1453’te İstanbul’un (Konstantinopolis) Fethi, bin küsur yıllık Doğu Roma ya da Bizans’ın bitişini ve Orta Çağ’ın kapanarak Yeni Çağ sürecinin başlamasını sağlamıştır. Bu tabi ki bu kadar basit bir cümle ile tanımlanamayacak çok önemli bir tarihi olaydır ve Orta Çağ’ın bitişi, fethi başaran Sultan 2. Mehmet’in adını tarihe “Fatih” lakabı ile yazılmasını sağlamasının yanı sıra Hıristiyanlık Tarihi’nin seyrini de değiştirmiştir.
1204 yılında Konstantinopolis’i ilk kez ele geçiren Haçlı Ordusu’nun başarısı için şehrin 1453’teki ele geçirilişi kadar büyük bir anlam ve önem yüklenmez. Zira Konstantinopolis’in ele geçirilişinden ve ele geçiriliş şeklinden çok, Batı’nın gözünde Hıristiyanlık üzerindeki etkisi önem arz eder.
Papa 3. Innocentius’un, evvelâ Mısır’ı ele geçirmek sonra Kudüs’ü kurtarmayı amaçlayan 4. Haçlı Seferi (1200-1204) plânları; başta Venedik Dükü Enrico Dandolo olmak üzere bu seferleri iman için değil de para için destekleyen soyluların, gözlerini ihtişam içindeki Konstantinopolis’e çevirmesi üzerine bozuldu ve 1204’te ele geçirilerek “Konstantinopolis Latin İmparatorluğu” kuruldu. İstanbul’dan kaçan hanedan mensupları; İznik, Trabzon ve Epir’de Bizans devletleri kurdular.
Bunlardan “Trabzon Rum İmparatorluğu”nu 15 Ağustos 1461’de yıkmak yine Konstantinopolis gibi Fatih Sultan Mehmet’e nasip oldu. Batı Trakya bölgesinde ise “Epir Despotluğu” kuruldu ve İznik’e kaçan Bizans Hanedanı’nın en önemli kolu da en güçlü oldukları bölgede “İznik Rum İmparatorluğu” adı altında bir devlet kurdular.
Tarihsel akışa baktığımızda Epir çok önemli bir devletçik değildi ama Trabzon 1461’e kadar sürmüş ve Fatih Sultan Mehmet’in seferi olmasaydı, bölgede yıkmaya çalışacak bir başka gücün olmadığı büyük bir devletti. İznik ise yukarıda belirttiğimiz gibi en güçlü olunan bölgeydi ama İznik’teki oluşum sadece 57 yıl sürdü ve Haçlıların İstanbul’dan taş taş üstüne bırakmadan, tüm servetleri alarak ve kendiliklerinden terk etmesinden sonra tekrar İstanbul’a dönüldü. Tabi bu arada Katolikler taş taş üstünde bırakmadıkları Konstantinopolis’te bulunan Hıristiyanlığın ne kadar dini mirası ve kutsal objeleri varsa hepsini Papalığa götürdüler ki bunlar halen Vatikan’dadır…
Burada kısa bir tali konuya da değinerek İznik/ Mudanya/Tirilye’nin Bizans ve Hıristiyanlık Tarihi için önemini ve son günlerde Rum Patrikhanesi’nin yeni Bursa Metropoliti’nin Mudanya/Tirilye’den kilise satın alarak başlattığı hareketin önemini vurgulamak ve buna saf saf hoşgörü çerçevesinde bakılamayacağına dikkat çekmek istiyoruz.
Şöyle bir analiz yapılabilir: Bizans gibi güçlü bir yapılanma İstanbul’da Haçlılara dayanamadı ama bu süreçte, İznik; Trabzon ve Epir gibi 3 devlet çıkardı ki bunlardan Trabzon gerçekten çok uzun bir süre hüküm sürmüş ve tarihte yeri olan bir devletti. İznik’te ise M.S. 325’te yapılan 1. Hıristiyan Konsili gibi önemli ve manevi bir mirasın üzerinde kurulu olmak dahi güç için yeterli bir husustu.
Peki, neden bu kadar önemli bir tarihsel gelişmeler dizisi bugün Hıristiyan Dünyası’nda, İstanbul’un 1453’teki fethinden çok daha önemsiz bir düzeydedir?
Bu noktada Batı’nın ve tabi ki Batı Kilisesi’nin Türklere bakış açısının rolü büyüktür. Çünkü 1204’teki ele geçiriliş; Hıristiyan bir devlete karşı da yapılsa ve işin maddi boyutu göz ardı edilemeyecek ölçüde ise de sonuçta kendini “belirleyici” sayan zihniyetin tezahürüdür. Zira bu kez şehir (poli) Müslümanların eline geçmiştir. 1453’teki fethin önemi; askeri açıdan, Osmanlı Devleti tarafından bir coğrafyanın ele geçirilişi ve diğer birçok unsurun yanı sıra Hıristiyanlık Tarihi üzerindeki önemi ve yaptığı etki nedeniyle 1453 Batı’nın gözünde çok daha önemli sayılır…
Ve bugün vizyona giren bir filmin, daha gösterime girmeden fragmanının bile neden Hıristiyan camialardan tepkilerle karşılandığını açıklar…
Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u alarak ne/neler yaptı?
İstanbul aslında 1453’ten çok evvel Osmanlı tarafından ablukaya alınmış, Rumeli ve Anadolu hisarları ve il çevresi kuşatılmıştı. Bizans adeta bir ablukaya altındaydı ve şehrin alınması, fethedilmesi için zemin hazırdı ama şartlar 1204’te Haçlıların şehri ele geçirdiği şartlardan çok ağırdı. Çok daha büyük askeri hazırlıklar yapılması gerekmişti…
Doğu Kilisesi’nin temsil edildiği Ortodoks Patrikliği, Fetihten evvel askıya alınmıştı. İmparator; Osmanlı’ya karşı askeri yardım vaadi alarak Ortodoks Patrikliğini askıya almış ve patrikliği resmen kapatmıştı. Patrik 2. Athanasios’un (Patrikliği: 1450-1453) görevine son verilmiş ve patriklik makamı boşaltılmıştı. Fetihten kısa bir süre önce Ayasofya’da idrak edilen son Paskalya Ayini’ni ise Papalığın gönderdiği bir kardinal Katolik ritüeline göre icra etmişti.
Bu tabi ki fanatik Ortodoks çevrelerce büyük bir infiale neden olmuş ve imparatora karşı büyük bir öfke hâsıl olmuştu. Bu aslında Fener Rum Patrikhanesi’nin, “Biz yaklaşık 2000 yıldır bu topraklardayız” söyleminin de yalanlayıcısıdır. Çünkü 1204 yılında, Haçlı Orduları’nın almasından sonra 57 yıl İznik’teydiler.
Bir önemli husus da İznik’ten İstanbul’a, Bizans Hanedanı’nın ve Patrikhane’nin zahmetsizce geri dönmeleridir. Taş taş üstünde bırakmayan Haçlılar kendiliklerinden şehri terk ederek ülkelerine dönmüşlerdir. Bu da geri dönüşü tarihi ve askeri açıdan fevkalade önemsiz kılar…
Bu noktada bir tezat ve din adına nelerin yapılabileceği de gözler önüne sermek gerekiyor. Fetihten 249 yıl önce aynı dinin insanları, Papalığın emriyle şehri ele geçirmiş ve İstanbul’un Fethi ile hiçbir surette mukayese edilemeyecek bir ölçüde kıyım yapmıştır. Bu din adına bir kıyımdır. İmparatorun bu kez şehri teslim etmese de dini teslim ederek artık tek çatı altında birleşmeyi kabul etmiştir.
Aynı makam ise (Papalık) bu kez askerlerini değil de din adamlarını göndererek Ayasofya’yı ele geçirmiş, imparator Ortodoks ve Katolikliği tek çatı altında yönetme yetkisini aldığı askeri destek sözüne karşı Papalığa vermişti.
Bu teslimiyet başta Bizans’ta olmak üzere diğer Ortodoks ülkelerde de derin bir infial yarattı. Bizans’ta halk ikiye ayrıldı ve doğal bir tepki olarak, Ortodoks papazlar da ikiye ayrıldılar. Bunlara kısaca Patrikçiler ve İmparatorcular dendi.
Burada bu makalemizle direk bağlantılı olmamakla birlikte Çarlık Rusya’sının davranışına da kısa bir yer vermek gerekir. Çarlık Rusya’sı, bu yapılanın dine karşı bir “ihanet” olduğuna inandı. Bu inanış daha sonraki süreçte, Rusya’nın, Ortodoksların hamiliğine soyunmasına, Panslavizmin destekçisi olmasına ve sonraki asırlarda Osmanlı’nın başına çok dertler açan “Grek Projesi”ni (Project Grek) devreye sokmasına neden oldu. Bu inanış bugün Rus Kilise çevrelerinde hâlâ devam eden bir kanaattir. “Bizans; dine ihanet etmiştir”…
Son Paskalya Ayini’ni yapan kardinal hakkında aşağı yukarı şu şekilde, çok yerde sözü edilen bir söylem de vardır: “Kardinal şapkası görmektense Osmanlı kavuğu görmek evladır” Bu söylem Patrikçilerin söylemiydi ve bunu en çok destekleyenlerin başında iyi bir teolojist olan “Georgios Sholarios” gelmekteydi.
İşte bu ahval altında iken, Fatih Sultan Mehmet’in gerçekleştirdiği, Fetih sonrası durum değerlendirmelerinde, Patriklik makamının boş hatta kapalı olduğu anlaşıldı. Bunun üzerine; Fatih Sultan Mehmet, derhal bir Rum Patriği seçilmesini emretti. Yapılan araştırmalarda; Ortodoks çevrelerin Georgios Sholarios'u patrik yapmak istediklerini anladı. Bunda Sholarios’un imparator karşıtı olması da büyük rol oynadı. “Havarion Kilisesi”nde yapılan bir dini merasimle Georgios Sholarios Patrik oldu ve “2.Gennadios” dini adını aldı.
Burada bir başka ve önemli nokta ise şudur: 2.Gennadios, dini kanunlar (kanon) gereği Sen Sinod üyeleri tarafından değil de Müslüman bir Padişah tarafından tayinle seçilmiştir.
Şunu vurgulamak gerekiyor: “İstanbul’un Fethi olmasaydı bugün belki ya da muhtemelen Katolik ve Ortodoksluk adı altında iki ayrı mezhep olmayacaktı.”
İstanbul’un Fethi; Orta Çağ’ın sonu ve Yeni Çağ’ın başlangıcı olmaktan öte olarak Hıristiyanlık Tarihi’ni de fevkalade etkilemiştir. Hatta Hıristiyanlığın bugünkü durumunu sağlayan çok önemli bir hadisedir demek abartı olmaz.
Fatih Sultan Mehmet, sadece İstanbul’u almamıştır… Hıristiyanlık Tarihi’ni de değiştirmiştir…