Süreç; çok ustaca hazırlandı. Gorbaçov döneminde,
Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin 25 Temmuz 1990’da yayınladığı bir kanuna
dayanarak Dağlık Karabağ’da da av tüfekleri dâhil olmak üzere tüm ateşli
silahlar toplandı. Karabağ’da bu toplama işini bizzat Rus askerleri yönetti.
Ağustos ayından itibaren direk olarak Azerileri hedef
alan Ermeni saldırıları başladı. Aslında plan göstere göstere uygulanmaya
başlamıştı. Toplu taşıma araçları taranmaya, evler yakılmaya, velhasıl terör
başlanmıştı. Kısa bir süreçte; 186 bin Azeri Azerbaycan’a gitmeye zorlandı. Bu
tam anlamıyla bir “Etnik Temizlik Operasyonu” olarak tanımlanabilir.
Amaç; topyekûn olarak o coğrafi alanda bir tek Azeri’nin kalmaması, Karabağ
topraklarının tamamen Ermeni ve Ruslarca iskân edilmesi şeklindeydi.
1991’de ilk Azeri köyü Ermenilerce işgal edildi ve
öldürülme korkusuyla evlerini terk ederek Azerbaycan’a göç etmeye başladılar. “Hocalı
Katliamı” esnasında 10 bin kişinin yaşadığı Hocalı’da 3 bin Azeri kalmış,
keskin nişancı dehşeti içinde olan halk yolda yürümekten korkar olmuştu.
Psikolojik savaş da bu bağlamda çok başarılı idi… Rus Gizli Servisi’nin bilgisi
dışında bir davranışta bulunmaları mümkün olmayan Ermeni birlikleri; Rus
askerleri ile birlikte 25 Şubat’ta Hocalı’ya ulaştı ve saldırı başladı.
Ruslar; Ermenilerle birlikte bu katliamda yer
almadıklarını sürekli tekrardılarsa da buna kimse inanmadı. Nitekim Rus 366.
Alay’ının bu katliamda Ermeni safında yer aldığı, bu alaydan kaçan 3 askerin
ifadeleri ile Dünya kamuoyu nezdinde kanıtlandı.
Birleşmiş Milletler bu katliama duyarsız kaldı.
Türkiye; 1922 Kars Anlaşması çerçevesinde müdahale etme hakkı bulunduğunu
ortaya koyduktan bir müddet sonra BM Türkiye’ye tepki verdi. Bu tepkide; 60
binden fazla insanın yaşamakta olduğu Kelbecer’e yapılan saldırının daha fazla
etkin olduğunu ifade edebiliriz. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 822
sayılı kararı ile Ermeni askerlerinin işgal altındaki Karabağ topraklardan
çekilmesi istendi ise de bu karar; işgalin kalkması yönünde bir sonuç
vermemiştir.
Resmi kayıtlara göre; 613 olarak anılan öldürülen
sayısının 1300’den fazla olduğu ifade edilmektedir. Burada yaşayan az sayıdaki
Ahıska Türkü’nün de katliamdan etkilendiğini, evlerinin yakıldığını ve
öldürülenler olduğu gerçeği de bir başka trajedidir.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ayaz Mütellibov’un bu olayda
çok büyük bir yanlışı oldu. Zira Mütellibov, dört gün boyunca bu olayları
kamuoyundan gizledi. Olay duyulduğunda ise Azerbaycan’da şok etkisi yarattı. Bu
olayın neden halktan gizlenme gereği duyulduğu ise hâlâ esrarını koruyan bir
sorudur. Zorlukla 12 kilometre ötedeki Ağdam Kenti’ne gelmeyi başaranların
büyük kısmı soğuktan kangren olan bacaklarını kaybetmişlerdir. Hocalı Ağdam
arasındaki orman yoluna; aralarında göğüsleri kesilmiş kadınların, bebeklerin,
yaşlıların, kafa derileri yüzülmüş cesetlerin dizildiği; katliamı yaşayan görgü
tanıklarınca aktarılmıştır.
Katliamı; “Monte Melkolyan” (Մոնթէ Մելքոնեան) adlı
bir Ermeni komutan yönetti. Melkonyan; birçok diplomatımızın öldürülmesinde rol
almış, “Orli Baskını” ile de ilgisi olan eski bir “ASALA”
lideridir. Bugün Ermeni Devlet Başkanı olan “Serj Sarkisyan” o tarihte Ermeni kuvvetlerinin komutanıydı ve Monte
Melkonyan’ın kardeşi ünlü Ermeni yazar “Markar
Melkonyan” da Sarkisyan’ın yanında yer almaktaydı.
Mackar Melkonyan; Amerika’da çıkardığı “Benim
Kardeşimin Yolu” (My Brother's Road) adlı kitapta kardeşinin yaptığı
katliamı şöyle yazmıştır:
“Bir gece önce 23.00 saatlerinde, 2.000 Ermeni
savaşçısı, Hocalı'nın üç tarafındaki yüksekliklerden ilerleyerek, kasaba
sakinlerini doğuya doğru sıkıştırmışlar. 26 Şubat sabahına kadar Azeriler
Dağlık Karabağ’ın yüksekliklerine ulaşmış ve alta olan Azeri kenti Ağdam’a
doğru inmeye başlamışlar...
...Şu anda yalnız kuru çimenden esen rüzgârın sesi ıslık çalıyordu ve ceset
kokusunu uçurması için bu rüzgâr henüz erkendi...
...Monte üzerinde kadınların ve çocukların kırılmış
kuklalar gibi saçıldığı çimene eğilerek "Disiplin yok" diye
fısıldadı. O bu günün önemini anlıyordu: bu gün Sumgayıt Olayları’nın dördüncü
yıldönümüne yaklaşıyordu. Hocalı stratejik bir amaç olmasından başka aynı
zamanda bir öç alma eylemiydi.”
SSBC’nin (Azerbaycan) Sumgayıt Şehri’nde,
Ermenistan’da öldürülen ve zorla göçe zorlanan 250 bin Azerinin intikamını
almak için 27 Şubat 1988’de ortaya çıkan olaylar Ermenilerce “Sungayıt
Pogromu” olarak adlandırılmıştır. Pogrom; etnik bir gruba etnik, dinsel ya
da siyasi nedenlerle yapılan şiddet olaylarını tanımlar. Bu olayların bizzat
Ermeniler tarafından organize edildiğini savunan tarihçiler de vardır. (Örneğin:
Azeri Tarihçi Ziya Bunyatov) Bu olaylarda, SSCB Genel Savcılığı (Генеральный
прокурор СССР) tarafından açıklanan resmî rakamlar; 26 Ermeni ve 6 Azeri
olmak üzere toplamda 32 kişinin öldüğü şeklindedir.
Görülüyor ki Ermeniler; 25
Ermeni’nin öcünü binlerle telaffuz edilen bir karşılıkla ve ağızlarında kanlar
saçılan kitaplarda tasvir edilecek bir şekilde almışlar ve bunun mimarı olan
katil Monte Melkonyan’ı kahraman ilân etmişlerdir. Ermenistan’ın çeşitli
yerlerinde Melkonyan’ın çok sayıda heykeli bulunmakta ve adına kurulmuş olan
bir vakıf da (Monte Melkonian Fund)
bulunmaktadır.
Hocalı’daki sorun halen süregelmektedir. Dünya’nın
farklı coğrafi bölgelerinde ortaya çıkan farklı olaylarda BM’nin ve Dünya’daki
büyük devletlerin tepkileri maddi bir menfaatle doğru orantılıdır ve ne yazık
ki göründüğü şekliyle önemli olan kaybedilen insan hayatı değil maddi
unsurlardır.
Ne kadar kötü bir gündü ve ne kadar da kötü bir
geceydi 25 Şubat 1992...
O gece Hocalı’da ebediyete intikal edenlerin ruhu hâlâ
huzur bulamadı...
İşgal ve baskı Karabağ’da halen süregelmekte...