU?”
Evet, şimdi sıra ona geldi. Ama çok kısa olacak!
Uluslararası sularda, İsrail’in yaptığı bu yasadışı
operasyonu eğer “İRAN” yapmış
olsaydı, şu anda eminim ki tüm Dünya ekran başında ve canlı yayında bombalanan
bir İran’ı izlemekte olacaktı.
Bojidar Çipof
3 Haziran 2010