“Okulun açılması tüm vatandaşlar
için bağlayıcı olan kurallar çerçevesinde mümkündür. Aksi eşitlik ilkesine
aykırıdır. Lozan, azınlıkların diğer vatandaşlarla eşit haklara sahip olmasını
tesis eder, bir üstünlük ya da ayrıcalık oluşturulması amaçlanmaz.”
Geçtiğimiz 5/6 Şubat
tarihlerinde Yunanistan Başbakanı “Alexis
Cipras” Türkiye ziyareti yaptı. Bu ziyaret ile birlikte 1971’den itibaren
kapalı olan “Heybeliada Ruhban Okulu”
hakkında tüm medya kanallarında haberler yapıldı.
Heybeliada Ruhban Okulu
ile ilgili yazılmış birçok makale internet ortamında bulunmakta… Bu yazımızda
okulun tarihi ile ilgili uzun bilgilere yer vermeyeceğiz, bir paragraflık
bir açıklamanın ardından yazacağımız yazıya hem bir hazırlık olması hem de okul
hakkındaki eksik bilinen hususların ortaya konması açısından dikkat çekmek
gereken noktalar var. En önemlisi ise okulun hukuki durumu nedir? Siyasi bir
adım ile açılabilir mi?
Alexis Cipras; 5 Şubat’ta
Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapılan basın toplantısında
Yunanistan’a sığınmış olan FETÖ bölücü örgütü mensuplarının iadesi için “Bu
durum Yunanistan Yargısı’nın vereceği bir karardır. Müdahale etme imkânımız
yoktur” şeklinde bir yorumda bulundu!
Bu
yazımızın maksadı tam da budur!
HEYBELİADA
RUHBAN OKULU’NUN HUKUKSAL STATÜSÜ NEDİR?
Ruhban Okulu 1844 yılında
din adamı yetiştirmek için kurulmuş. Rum Patriği 4. Germanos tarafından 1 Ekim
1844'te açılmış. 1951′de devrin mevzuatına uygun görülerek özel yüksekokula
dönüştürülmüş.
1965 tarihli ve 625 sayılı
Özel Öğretim Kurumları Kanunu’na istinaden apartmanlarda dahi kurulmuş, mantar
gibi çoğalan üniversiteler vardı. Maksat bu birçoğu için merdiven altı da
denebilecek sözde yüksekokulları kapatarak, ülkemizdeki gerçek kurumsal
kimlikleri, tarihleri ve saygınlıkları olan üniversitelerin saygınlığını
zedelememekti. Bu nedenle; 12 Ocak 1971 tarihli 1971-3 sayılı karar ile Özel
Yüksek Okulları devletleştirildi. Bu suretle Devlet ya da vakıf
üniversiteleri haricinde özel yüksekokul kalmadı.
Bu yasa elbette ki
Heybeliada Ruhban Okulu için çıkarılmadı. İşte bu nokta 1971’den itibaren
önümüze “Okulumuzu Türkiye kapattı” şeklinde sunuldu. Bir geçiş
döneminden sonra Anayasa’da belirlenen hükümler çerçevesinde “YÖK” kuruldu. YÖK’ün kurulmasının
ardında mevzuatta belirlenen şartlara uymak koşulu ile Heybeliada Ruhban
Okulu’nun yeniden açılması için hiçbir engel yoktu.
ŞU
ANDA DA HEYBELİADA RUHBAN OKULU’NUN MEVZUATLARA UYMASI KOŞULU İLE AÇILMASINDA
BİR ENGEL YOKTUR!
Peki, neden Heybeliada
Ruhban Okulu’nu kendileri (Rumlar) açmıyor?
Heybeliada Ruhban Okulu
ile ilgili tüm kampanya ve diğer aktivitelerde tek bir ortak nokta yer alır! “1971’de
okulu Türkiye kapattı!” bu elbette ki külliyen yalandır!
Patrikhane Heybeliada
Ruhban Okulu’nun YÖK’e bağlanmasını hiçbir zaman kabul etmedi ve o esnada açık
olan okulda eğitimi kendi tasarrufları ile durdurdular. Yukarıda belirtildiği
gibi; Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması için halen bir mani yoktur.
YÖK’E
BAĞLANMAYI İSTEMEDİLER.
Müfredat üzerinde sadece
kendileri söz sahibi olmak istediler ve öğrenci ile öğretmenlere Türkiye
tarafından karışılmamasını istediler.
Türkiye’de çok sayıda
yabancı okul bulunmaktadır. Bunlarda eğitim verecek öğretmenlerin ikamet ve
çalışma müsaadeleri bakanlıkça verilir ve öğrenci kayıtları da belli bir
disiplin altındadır.
Bu durum Patrikhane
tarafından içişlerine müdahale olarak telakki edilerek hiçbir şekilde kabul
edilmedi. Yıllarca Heybeliada Ruhban Okulu’nun Devletin karışmayacağı/
karışamayacağı bir şekilde yeniden eğitime açılması için çalıştılar. Bu süre
içinde defalarca Türkiye okulun açılabilmesi için yol gösterdi ve hiçbir
surette Patrikhane tarafından kabul edilmedi.
Patrikhane’nin ortaya
attığı tez de hep “Okulumuzu Türkiye kapattı” ve “Papaz yetiştiremiyoruz” şeklinde
oldu. Oysaki bugün Rum Cemaati’nde papaz olmaya hevesli genç yoktur!
Öğrenci yoktur… “Getirtiriz” denmektedir!
Öğretmenler için de “Getirtiriz” denmektedir!
2016’da T.B.M.M.’ne
gönderilen bir tasarıda “Yüksek Öğretim
Kurumları ve Teşkilat Kanunu”nda değişiklik öngören bir tasarı ile Ankara
Sosyal Bilimler Üniversitesi kurulması ve üniversitede İslam Araştırmaları
Enstitüsü’nün yanı sıra bir de “Dini
İlimler Fakültesi” açılması öngörüldü. Bu fakültede farklı dinlerle ilgili
kürsüler kurulması ve Türk vatandaşı Hıristiyanların bu okuldan faydalanması da
düşünüldü. Bu üniversiteye 60 profesör, 75 doçent, 100 de yardımcı doçent olmak
üzere 520 kişilik kadro ihdas edilmesi de planlandı. Rum Patrikhanesi buna
hararetle karşı çıktı. Bu durum; ilk başta konuya sıcak yaklaşan Ermeni
Patrikhanesi’ni de çelişkiye soktu.
Heybeliada Ruhban Okulu
Müdürü Elpidophoros Lambriniadis o dönemde Agos Gazetesi’ne şöyle bir
değerlendirme yaptı:
“…Ancak, Heybeliada Ruhban
Okulu Müdürü Elpidophoros Lambriniadis, bu durumun kendileri açısından çok önem
taşımadığını belirterek, Ruhban Okulu’nun açılması talebinde geri adım
atmayacaklarını söyledi. Lambriniadis, Agos’a yaptığı açıklamada, “Üniversitede
İslamiyet dışındaki dinlerin de okutulması elbette önemli. Fakat bizim mevcut
durumda kapalı olan bir okulumuz var. Biz de, bu mevcut okulumuzun aynı şekilde
açılmasını istiyoruz. Hiçbir okulun açılması, kimseyi kötü etkilemez. Yeni bir
okul açılması kötü bir şey olmasa bile, bu durum, Ruhban Okulu’nun neden hâlâ
kapalı olduğu sorusunu gündeme getiriyor. Başka okullar da açılsın, ancak biz
Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden eğitime açılması konusundaki mücadelemizde
geri adım atmayacağız.”
HEYBELİADA
RUHBAN OKULU İSTEDİKLERİ ŞEKLİYLE AÇILSA NE OLUR?
Bunun tersi olarak okul “Açılmasa
ne olur?” sorusunun cevabı; “Okulu Türkiye kapattı” söylemine ve
Türkiye’yi uluslararası platformlarda kötülemeye devam edeceklerdir
şeklindedir.
Ancak okul “Açılsa
ne olur?” Bunun cevabı başta Anayasa olmak üzere çok sayıda yasanın
ihlali ve vatandaşların “Eşitlik”
ilkesini ihlal etmek demektir.
Ruhban Okulu’nun açılması
talebini “Tevhid-i Tedrisat Kanunu”
ile değil Anayasal durumla irdelemek gereklidir. Tevhid-i Tedrisat Kanunu
açısından da Ruhban Okulu’nun açılması yasal açıdan mümkün değildir ancak
Anayasa hükümlerinin öncelikli olduğu göz önüne alırsak üç maddenin ihlalinin
söz konusu olacağını belirtmek gerekir. Bu üç madde ile hakları belirlenen yüz
binlerce Türk öğrenciye karşı bir “Eşitsizlik” durumu ortaya çıkar.
Anayasa’nın 130 ve 131 maddeleri YÖK Yasası’nı tanımlamaktadır. Ruhban Okulu’nun
Patrikhane’nin istediği şekliyle açılması; bu iki maddenin tamamen ihlal
edilmesi demektir.
Madde 130’daki “Yükseköğretim kurumlarının kuruluş ve
organları ile işleyişleri ve bunların seçimleri, görev, yetki ve sorumlulukları
üniversiteler üzerinde Devletin gözetim ve denetim hakkı” Rum
Patrikhanesi’nin yıllardır kabul etmediği hususlardan biridir.
Madde 131’deki “Yükseköğretim kurumlarının öğretimini
planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek.” vurgusu da
Patrikhane’nin asla kabul etmediği bir başka husustur.
Türk öğrenciler bir
üniversiteye girmek için aylarca hatta yıllarca süren çalışmalar yaparlar.
Peki, Ruhban Okulu’nda okuyacak Rum/Yunan öğrenciler hangi süreçlerden
geçecekler ve hangi şartlarda gözetim ve denetimleri yapılacaktır? Yukarıdaki
iki maddeye Patrikhane tarafından nasıl uyulacaktır?
Ruhban Okulu’nun (istedikleri haliyle) açılması
durumunda Madde 132’deki
hükümden ötürü de ülkemizdeki “Eşitlik”
ilkesi tamamen ortadan kalkar!
132. Madde ise kısa
bir maddedir ve askeri yüksekokullar ile polis meslek yüksekokullarının
statüsünü belirlemektedir. Bu maddenin tanımında; “Yükseköğretim kurumlarından özel hükümlere tâbi olanlar” ibaresi
bulunur
Madde 132 şöyledir: “Türk Silahlı Kuvvetleri ve emniyet
teşkilatına bağlı yükseköğretim kurumları özel kanunlarının hükümlerine tâbidir.”
Bu madde çok açık bir
şekilde; Askeri ve Polis okullarının YÖK’ten bağımsız olduklarını belirleyen
Anayasa hükmüdür. Ruhban Okulu’nun istedikleri haliyle açılması durumunda,
ülkemizde YÖK’e bağlı olmayan bir üçüncü okul faaliyeti olacaktır.
Bu durumda seksen
milyonluk Türkiye’de Asker ve Polis olma eğitimi için verilen özel statü bir de
birkaç bin kişilik Rum Cemaati’ne de verilmiş olacaktır.
Bu durumun gerçekleştiğini
varsaysak!
İleride başka bir dini
topluluğun (Örneğin bir tarikatın) aynı
şartlarda YÖK’e bağlanmamış bir ilahiyat yüksekokulu açma talebine nasıl
olumsuz yanıt verilebilir.
Ülkemizin içinden geçtiği
zor günlerde FETÖ Terör Örgütü gibi bir yapılanma bu durumda özerk bir okul
açmak için harekete geçmez mi? “Birkaç bin Rum’a verilen bir hak bize neden
verilmiyor?” diyen çıkmaz mı?
Bu
bir olasılıktır…
Heybeliada Ruhban
Okulu’nun Patrikhane’nin ve Yunanistan’ın talep ettiği şekliyle açılması
Anayasa ve ilgili mevzuatlar açısından mümkün değildir!
Öte yandan Heybeliada
Ruhban Okulu meselesinin arkasındaki en büyük destek, bu yemeği ısıtıp ısıtıp
önümüze koyan; ABD’dir!
PROTESTAN
YOĞUN ABD TÜRKİYE’DE BİRKAÇ BİR KİŞİ CEMAATİ KALMIŞ PATRİKHANE’Yİ NEDEN KORUR?
-----------------