Yunanistan
Başpiskoposu İeronimos 14 Ocak Perşembe
akşamı yayınlanan bir televizyon programında "İslam bir din
değildir. Siyasi bir partidir. İnsanları da savaşın insanlarıdır"
şeklinde konuşarak Müslümanlığa hakaret etti!
Başpiskopos
İeronimos beyanatında İslâm'ın bir din olmadığını, siyasi bir
parti ve siyasi bir arayış olduğunu, insanlarının yani Müslümanların da savaşın
ve yayılmacılığın insanları olduğunu ileri sürdü. İslam'ın karakteristik
özelliğinin bu olduğunu, Hz. Muhammed'in öğretilerinin ise savaş ve
yayılmacılığı teşvik ettiğini vurgulayarak İslam Dini’ne karşı inkârcı ve
Müslümanlara karşı da hep düşmanca olduğu bilinen yaklaşımını bir kez daha ortaya
koydu.
Başpiskopos
İeronimos'un her daim Türk ve İslam karşıtlığı biliniyor ve sık
sık böyle haddini aşan beyanları da oluyor.
Başpiskoposun bu kin ve
nefreti körükleyici bu sözleri hakkında ülkedeki siyasilerden herhangi bir
tepki gelmemesini ise bu söylemleri destekler düşüncede olduklarının göstergesi
sayabilir miyiz?
Batı Trakya Türkleri
tarafından kurulan DEB Partisi (Dostluk Eşitlik ve Barış Partisi) yaptığı
bir açıklama ile Başpiskopos İeronimos’un sözlerini şöyle kınadı.
"Dün gece yayınlanan bir
televizyon programında, Yunanistan Başpiskoposu İeronimos'un sarf ettiği
sözleri şaşkınlık içerisinde takip ettik. İslam Dinimizi bir din değil de
siyasi bir parti olarak ve Müslümanları ise savaş insanları olarak
nitelendirmesi tarafımızdan kabul edilebilir bir durum değildir. Bu doğrudan
doğruya bir saldırı ve bariz bir İslamofobi örneğidir. Bu pandemi sürecinde
önde gelen din adamlarının özellikle birleştirici ve sağduyulu açıklamalar yapmak
yerine ayrıştırıcı ve bölücü söylemlerde bulunması kime ve neye hizmet eder
anlamakta zorluk çekmekteyiz. Bu tür sözlerin 2021 yılında hâlâ sarf
edilebiliyor olmasından duyduğumuz üzüntüyü dile getirir, Yunanistan
Başpiskoposunun sözlerini şiddetle kınadığımızı kamuoyunun bilgisine sunarız"
Başpiskopos
İeronimos'un bu açıklamalarının önümüzdeki günlerde Türkiye ile
Yunanistan arasında yapılacak görüşmeler öncesine denk gelmesi ilginçtir. Türkiye
ile Yunanistan arasında görüşmelerin 25 Ocak tarihinde İstanbul'da yapılacağı
duyurulduktan sonra Yunanistan'da fanatik çevreler ve fanatik medya tarafından
bu görüşmeleri sabote etmeye yönelik kin ve nefreti körükleyen açıklama ve
yayınlar yapılmıştı/yapılıyor.
İskeçe ve Dimoteka Müftü
naiplerinden Başpiskopos İeronimos’un bu çirkin açıklamalarına 16 Ocak’ta tepki
geldi. Yunan medyasına konuşan İskeçe Müftü Naibi Bilal Kara Halil ile Dimoteka Müftü Naibi Hamza Osman’ın bu ortak açıklamaları medyada şöyle yer buldu:
"Başpiskopos İeronimos’un dinimiz
için tarif ettiği imaj, ülkemizin gerçekliğine uymuyor ve dini duygularımızı
kırıyor. İeronimos’un kötü niyetli ve reddettiğimiz yanlış açıklamaları gerçeği
yansıtmıyor. Trakya ve ne yazık ki bölgemizde uyumsuzluk ve dini nefret
arayanlar tarafından zaten bu söylemler kullanılıyor. Yunanistan Başpiskoposu
Sayın İeronymos'un dün İslam'ın doğası ve dindar Müslümanların karakteri
hakkında bir televizyon programında yaptığı açıklamalardan derinden üzüldük.
Hazretlerinin dinimiz için tarif ettiği imaj, ülkemizin gerçekliğine uymaz ve
dini duygularımızı rahatsız eder… …Ruhani lideri olduğumuz Trakya Müslümanları
hukuka tam anlamıyla saygı duyuyor, 2. Dünya Savaşı'nda tüm Yunan vatandaşları
gibi biz de vatanımızı savunduk ve hiçbirimiz şimdiye kadar hiçbir şiddet
eylemine katılmadı. Ülkemizin tüm hükümetlerinin ve aynı zamanda Trakya'nın En
Muhterem Metropolitlerinin her zaman bizim için saygıyla konuşması, Trakya
Müslümanlarının bir Avrupa modeli olduğunun altını çizerek, hem çanın hem de
çanın duyulduğu bir yerin güzel imajına kararlı bir şekilde katkıda bulunmaları
karakteristiktir.
İnancımızla gurur
duyuyoruz, katkıda bulunma şeklimizden gurur duyuyoruz, böylece Trakya bir
arada yaşama ve işbirliği modeli olsun, vatanımızla gurur duyuyoruz ve dini
inancımıza tam saygı duyuyor, gurur duyuyoruz çünkü Trakya Müslümanları
veriyor. Başpiskoposun bu yanlış ve yönlendirilmiş ifadeleri Trakya gerçeğini
yansıtmamakta ve maalesef bölgemizde uyuşmazlık ve dini nefret arayanlar
tarafından kullanılmaktadır. Allah tüm dualarımızı ve sevaplarımızı kutsasın ve
kabul etsin”
Türkiye Diyanet İşleri
Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş da 17 Ocak’ta Anadolu Ajansı’na verdiği beyanatta; "Barış
ve huzurun hâkim kılınması için gayret sarf etmesi gereken din adamlarının en
önemli vazifesi, bir arada yaşama kültürüne katkı sağlamak olmalıdır"
açıklamasında bulundu.
Başpiskopos İeronimos’un
bu talihsiz açıklamalarına tepkiler gelmeye devam etti. 18 Ocak’ta Batı Trakya azınlık okulları encümenlerinin bir
üst mercii olan “Encümenler Birliği”
tarafından "İslam
dinine bu şekilde bir saldırıyı kompleks olarak değerlendiriyoruz“
şeklinde bir tepki geldi.
Türk Dışişleri Bakanlığı ise 18
Ocak’ta “Türk Dışişleri Bakanlığı: Haddini bilmez ifadeleri şiddetle kınıyoruz”
şeklinde sert bir şekilde kınayan bir açıklama yaptı. Açıklamada; “İslam'ın
farklı din ve medeniyetlerin bir arada yaşamasını temin eden bir hoşgörü
anlayışını ve merhameti temel alan bir barış dini olduğu” vurgulandı.
"Tüm dünyanın içinden geçmekte olduğu küresel salgın koşullarında,
herkesin karşılıklı saygı ve hoşgörü ortamının geliştirilmesi yönünde çaba
harcaması gerekirken, kutsal dinimize dil uzatılması esef vericidir"
denildi.
İnternet ortamında
aratıldığında, Ulusal medya organlarımızda bu konuda çıkmış çok sayıda tepkisel
haber var.
Türkiye’nin
Dışişleri olarak, Diyanet İşleri başkanlığı olarak verdiği tepkilerin arasında
gözümüz bir başka yerden de tepkisel açıklama, kınama bekledi.
Bahsettiğimiz, yani kınama
yapmasını beklediğimiz yer ve kişi; Türkiye ile Yunanistan arasındaki mütekabiliyet
esaslarına dayalı olarak Türkiye’de özgürce faaliyetlerini sürdüren “RUM PATRİKHANESİ” ve Türkiye’de özgürce
her istediğini söyleyen/söyleyebilen “RUM
PATRİĞİ BARTHOLOMEOS”tur.
Bartholomeos’tan
“Tık” yok!
Sükût
ile eylemlerin ikrar edilebildiği gibi sükût ile eylemlere destek de
verilebilir.
Ama Yunanistan Başpiskoposu İeronimos’un İslamiyet’e bu hakareti yaptığı gün Rum Patriği Bartholomeos’un suskunluğuna karşı bir Yunan medya organına verdiği, uzun bir beyanat var!
Bahsi geçen beyanat; ağırlıklı
olarak Ukrayna Kilisesi’ne verdiği ve Rus Patrikhanesi tarafından kabul
edilmeyen özerklik ve son günlerde Rus Patrikhanesi’nden ve başka bazı dini
kurumlardan Bartholomeos’a atfedilen “Sezar Papa olma arzusunda”
şeklindeki suçlamalara verdiği yanıtlar. Beyanatın bu kısmı bizimle pek alakalı
değil.
Ama sonlara doğru içinde
şu ifadeler de var:
Soru: Sizi
Doğu'nun Papası ve Ortodoksluğun Papası gibi davranmakla suçlayanlara nasıl
tepki veriyorsunuz?
Bartholomeos:
“Bir
asılsız suçlama daha. Patrikliğimin sorumluluklarını omuzlamak “papizm” mi? Bu
sorumlulukları bugüne kadar duydular mı? Dini olarak Konstantinopolis
Kilisesi’nin rolünün Konstantinopolis'in (1453) Düşüşü ile sona erdiği
söylenir. Bundan daha büyük bir yanlışlık yok! Bugünün tüm otosefalileri (SSCB
döneminin ardından özerklik verilen kiliseler kast ediliyor) güz sonrası dönemde verildi. Ekümenik
Patrikhane bir veya diğer kiliseye otosefalik verirken, neden o zaman “Sezar Papalık
iddiaları” ile suçlamadılar?
Soru:
2021 yılı, Ekümenik Taht'a seçilmenizin 30. yılını işaret ediyor. Bu süre
zarfında Kilise ve Ekümenik Patrikhane defalarca test edildi. Ataerkilliğinizin
kilometre taşları olarak neyi düşünüyorsunuz?
Bartholomeos: Bu
otuz yıl boyunca pek çok şey oldu: 2016 yılında Girit'te gerçekleşen Ortodoks
Kilisesi Kutsal ve Büyük Sinodunun hazırlanması, Küçük Asya (Anadolu’yu kast ediyor) ve Doğu Trakya'daki metropolitliklerimizin yeniden kurulması ve ayrıca
farklı yerlerde yenilerinin oluşturulması. (Türkiye içinde üzerinde
Rumluğun esamesi olmayan yerlere atadığı sözde metropolitlikleri kast ediyor) Misyonerlik faaliyetleri ve nüfus
hareketleri, Kapadokya, Sümela ve babalarımızın tüm kutsal topraklarına düzenli
yaptığımız Haç ziyaretlerimiz. (Efes, Sümela Manastırı ve Anadolu’daki
metruk kiliselerde yaptığı ayinleri kast ediyor)
Gökçeada’da eğitiminin
yeniden canlanması ve Konstantinopolis'in (İstanbul’u
kast ediyor) Rum nüfusunun desteğiyle
Patrikhanemizin tüm dünyada doğal çevrenin korunması, Hristiyanlar arası ve
dinler arası diyalog vb. gibi sayısız girişimleri.
Tanrı'ya yalvararak,
1971'den beri “haksız” yere kapalı kalan Heybeliada Ruhban Okulu'nun yeniden
açılmasını bizlerin görmesine, bunu yaşamamıza layık kılacağını umuyorum”
Yazımızın biraz üstünde
şunları yazmıştık:
“Tık”
yok!
Sükût
ile Yunanistan Başpiskoposu İeronimos’un yaptığı aşağılık eylemlere destek de verilebilir.
Bartholomeos ise “sükût” etmemiş!
Her daim Türkiye’nin önüne
başta ABD ve diğer ülkelerin desteği ile sürülen Heybeliada Ruhban Okulu’nun Türkiye tarafından 1971’de “haksız” olarak kapatıldığı şikâyetini de röportajın arasına sıkıştırmış.
--------------------------