BU
YAZI DİZİMİZ; 5 BÖLÜM VE GÜN AŞIRI OLARAK YAYINLANACAKTIR. LÜTFEN DİĞER
BÖLÜMLERİ DE TAKİP EDİNİZ. YAZARIN MASONLUK HAKKINDAKİ DEĞERLENDİRMESİ “SONUÇ” KISMINDA YAPILACAKTIR.
1925 yılında itibaren
masonluğa karşı Türkiye’de tepkilerin başladığı gözlenir. Mason olma üzere
müracaat eden fakat masonluğa uygun görülmeyen eski Adliye Bakanı Mahmut Esat
Bozkurt, o dönemde kapatılmaya uğraşılan tekke ve zaviyelerle birlikte
masonluğu da kapattırmak için çaba harcıyordu. Dönemin güçlü siyasetçilerinden
Şükrü Saraçoğlu ve Fevzi Çakmak da masonluk hakkında olumsuz düşüncelere
sahiptiler ve Meclis’te sık sık masonluğa karşı konuşmalar yapmaktaydılar. Buna
karşı masonlar da mecliste fevkalade güçlüydüler. Zira CHP’nin ağır toplarından
mason olan çok milletvekili vardı.
1927’de Atatürk’!ün de
hazır bulunduğu bir meclis oturumunda Mahmut Esat Bozkurt söz alarak mason
localarının kapatılması talebini çok ağır ifadelerle ortaya koydu. Bunun
üzerine Atatürk’ün Mahmut Esat Bozkurt’a, bu ifadelerin bazı vekil arkadaşları
rencide edip etmediğini sorduğu (masonlarca)
rivayet edilir. Bu konu hakkında, (kaynak
olarak masonlara dayandırılarak) Tarih Dünyası Dergisi’nde de (1964) bir yazı çıkmıştır.
1930 ila 35 arasında Türk
Masonluğu içinde kavgalar ve garip olaylar oldu. Masonlar kendi içlerinde
farklı nedenlerle çatışmaya girdiler. Bu dönemde gelişen “Azim Locası Hadisesi” dahi tek başına ele
alınması gereken ve CHP’li siyasetçilerin direk rol aldığı bir olaydır.
Masonluktaki 1930 ve 1935
olayları tek başına irdelenmesi gereken tarih kesitleridir. Zira bu olaylar sadece
masonluk açısından değil mason olan milletvekillerinin de rol aldığı ve
Türkiye’nin yakın siyasi tarihi ile ilgili hususlardır. Bu makale dizimizde
1930 ila 1935 arasındaki gelişmeleri ancak kısaca ve sathi olarak irdeleyebildik…
Eylül 1932’de İstanbul’da
uluslararası bir konvan (masonik genel
toplantı) toplandı. Bu toplantı gazetelerde çok fazla yer aldı hatta masonlar
için övgü ile bahsedildi. Bu toplantı esnasında bir şehir hatları vapuru
kiralandı ve iki yanına insan boyunda mason amblemi kondu ve bu şekilde
masonlar bir Boğaz turu yaptılar. Bu Boğaz turu gazetelerde ön sayfalarda yer
aldı ve Dünya’nın farklı ülkelerinden gelen mümtaz şahsiyetlerin Türkiye’de
toplandığına vurgu yapıldı. Medyanın, masonları fazlasıyla sempatik ve de çok
önemli, mümtaz bir topluluk olarak gösterdiğini vurgulamak gerekir. Bu konvan
açılışı ile ilgili Atatürk’e konvana katılanlar tarafından gönderilen bir
telgrafa Atatürk kısa bir yanıt vermiştir.
1935’te tekke ve
zaviyelerle birlikte masonluk da kapandı/kapatıldı…
Çeşitli kaynaklarda
masonluk için, “1935 yılında masonluk uykuya yattı ya da Atatürk masonluğu kapattı” şeklinde
farklı görüşler bulunur. Mason karşıtları, masonluğun kapatılmasının,
Atatürk’ün masonluğa olan olumsuz yaklaşımı olarak yorumlarlar. Öte yandan
masonlar ise Atatürk’ün masonlara çok iyi gözle baktığını hatta bir zamanlar
mason olduğunu ortaya koyarlar. Atatürk’ün mason olduğu şeklinde tabi ki bir
bulgu ve belge yoktur ama masonlar da Atatürk’ün yakın çevresinde çok sayıda
mason bulunmasından yola çıkarak bu söylemlerini (hâlâ) ispata çalışırlar.
Şuna da bir vurgu yapmak
gerekiyor: İttihat ve Terakki’nin içinde çok sayıda mason vardı ve 1909
reorganizasyonunda da bu masonlar rol oynadılar. Osmanlı’nın son dönemleri ile
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında Türk siyasi hayatında ve bürokraside en
üst mevkilerde masonlar da vardı…
Ve tabi bunlar doğal
olarak Atatürk’ün de yakın çevresinde bulunan kişilerdi. Örneğin özel doktoru
ve aynı zamanda 33 Dereceli bir mason olan “Mim Kemal Öke”nin kaleme aldığı “Hür Masonluk Tarihi” adlı
kitapta şu ifade yer almaktadır:
“Tatil hadisesi sırasında, Başvekil
ve Cumhurreisi’nin, mason teşekkülüne karşı tutumları pasif bir mahiyette idi.
Hatta akdemce İstanbul’da toplanan ve memleketlerinde ehemmiyetli mevki sahibi
birçok ecnebi şahsiyetin, misafireten bulundukları sırada onlara karşı da iyi
nazarlarını belirtmişlerdi. Tatil darbesinde de bu zevat ister istemez pasif
durumda kalmışlardı. Darbenin hazırlayıcıları başka ve malum şahsiyetlerdir.”
Paragrafın özünde, bir
yandan Atatürk ve çevresinin masonlara karşı pasif ya da negatif duruşuna vurgu
yapılmakta ama öte yandan da 1932 Konvanı’nda masonlardan gelen telgrafa
verdiği yanıta da vurgu yapılarak pozitif bir olgu yaratılmak istenmektedir. 1932’deki telgrafa verdiği tek cümlelik
teşekkür yanıtı, masonlarca çok önemli sayılmakta birçok yayında, masonik kaynakta
vurgu yapılmaktadır. Ancak paragraf sonunda “Darbenin hazırlayıcıları başka ve
malum şahsiyetlerdir.” Söyleminin
ise yaratılmak istenen bir komplo teorisi ile bağdaştırılmak istendiği
anlaşılıyor! Fakat ne bahsi geçen kitapta, ne bu paragraf öncesinde ve sonraki
kısımlarında “başka ve malum şahsiyetlerdir” sözleri ile Mim Kemal Öke’nin ne kast ettiği anlaşılamamaktadır.
Yukarıda, “1935’te
tekke ve zaviyelerle birlikte masonluk da kapandı/kapatıldı…” dedik. Bu
yazı dizimizin başında açıkladığımız gibi masonluk sonuçta yasal kurulmuş bir
dernektir ve yasal bir derneğin de yasal bir süreç ile kapatılması gerekir.
Fakat 1935’te çok muğlâk işler yapıldı ve yasal bir süreç işletilmeden mason
derneği kapatıldı.
(Çok
sonraları bu şekilde kapatılmak masonların işlerine fevkalade yarayacak ve eski
gayrimenkullerine tekrar kavuşma fırsatına dönüşecektir… Bu hususa sonraki
bölümlerde yer vereceğiz…)
Uykuya yatış esnasında mason
siyasetçilerden olan “İçişleri Bakanı
Şükrü Kaya”nın çağrısı üzerine, aşağıda isimlerini verdiğimiz masonlar; Süprem
Konsey Başkanı (Grand Komandör) “İsmail Hurşit”, Büyük Üstad “Muhittin Omay”, “Fuat Süreyya Paşa”, “Mustafa
Hakkı Nalçacı” ve “Muhip Nihat Kuran”
Ankara’ya geldiler. Ankara’da bulunan masonlardan da “Danıştay Başkanı Reşat Mimaroğlu”, “CHP Milletvekili Rasim Ferit” ve “Ankara Valisi Nevzat Tandoğan”ın da katılımıyla bir toplantı
yaptılar ve Mason Derneği’nin kapanma ya da uykuya yatırılması kararını o esnada
Türkiye’nin sayılı siyasetçileri ve bürokratları olan bu kişiler kendi aralarında
aldılar!
Şükrü Kaya’nın masonlara
bu süreç ile ilgili olarak şu ifadeyi kullandığı masonik yayınlarda/kaynaklarda
yer almaktadır:
“Bir müddetten beri masonluğa
atfedilen çalışmaları Halk Evleri yapmaktadır. Zaten CHP’nin de bu doğrultuda
alınmış kararı vardır ve hükümet bunu uygulamaya kararlıdır.”
9 Ekim 1935’te yukarıda
isimleri verilen, sadece dokuz kişilik
bir heyetin, geniş üye kitlesi olan bir derneği, genel kurul kararı olmadan
nasıl kapattığı ya da kapatabildiği bu gün de hâlâ bir sırdır.
Kapatma ile ilgili, şu
ifadenin yer aldığı, 12 Ekim tarihli, tek cümlelik bir genelge tüm localara
gönderilmiştir:
“İlgili orundan aldığımız buyruk
üzerine cemiyetimizin toplantıları yeni bir buyruğa kadar tatil edilmiştir.”
Bursa’daki locaya çekilen şu
telgraf ise daha da kısaydı:
“Orada çalışmalara son veriniz.
Tafsilat postadadır.”
10 Ekim 1935 tarihli
Anadolu Ajansı’nda masonluğun kapatılması şöyle yer aldı: “Türk Mason Cemiyeti,
memleketimizde sosyal tekâmülü ve günden güne artan muazzam terakkilerini
nazarı itibara alarak ve Türkiye Cumhuriyeti’nde hâkim olan demokratik ve
cidden laik prensiplerin tatbikatından doğan iyilikleri müşahede ederek –bu
hususta hiçbir baskı olmaksızın- çalışmalara nihayet vermeyi ve bütün mallarını
memleketin sosyal ve kültürel kalkınmasında çalışan Halkevlerine teberruya
muvafık görmüştür.”
Yukarıda da belirttik, 1935
yılı olayları için çok sorular var! Uykuya yatışın gerçek sebebi nedir?
Bunların tam bir cevabı yok… Atatürk’ün çevresinde masonların çok olduğu
biliniyor. Ama o dönemde zaten siyasilerin büyük kısmı masondu. Hatta bu bir
özenti de olabilir. Nitekim 1930 ve (uykuya
yatma hadisesi hariç) 1935 olaylarının incelenmesi; masonik teamüllerden
uzak davranışların başta siyasetçi masonlarca çokça yapıldığını gözler önüne
sermektedir.
O döneme CHP’li masonlar
damgasını vurmuştur dersek yanlış bir tespit yapmış olmayız. O dönemde, masonluğa
girmeyi “rozet masonluğu” olarak telakki edenlerin ya da “özenti”
olarak mason olanların çokluğu da apaçıktır. Yukarıda masonluğu siyasi emelleri
için kullanmaya meyilli olanlar ile münferit hadiseler de çoktur demiştik. Tabi
ki bunların ayrıntılarını bir makale dizisinde derinlemesine yazmak mümkün
değil. Belki ileride bu çalışmamızı ve birikimimizi bir kitap haline getirmek
suretiyle kamuoyunda masonluk konusunda bilinmeyenleri ortaya koyabiliriz.
Masonluğun faaliyette
olmadığı, 19 Mart 1939’da Amerika Ana Surem Konseyi’nin Grand Komandörü
Crowless, İsmet İnönü’ye şu mektubu yolladı:
“Şu anda; Amerikan Kongresi’nde
bulunan 435 üyeden 218’i masondur. Amerikan Anayasası’nı imzalayan 39 kişiden
31’i de masondu. … Masonluk hiçbir yerde savaş başlatmamış, kimseye baskı ve
zulüm yapmamış, müsamahasızlığa ve fanatizme arka çıkmamış, bir damla insan
kanı dökmemiştir ve mevcut olma imkânını bulduğu yerlerde, o ülkenin iyiliği
için çalışmıştır. (…) Türkiye’deki kardeşlerimiz, masonik faaliyetlerine tekrar
başlamak istemektedirler. Ben de onlara yardımcı olmak üzere size müracaat
etmekteyim…”
Nereden kaynaklandığı ya
da kimlerin talebi üzerine yazıldığı bilinmeyen bu mektup, aynı yıl 2. Dünya
Savaşı’nın başlaması üzerine bir anlam ifade etmedi ve dikkate alınmadı.
Devlet
masonluğu kapattı ya da masonlar kendileri uykuya yattı, adına ne denirse
densin bu doğru değildir.
Çünkü
masonluk aslında 1935’te resmen kapatılmamıştır…
1.
Dernek (1-3) kapatılmıştır…
2.
Dernek (4-33) kapatılmamıştır…
(1-3
ve 4-33’ün ne anlam ifade ettiği hususu için yazı dizimizin 1. Bölümünü
okuyunuz.)
Masonluğun 3-33
derecelerinin iki farklı dernek tarafında yürütüldüğünü yazı dizimizin 1.
Bölümünde belirtmiştik. Bu bağlamda hep önde olan, gözler önünde ve bilinen
oluşumun 1,2 ve 3. derecelerin yönetildiği Büyük Loca idi.
Uykuya
yatma hadisesinde de kapatılan sadece Büyük Loca oldu…
Buzdağının
büyük kısmı uykuya yatmadı…
Suprem
Konsey’in resmi dernek adında mason ibaresi yoktu ve bu dernek 1935’te kapatılmadı…
Unutuldu
ya da unutturuldu…
İlk bölümde; “Bu
yazı dizimiz, masonları tatmin etmeyecektir zira yazımızda masonları
övmeyeceğiz. Bu yazı dizimiz mason karşıtlarını da tatmin etmeyecektir zira
masonları bilinçsiz bir şekilde yermeyeceğiz ya da küfür etmeyeceğiz…“
demiştik.
Buraya kadar ve dizimizin
devamında, mümkün olduğunca anlaşılabilir bir şekilde az bilinen masonluk
konusunu gözler önüne sermeye çalıştık.
Masonluk
hakkındaki şahsi kanaatlerimize ve kendimizce bir analize ise 5. Bölümün
sonunda yayınlayacağımız “SONUÇ”
kısmında yer vereceğiz.