Bu yazı; Facebook'u örnekleme yaparak, internet
üzerine yazılmış eleştirel bir "deneme"dir.
Temel dört element: Ateş, Hava, Su ve topraktır.
Latince; Ignıs [Ateş], Aer [Hava], Aqua [Su] ve Terra
[Toprak]
Dört elementin hiç biri, bir diğerinden daha önemsiz
değildir ama toprağın; salt element olma özelliğinden öte insanlar üzerinde
duygusal bir özelliği de vardır.
Bu bağlamda toprak; anadır, umuttur, aşktır, sevgidir
ve daha birçok anlamdır… Çok farklı iş mensupları; topraktan çok farklı
beklentilerde olurlar. Başta çiftçiler olmak üzere toprağa verdiği nimetlerden
dolayı bir kesim “ana” derken, örneğin bir doğasever ya da bir şair yine
toprağa “ana” der ama bu tanımı başka bir anlam yükleyerek ifade eder.
Verimliliği ifade etme adına yapılan “ana” vurgusu; tanımlama adına
yapılırken, ortaya duygular ve özellikle de en geniş kavram olan “sevgi”
konuyorsa, bu kez de “tanımlama” yerine “betimleme” denmesi
gerekecektir.
Duygular sonsuzdur! Nihai nokta konulamaz…
Hedef hiçbir zaman kesin değildir. Biraz daha, biraz
daha… Aşk da sevgi de aynıdır. Daha çok, daha çok… Hele para kazanma güdüsü,
ihtiras ve buraya yazılabilecek birçok kavram daha…
Kesinlik olmadığında, hedefi netleştirerek ortaya
koymak zordur. Uzakta, elin değmediği yer ya da yerlerde, devamlı uzanma,
zıplama ve bir türlü o noktaya varamama…
Biraz da “doyumsuzluk” nitelemesi sanki buraya
girebilir. Hani “o” şarkıyı her prova edişinde orkestraya kan kusturan,
bir türlü tatmin olamayan ve her söyleyişinde aslında kendi eksikliğini
etrafındakilere eziyet ederek gizlemeye çalışan “ünlü”lüğü sindirememiş
“ünlü” bir şarkıcı…
Tanımlamada; bilinen bazı değerler göz önüne alınarak
bir tespit ve tespit edilen nesne ya da olguya, bilimsellik de işin içine
girerek bir “ad” verilir. Betimlemede netlik yoktur. Bir şeyi göz önüne
alarak yapılan bir tasvir vardır. Bu bağlamda; göz önünde canlanacak bir
şekilde, söz ya da yazıyla anlatma söz konusudur.
Bize tabiatın sunduğu en büyük nimetlerden olan “Dört
Element”ten biri olan toprak; yukarıda farklı cümlelerle ortaya konan “toprak”
olma özelliğinin ötesinde çoğu zaman bize “sevgi”yi betimlemek
için de kullanılır. Toprak; bu anlamda sevgidir, aşktır, aşkı yeşertendir,
fidanı büyütendir. En geniş felsefi kavram olan “sevgi”nin göreli,
göreceli, bağıl, bağıntılı her türlü ortaya konan şeklinde, o ifadenin içinde
olabilir. Çok farklı anlamlar yüklenerek söylenir yazılır ve o tür tümcelerin
içinde kullanılan “toprak” gerçekten çok farklı düşün tasvirlerini betimler…
Betimsel olarak neyi tasvir ettiğiniz, tamamen sizin “düşünme
özgürlüğü”nüz çerçevesindedir. Düşünceye kısaca; “düşünmenin ürünü olan
görüş ya da ortaya konuş” diyebiliriz. Bu durumda bir düşünceniz
oluşmuşsa; buna düşünmenin söylemsel boyuta geçişi ya da düşünmenin eylemsel
tepkisi dememiz gereklidir.
Neyi nasıl düşündüğünüz sizin iç dünyanızdır ve buna
hiç kimse müdahale edemez. Etrafınızdaki size en yakın birinin, size içinden
neler dediğini ya da sizin için neler hissettiğini bilemezsiniz.
Bu; kadın erkek ilişkilerinde daha da zor bir
durumdur. Etrafınızdaki en yakın “arkadaşınız”. “kankanız”,
"o sizin ablanız ya da ağabeyiniz” ve diğer tanımlamalara uyan
erkek ya da kadın kişiler, beklemediğiniz bir anda, size doğru öyle bir adım
atar ki size kendinizi çok kötü hissettirir…
Tepki, verilir ve en yakın arkadaş, en kötü kişi olur.
Zira genelde bu adımı atan ve dersini alan sonra çirkinleşir ve baş ağrısı
yaratır. Sadece “baş ağrısı” ile kalınmaz bir de yiten dostluk adına “iç
ağrısı” olur.
Şimdi ne alaka dört element, sonra bunlardan toprak ve
sevgi betimlemesi... Bu yazıya bir şekilde girdik ve bu işi bir yerlere
vardırıp çözeceğiz…
Ama farkındayım ki hayli karışık bir yazıdır gidiyor…
Devam… Her şey sonunda toparlanır! Ama pozitif, ama negatif anlamda… Mutlaka
toparlanır…
Betimsel bir tasvir olarak; bir zamanlar toprağa bakan
bir köylünün, bu toprak içinden çıkan demir ve bakır ile silikonun da
katılmasıyla, ortaya adına “bilgisayar” denen bir alet üretileceğini ve
bunun içine odalar, apartmanlar dolusu kâğıtlara sığmayacak kadar yazı ve diğer
bilgilerin depolanabileceğini düşünmesi/düşünmüş olması ihtimal dâhilinde
değildir.
Bilgisayar denen şu makinenin, zamanla (evvela
askeri istihbarat amacıyla oluşan ) sahibi belli olmayan ve Dünya’nın her
tarafındaki kişilerle halen anlık iletişim sağlayan adı “internet” olan
adeta bir canlı organizma yaratacağı da düşünülmemişti!
Bilgisayar da birçok nimet gibi “toprak”tan
çıktı ve hala çıkıyor da… Topraktan çıkan madenlerle yapılan bilgisayar, artık
bir kurgubilim filmi gibi Dünya’ya egemen bir organizmayı “internet”i
doğurdu…
Toprak Ana’dan olma Bilgisayar’dan doğma İnternet…
Bu; adeta canlı bir organizma gibi Dünya’yı sararken
bizi de sardı. Artık kişi iletişimleri ağ üzerinden oluyor. Psikolojik anlamda
herkes bağımlı…
Türkiye Facebook’ta üye sayısı olarak 4. Ülke
sıralamasında. Ülke nüfusunun üçte biri, yani sokaktaki her üç kişiden birinin
Facebook üyeliği var. Kırsal kesimlerdeki vatandaşların bu olanaklara sahip
olmadıklarını göz önüne alırsak; büyük şehirlerde bu oranın daha da arttığını
ve yarı yarıya " Facebook" üyesi olduğunu düşünebiliriz.
Peki, sadece Facebook mu? Elbette ki değil! Daha
birçok sosyal paylaşım siteleri var. Twitter, Yahoo, Gmail ve Skype’ı gibi chat
adreslerini unutmayalım. Ayrıca arkadaş ve partner bulma siteleri de var.
Herkes bir yerlerde, herkesle iletişim halinde... Tenine yıllardır parmak
değmemiş insanlar, biri ile sevgili ilişkisi olan, hatta eşi olan evli insanlar; bu topraktan çıkan makine
vasıtasıyla oluşan organizmadan yani internetten “nasibi”ni bir şekilde
alıyor.
Burada “nasip” bir betimlemedir ve ne kadar
nasiplenilebileceği hususu da sizin “tasvir” kapasitenizle doğru
orantılıdır. Hele bir de “ben bilgisayarla üç ay, altı ay evvel tanıştım”
diyenler var ya. Aman işte onlara dikkat! Erkek ya da kadın olmaları hiç önemli
değildir. Bu “geç tanışanlar” nedense genelde “cin olmadan, çarpmaya
kalkışanlar” oluyor.
İnternet sadece ilişki, arkadaş, partner bulma aracı
değildir ki...
İnternet doğru anlamda gerçekten bir hayattır. İştir
hatta aştır. Topraktan gelen nimet misalidir.
Artık Amerika’da “sanal aldatma” boşanma sebebi
sayılıyor. Kimse kimseye güvenmiyor! Herkes kuşkucu, herkes takipte… Eşler ve
sevgililer psikolojik bir soruna doğru adım adım gidiyorlar… Bunun adı
tek kelime ile “obsesif”lik…
Toprak; ana gibi karnından çıkan nimetleri bize
sunuyor. Bu; biteviye devam eden bir süreç... Durmadan dinlenmeden Dünya
üzerindeki on milyara yaklaşan insan ve diğer canlılar bu sürecin nemalananları,
faydalananları. Toprak bize nimetler yanında mecazi anlamda sevgi de veriyor.
Sevgi bir açıdan iletişimdir de... Sevgi bulma adına şu adı internet olan
dipsiz kuyuya dalarken işte bu nedenle: Aman dikkat!
Bir diğer sorun ise karşında olsa iki laf edemeyecek
kadar medeni cesaret fukaralarının “ya tutarsa” misali salladığı yazılar
ve yorumlar. Kişiyi gerçekten tanımıyorsanız yanlışlıkla bir “canım” ya
da benzeri bir söylemde bulunursanız hele sonuna “sevgiler” aman bir de
“öptüm” falan yazarsanız yandınız! Burada gerçekten tanımıyorsanız
dedim. Tanıyorsanız size kimse karışamaz…
Bir fotoğrafın altında “ipe sapa” gelmez ve “incir
çekirdeğini doldurmaz” otuz kırk yorum biriktirirseniz bence karşınızdaki
biraz hafiftir ya da "medeni cesaret fukaralığından" bu yolu
seçmiştir. Bu şekilde davranışlarla ise “incirin çekirdeği”
de zaten dolmayacaktır...
Ancak biraz geriden bu yazıyı bir daha okursanız;
kişilerin (kadın ya da erkek fark etmez) kendi “düşünme özgürlüğü”
içinde bu çokça yazılanları ne manaya algıladığı ve kendine ne yönden
yonttuğunu bilemezsiniz. Buna en kolay tepki olan “o benim kankam” ya da
“kardeşim” gibidir” demeye devam etmenizi hararetle tavsiye ederim...
Yeni eşinden ayrılmış bir arkadaşım ve evli bir
arkadaşımın başına daha çok kısa bir süre evvel Facebook’tan kaynaklanan büyük
sıkıntılar geldi. Bunu burada daha fazla açmayacağım…
Kimileri bana sanala karşı “protest” diyor.
Topraktan çıkan madenle, silikonla şu an tuşlarına basmakta olduğum bilgisayar
yardımıyla oluşan canlı organizma misali internette; tam 30 sitem var. Çok eski
bir bilgisayar uzmanı olmam sebebi ile bunları tek başıma yönetiyorum.
Otuz yıldır bu nimetlerden yararlanarak para kazandım,
evlat büyüttüm, yedim içtim "yaşadım". Sanala protest değilim,
sanalın değer yargılarımızı törpülemesine ve bizi adım adım sarmasına karşıyım.
Bir takım uçuk kaçıkların oluşturduğu bir jargona uymak zorunda olmadığımı
düşünüyorum. Dünya’nın (bana göre) en güzel dili olan "Türkçe"yi
koruma adına şu “kriptolog” misali yazı yazanlara da karşıyım. Sesli
harfleri gece yatarken karnında unutup, seslilere basmayı zaman kaybı sanan ama
kelime sonunda bolca mmmmmmmmmmm ve nnnnnnnnnnnnnn yazanlara da karşıyım.
Bu kadar karşıtlık iyi değil sanki arkadaşlar!
Baksanıza adımızı “kıl” a çıkaracaklar…
Ey topraktan olma bilgisayardan doğma internet. Bu
lafım sana: Ben internette yalnız değilim. Benden, benim gibi olanlardan daha
var. Onlar bana “kıl” demiyor ve onlarla düzgün bir şekilde iletişimde
olabiliyorum. Ancak, ne yazık ki bizden “az” var. Çoğalmalıyız...
Ey internet! Sen benim değer yargılarımı
törpüleyemeyeceksin. Ben Türkçeyi Türk Dil Kurumu’nun esasları doğrultusunda
kullanacağım. Senin sayende “kriptolog” olmayacağım. Sohbetimi
karşılıklı kahve içme tadında yapacağım. Topraktan geldik yine toprağa
gideceğiz. Bari giderken bana “topraktan olma bilgisayardan doğma interneti
dibine kadar kullandı ama boyun eğmedi” diyecekler.
Buraya kadar okuduysanız bunlar son sözler: Biraz siz
de betimleme yapın… Yani tasvirde bulunun işte…
Şu internet olmasaydı o zaman yine etrafınızda bu
kadar insan olur muydu? Bunu çok iyi düşünün. Bunu yıllar
sonra Facebook’ta bulunan eski okul ve iş arkadaşları, eski sevgililer ve
akrabalar için söylemiyorum. Bu bağlamda; ben de Facebook’un gerçekten kendi tanımı
olan “sosyal iletişim sitesi” özelliklerini tam olarak ihtiva ettiğini
biliyorum, kullanıyorum ve bunu çok da takdir ediyorum.
Çevre için, dost için, arkadaş edinmek için, partner
bulma, sevgili bulma, eş bulma için internete gerçekten gereksiminiz yoksa;
burası tam size göre…
Tabi bana da…
Bojidar Çipof 4 Ekim 2010