“Haliç'teki Demir Kilise ve Bulgar Cemaati” başlıklı bu makalemizin ilk kısmı için önceki bölümü de okuyunuz.
Bulgarlar
1870 tarihli Padişah fermanına rağmen Fener Rum Patrikhanesi tarafından millet
olarak aforoz edilmişler ancak Bulgar kaynaklarında sıkça rastlandığı üzere, bu
“shizma” (Aforoz) işini pek de ciddiye
almamışlardır.[1]
Bu
durum 1944 yılına kadar devam eder. 9 Eylül 1944’de Bulgaristan’da Sovyet Rusya
destekli komünist bir rejim başladı. Bulgaristan Hükümeti dış dünya ile
bağlarını tamamen koparmamak, hatta bazı ülkelere sempatik görünmek için Bulgar
Ortodoks Kilisesi’ni destekler bir havaya girdi. Amaç kiliseyi devlete
bağımlı/kukla bir idare olarak yönetmekti. Bir taraftan Fener Rum Patrikhanesi
tarafından aforozlu (Shizmatik) ilan edilen, öte yandan uzun
yıllar gerçek anlamda başsız kalan Bulgar Ortodoks Kilisesi politik açıdan
kullanılmaya hazırdı.
Ortodoks
dünyasının liderliğini ele geçirmek isteyen Rus Patrikhanesi ile Fener Rum
Patrikhanesi arasında ezelden beri süre gelen rekabet ile o yılların
Avrupa’sını paylaşan siyaset birleşti. Galip devletler siyasi etki alanlarını
paylaşırken, Balkanları Sovyet Rusya’ya bırakmışlardı.
Dış
ülkeler ile olan ilişkilerinde, bu ülkelere sempatik görünmek Rusya için de çok
gerekliydi. Rusya’nın yöneticileri, Bulgaristan gibi komünist idare altındaki
diğer ülkelerin ulusal kiliselerini de kendi kiliselerine manevi açıdan bağımlı
hale getirmeye çalışıyorlardı.
Ocak
1945’te, Moskova’da bir Ortodoks birliği toplantısı yapıldı. Fener Rum
Patrikhanesi temsilcilerinin de katıldığı bu gibi toplantıya sadece Rum Patrikhanesi
tarafından “shizmatik” ilan edilmiş, Bulgar Kilisesi temsilcileri
katılmadı. Bu toplantıda Rus Patriği’nin, ”Kardeş Bulgaristan Kilisesi’nin
de artık Ortodoks birliğine dâhil olması gerekir. Bu yolda her şeyin yapılması
gerekmektedir.” fikrini ağırlığını koydu
Sıkışan
Rum Patriği; Bulgarların kendisine bir mektup yazarak 5 Mart 1870 tarihli
padişah fermanı ile başlayıp 1872 yılında shizma (Aforoz) ile
noktalanan ayrılık için özür dilemesini istedi. Rus Patriği tarafından da
benimsenen bu çözüm, Bulgar Ortodoks Kilisesi’ne derhal bildirildi. Politik
güçler tarafından organize edilen bu gelişmeler sürerken 21 Ocak 1945
tarihinde, Sofya’da acele olarak bir kilise genel kurulu toplandı ve Sofya
Metropoliti Stefan Eksarh seçildi. Yine aynı kurulda komünist yöneticilerin
dikte ettirdiği “Bulgar Ortodoks Kilisesi Tüzüğü” de onaylandı. Stefan,
Eksarh seçilir seçilmez Rum Patrikhanesi’ne aman dileyen uzun bir mektup yazdı.[2]
Bu
mektup ile Bulgarların, Osmanlı Devleti’nin de destek ve hoşgörüsü sayesinde
elde ettikleri dini özerklik bir kenara atılmaktaydı. Böylece 73 yıldır
süregelen anlaşmazlıklar ile karşılıklı olarak birbirlerini reddeden bu iki
kilise arasında tekrar bir yakınlaşma oldu. 3 Şubat 1945’de Nevrokopski Boris
ve Tırnovski Sofroniy dini lakaplarıyla bilinen iki Bulgar metropoliti,
İstanbul’a geldiler ve Şişli’de, içinde Sveti İvan Rilski kilisesinin de
bulunduğu Eksarhlık binasına - ki o esnada sadece Eksarhlık Vekilliği -
yerleştiler. 5 Şubat 1945’de o esnada İstanbul’da bulunan Bulgaristan uyruklu
Arhimandrit (Bir dini rütbe.) Andrey Veliçki ile birlikte Rum
Patrikhanesi’ne giderek shizmanın kaldırılması ile ilgili görüşmelere
başlanmasını rica ettiler. Şubat ayı içinde yapılan bir kaç görüşme sonucunda
shizmanın kaldırılmasına karar verildi.
19
Şubat 1945’da Rum Patrikhanesi ”Tomos” denilen bir belge yayınlayarak
Bulgar Kilisesi’ni tanıdığını ve kucakladığını açıkladı. Bu belgede Fener Rum
Patriği Benyamin ile beraber Rum Patrikhanesi Sen Sinodu’nu teşkil eden 12
metropolitin imzaları vardır. Rum tarafından verilmiş olup belgede Bulgar
tarafının imzası yoktur. Bu hikâyede her iki tarafın müştereken imzalandığı
bilinen tek belge; daha sonra bir anlaşmaya çevrilmemiş olan 19 Şubat 1945
tarihli ve tam olarak ne olduğu anlaşılamayan protokoldür. Bahsi geçen
protokolün aslı bulunamamıştır ve “Tomos” denilen dini belgenin de aslı
ortada yoktur.
1966
yılında ilk Bulgar Patriği olarak görevde bulunan Kiril bu konu üzerine özel
bir çalışma yaparak bir gizli rapor hazırlamış ve Bulgar Kilisesi’nin üst düzey
yöneticilerine dağıtmıştır. Elinde kilisenin tüm imkânlarını kullanmak,
arşivini istediği gibi inceleme olanaklarına sahip olan Bulgar Patriği Kiril
dahi bu anlaşmanın ya da protokolün aslını bulamamıştır. Rapordan bazı
alıntılar şöyledir:
“(...) Maalesef Bulgar Sen Sinodu’nun arşivinde shizmanın
kalkması için karma komisyonun bir protokolü bulunamamıştır. (Not: Bu kısmın
altı çizilidir.) Bunun için İstanbul’daki Eksarhlık Vekilliği’nin geleceği
hakkında bizi aydınlatacak bir bilgiye sahip olamadık. (...) Çünkü
patrikhanenin kabul etmemesine rağmen, İstanbul’da Eksarhlık Vekilliği vardı ve
varlığı Türk makamlarının hoş görüşü ile kabul edilmiştir.
Bulgar Patriği Kiril 9 Nisan 1966”[3]
5
Şubat 1945’de Fener Rum Patrikhanesi’nin içinde bulunan Aya Yorgi Kilisesi’nde;
Bulgar, Yugoslav, Yunanistan, Sovyet Rusya, Polonya ve İngiliz
başkonsoloslarının da bulunduğu bir ayin yapılarak aforozun kaldırılması için
dua edildi. Fener Rum Patriği Benyamin aynı gün; “Bulgaristan Eksarhı ve
Sofya Metropoliti Stefan’a” diye başlayan bir telgrafla yapılan töreni
ve kutsamayı haber vererek kendisini tebrik etti. Bulgar Eksarhı Stefan da 28
Şubat 1945 tarihli bir telgrafla Rum Patriği’ne teşekkür etti. Bu olaya
politikanın karışmış ve kilisenin bu işe alet olduğunun bir başka delili de;
Bulgar Devleti’nin, Rum Patrikhanesi’ne teşekkürde dini otoriteden daha önce
davranması ve 23 Şubat 1945 tarihinde Bulgar Dışişleri ve Dinişlerinden Sorumlu
Bakan Stoyanof imzası ile Fener Rum Patriği’ne hitaben şöyle bir telgraf çekti:[4]
“Bulgar
Hükümeti adına çok mutluyum. Bu nedenle şahsınıza, büyük tatminimizi ve
teşekkürlerimizi sunuyorum.”
İstanbul’daki
Bulgar Kiliselerinin de ruhani yönden, Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlanmış
gösterilmesi üzerine, Bulgar heyetinde olup İstanbul’da yaşayan (Bulgar
uyruklu) Arhimandrit Andrey Veliçki’nin görevine devletçe son
verdirilmiş ve 6 Aralık 1945’te ülkeyi terk etmesi istenmiştir. Shizmanın
kalkması ile birlikte İstanbul Bulgar Ortodoks Kiliseleri ile Rum Patrikhanesi
arasında ciddi problemler yaşanmaya başlandı.
Rum
Patrikhanesi, Şubat ayından itibaren Bulgar Kiliselerinde kullanılan dini
belgelerin Rumca olarak verilmelerini talep etti. O zaman Bulgar Ortodoks
Kiliseleri’nde ruhani olan Protoirey (Dini bir rütbe) Yoakim
Mustref ile Rum Patrikhanesi arasında zorlu bir mücadele başladı. Mustref 21
Mart 1946 tarihinde, Bulgar Eksarhı Stefan’a bir mektup yazarak durum hakkında
bilgi verdi ve dini belgeler ile ilgili sıkıntıları dile getirdi. (Bulgar
Eksarhlık Vekilliği’nin 21 Mart 1946 tarihli mektubu. Sureti Bojidar Çipof
arşivindedir.) Mustref, 18 Eylül 1946’da, Ankara’daki Bulgar
Büyükelçisine de bir mektup yazarak patrikhanenin hiçbir dayanağı olmayan
istekleri için destek istedi. Büyükelçi Angelof, Mustref’e bir cevap vererek şu
ifadeyi kullandı:
“(...)
gayet basit olarak onlara hiç önem vermeyiniz ve belgelerinizi şimdiye kadar
yapmış olduğunuz gibi Bulgarca vermeye devam ediniz. Elçiliğimize, Bulgar
Eksarhı’nın bu konu ile ilgili yazınıza verdiği cevabın bir nüshasını acele
yollayınız. Ankara 24 Eylül 1946 Büyükelçi V. Angelof” [5]
Protokolün
yapılış tarihinde hasta olduğu ya da başka bir gerekçeyle bu delegasyona iştirak
etmeyen Bulgar Eksarhı Stefan protokolden 10 ay sonra İstanbul’a gelerek, Rum
Patriği ile görüştü. Bu konuda Cumhuriyet Gazetesi’nde şu haber çıktı:
“Patrikhane
ile Bulgar Kilisesi dün barıştılar. Şehrimize gelen Bulgar Eksarhı Patriğin
elini öptü ve ona hediyeler verdi.” [6]
İlk
başta politikanın oyuncağı olan Eksarh Stefan daha sonraki yıllarda
komünistlerle anlaşmazlığa düştü ve 1948’de istifasını verdi. Bu istifayı
verdikten hemen sonra Paisiy Vraçanski ve Kiril Plovdiski adındaki iki
metropolit tarafından oyuna getirildiğini anladı ve istifayı geri almak için
geri döndü. Fakat bu iki metropolit istifasının yürürlüğe konduğunu, kasaya
kaldırıldığını ve bunun gibi mazeretlerle kendisini geri çevirerek isteğini
yerine getirmediler. Eksarh Stefan daha sonra Bane Karlovsko Köyü’nde
komünistlerce gözaltına alındı ve hayatının sonuna kadar orada bir evde yaşadı.[7]
Metropolit
Kiril uysal biri olduğu için devletin de desteğiyle Sen Sinod Vekili oldu.
Komünistler; 1950 yılı sonunda bir “Kilise Nizamnamesi” hazırlayarak
bunu Bulgar Sen Sinodu’na kabul edilmesi için yolladılar. Tabi ki Bulgar Sen
Sinod’u da bu nizamnameyi hemen kabul etti. Aslında kilise yasalarına (kanonlar) göre
bu antikanonik bir hareket oldu. Çünkü bu gibi bir nizamnamenin kabul
edilebilmesi için geniş katılımlı bir ”Ulusal Kilise Toplantısı”
yapılması ve nizamnamenin bu toplantıda hazırlanması gerekirdi.
8
ila 10 Mayıs 1953 tarihinde yapılan “Ulusal Kilise Toplantısı” ile
Bulgar Eksarhlığı’nın artık Bulgar Patrikhanesi’ne dönüştürülmesi kararı
alındı. 11 Mayıs 1953’de Sen Sinod Vekili Metropolit Kiril de ilk Bulgar
Patriği olarak seçildi. Patriklik törenine tüm kiliseler davet edildi. Rum
Patrikhanesi bu törene katılmadı. 8 yıl sonra, 1961’de bir mektup yollayarak
Bulgar Patrikhanesi’ni tanıdığını beyan etti.
Bu
dönemin en önemli olayı; protokolün yapılmasıyla birlikte ortaya çıkan “Dini
Belgeler” krizidir ve Rum Patrikhanesi’nin derhal Türkiye’deki Bulgar
Ortodoksları asimile etmeye kalkışmasıdır. 1994 yılında da tekrar hortlayacak
olan bu dini belgeler sorunu; bir yandan Bulgar Cemaati’ni ruhani ve idari
açıdan, Rum Patrikhanesi’ne bağlamak, diğer yandan ise (o zaman) dini
belgelerden bir kazanç elde etmek olarak; iki farklı açıdan ele alınmalıdır.
1994’te
yapılanlar; hadisenin kazanç yönüyle değil, ruhani bağımlılığın yanı sıra
hiyerarşik olarak da Rum Patrikhanesi’nin üstünlüğünün Bulgarlarca tescil edilmesi
ve Patrikhane’nin, Türkiye’de tescil ettirmeye çalıştığı sözde “Ekümenik”
vasfının Bulgarları kullanarak “de facto” bir durum
yaratılmak istenmesidir.
10
Kasım 1989 tarihinde, Bulgaristan’da iktidardaki Todor Jifkov yönetimi kansız
bir darbe ile indirildi ve “Büyük Demokrasi Dönemi” diye adlandırılan
süreç başladı. Birdenbire ortaya çıkan büyük sermayeler; eski idareciler, mafya
mensupları ve gizli servis elemanlarının elinde toplandı. Sonuçta ülkede gelir
dağılımı bozuldu, işsizlik, pahalılık ve özellikle suç işleme oranı arttı.
Bulgar Kilisesi açısından da bu gelişmeler, pek olumlu sonuçlar vermedi.
Komünist Parti zamanında kurulan Diyanet İşler Müdürlüğü; Bulgar Kilisesi’ni
uluslararası platformda saygınlık kazanmak için günümüzde de olduğu gibi kullanmaya
kalktı.
1990
yılında yapılan, “Ulusal Yuvarlak Masa Toplantısı”nda Bulgar Patriği
Maksim; Komünist yönetimin adamı olmak, Eski ve Yeni Ahid’i dahi tam olarak
okumamış olmak ve en önemlisi yasal bir şekilde seçilmemiş -komünistler
tarafından bu göreve getirilmiş- olmakla ve daha buna benzer birçok şeyle itham
edildi.
Gelişen
olaylarda bütün yüksek rütbeli din adamları şeytandan daha kara gösterildiler.
Eski din adamlarının itibarları aşırı zedelenmiş olduğundan, yeni bir Sen
Sinod’un ve patriğin seçilmesi için kilise ve halkın iştirak ettiği bir
konsilin toplanması gerekirdi fakat bu da yapılmadı. İşler sürünceme kaldı ve
Bulgar Kilisesi saygınlığını günden güne yitirdi.
S.D.S
partisinin başkanı olan Filip Dimitrov’un iktidarında, o dönem milletvekili
olan Hristofor Zıbev sahneye çıktı ve parlamentodaki “Diyanet İşleri Komisyonu”nun
başına geçti. Kendisini Mesih de ilan eden Zıbev, kısa sürede birçok taraftar
topladı. Diyanet İşleri Başkanlığına da yaşlı bir avukat olan Metodi Spasov
tayin edildi. Metodi Spasov için Hristofor Zıbev’in adamı olduğu iddiaları
ortaya atıldı. Bu arada, Zıbev yasal olmayan (Dini kanonlara göre) bir
şekilde “Arhiepiskop” dini rütbesini aldı. Yeni idare tarafından uygun
görünmeyen bazı metropolitler, Metodi Spasov’un idaresindeki Diyanet İşleri
Müdürlüğü tarafından azledildiler. Patrik Maksim tarafında olanlar, bu
gelişmeleri kilisenin otonomisine tecavüz olarak nitelendirdiler.
30
Mayıs 1992 günü Metodi Spasov, komünist ajanı olduğu gerekçesiyle, Patrik
Maksim’in azli için emir verdi. Yine aynı emirle yeni bir Sen Sinod tayin etti
ve bu ikinci Sen Sinod’un başına da başkan vekili olarak Metropolit Dimon’u
getirdi.
Zıbev;
1 Haziran 1992 günü sabahın erken saatlerinde taraftarları ve fedaileri ile
birlikte Sen Sinod merkezini işgal etti. Patrik Maksim, ruhbanlar ve sivil
memurların binaya girmelerini kaba kuvvet kullanılarak önlendi. Korumalarla
çıkan çatışma sonunda içeri giremeyen Patrik Maksim ve diğerleri, Sofya
Metropolitliği’ne çekildiler ve uzun bir süre orayı Patrikhane merkezi olarak
kullandılar. İşin garibi Bulgar Devleti bu işgalcilere, kapısında korumalar
bekleyen ikinci Sen Sinod’a hiçbir müdahalede bulunmadı.
Bu
arada, SDS hükümeti yetkiler vaat ederek, Nevrokop Metropoliti Pimen, Vratza
Metropoliti Kalinik, Stara Zagora Metropoliti Pankratiy, Episkopos Antoniy ve
Episkopos Galaktion ile anlaştı. Bu ruhaniler, Nevrokop Metropoliti Pimen
başkanlığında yeni bir sinod kurdular ve kısa bir zaman içinde yeni
metropolitler seçtiler ve atadılar. Bu suretle Bulgaristan’daki metropolitlik
bölgelerinde, Maksim’e bağlı olanlar ve Pimen’e bağlı olanlar olarak iki ayrı
metropolit ortaya çıktı. Bazı bölgelerde din adamlarına yakışmayacak hadiseler
oldu. Metropolitlik binalarına, kiliselere, manastırlara kapıları kırılarak
girildi, binalar yağmalandı. Bir diğer tarafı içeri sokmak istemeyen ruhaniler dövüldü.
Bir
süre sonra Pimen’in Sinodu’ndan Antoniy ve Galaktion af dilediler ve Patrik
Maksim’e tekrar katıldılar. Patrik Maksim’den yazılı olarak af dilemek isteyen
bazıları ise, tehdit edildi ve vazgeçirildi.
Tam
iki yıl Sen Sinod binası, Pimen taraflarının elinde kaldı. Patrik Maksim’in
itirazları sonuçsuz kaldı. Bir tarafta yasal Sen Sinod’un başı olduğunu iddia
eden Maksim; diğer tarafta “Maksim komünist ajanıdır. O ve tarafları
tayin ile gelmişlerdir. Biz gerçek Sen Sinoduz.” diyen Pimen
taraftarları kavgalarını sürdürürken Bulgaristan Devleti hadiselere sadece
seyirci kaldı. Belki dini konulara karışmak istemedi, belki işine geldiği için
karışmadı. Ancak, bu olanlar, Fener Rum Patrikhanesi’nin işine yaradı. Bütün
bunlar, demokratik değişimler yaptığını ilan eden, Avrupa Birliği’ne aday bir
ülkede cereyan etmekteydi.
1
Haziran 1994 tarihinde Metropolit Neofit kalabalık bir fedai gurubuyla ve karşı
tarafı şaşırtarak Sen Sinod binasına girdi ve binayı tekrar ele geçirdi.
Böylece eski Sen Sinod ve Patrik Maksim, binaya yeniden yerleşebildiler.
4
Temmuz 1996 tarihinde, tarihte örneği görülmemiş bir uygulamayla;
Bulgaristan’da, isyancı taraf olarak bilinen Metropolit Pimen ikinci Patrik
seçildi. Yasal patrik olarak bilinen Maksim ve Sen Sinodu, bu seçimin
yapılmaması için devlete baskı yaptılar fakat engelleyemediler. Kilise
konsülü yapılırken Metropolit Pimen’e, Kiev Patriği Filaret, Makedonya
Kilisesi’nden bir teolog da katılarak destek verdiler. Bu arada eski başbakan
Filip Dimitrov ile Başsavcı İvan Tataçev de bu toplantılara katıldılar. Bu iki
kişi için, Maksim taraftarları; ”Kilisenin parçalanmasına sebep olanlar.”
demektedirler ve dış kaynaklarca desteklendikleri iddia edilmektedir.
Bu
konsülde yeni bir kilise tüzüğü de kabul edilmedi. Maksim taraftarları buna
karşı grubun fikir adamlarının (İdeologları) zayıf olmasını
gerekçe gösterdiler. Bu kişiler Prof. Radko Poptodorof ve Papaz Anatoliy
Balaçef’tir. Eski isyancılardan Metropolit Kalinik’in konsüle iştirak etmemesi
ise dikkat çeken bir durumdur. 91 yaşındaki Pimen, Bulgaristan’a ikinci patrik
oldu. Başsavcı İvan Tataçev de Pimen’i tescil edeceğini ve yasal olduğunu
savundu.
İkinci Patrik Pimen vefat etmiştir. İkinci Bulgar Sen Sinod’u; varlığını, Metropolit İnokentiy’in Sen Sinod vekilliğinde halen sürdürmektedir. Bulgaristan’da şu anda iki başlı kilise vardır ve daha uzun süre bu ayrılığın devam edeceği sanılmaktadır. Bulgaristan’da vuku bulan bu hadiseler; tarihte sayısız örneklerine tanık olduğumuz, dinin, din adamları tarafından istismar edilmesine çarpıcı bir örnektir ve Bulgar Kilisesi içindeki karmaşa halen devam etmektedir.[8]
[1] Bulgaristan’da yayınlanan Novvek (Yeni Asır) Gazetesi’nde 20 Mayıs 1901’de bu hususta çıkan bir haber şöyledir: “Aforozlu olalım veya olmayalım biz böyle iyiyiz. (...) Fener papazları bizi cennete götüremeyeceği gibi Rum Patriğinin aforozu da bizi cehenneme göndermez.” 1901’de aforoz (shizma) devam etmekteydi
[2] Bulgar Patrikhanesi Arşivi,
Tarih: 21 Ocak 1945, protokol no: 360, Ortodoksia Dergisi 1945 Şubat Özel
Protokol Sayısı, s. 54-55-56-57 Bahsi geçen mektupta 21 Ocakta toplanan kurul
ve kurulda alınan kararlar hakkında da ayrıntılı bilgi verilmektedir.
[3] Bulgar Patrikhanesi Arşivi,
Bulgar Patriği Kiril’in 9 Nisan 1966 tarihli gizli raporu. Mikrofilmi Bojidar
Çipof arşivinde mevcuttur.
[4] Ortodoksia Dergisi 1945 Şubat
Özel Protokol Sayısı, s. 81
[5] Bulgar Büyükelçisi’nin 24 Eylül
1946 tarih ve 923 sayılı mektubu. Orijinali Bojidar Çipof arşivindedir.
[6] Cumhuriyet 26 Ekim 1945
[7] Bu kısım, Bulgar Patrikhanesi
Arşivi Müdürü Dr. Hristo Temelski’nin, Eksarh Stefan ile ilgili olarak Bojidar
Çipof’a hazırladığı çalışmadan derlenmiştir.
[8] Halen İki Başlı Olan Bulgar
Patrikhanesi’ndeki İhtilafların Kronolojisi ve İki Başlı Kiliseye İki Patrik
bölümleri; çeşitli Bulgar gazetelerinden derlenmiştir. Gazetelerin çokluğu
nedeniyle burada tek tek ad ve tarihleri zikredilmemiştir.