Bu çalışmamızda; çok kısa bir süre önce
Amerikan CBS Televizyonu’nda “Kendimi Türkiye’de çarmıha gerilmiş
hissediyorum” diyebilen, oysa Batı Trakya Türkleri ile kıyaslandığında
ortalama bir Türk vatandaşından kat kat öte ayrıcalıklar edinen, VIP
salonlarında ağırlanan, Rum Patriği Barholomeos’un nasıl patrik olduğunu ve
Patrik seçimi ve töreni esnasında neler yaşandığını irdeleyeceğim. Ayrıca
şu anda gündemde olan ANAYASA açısından da konunun nasıl aykırılık içerdiği de
yazının sonunda ortaya konmuştur.
1991’de Bartholomeos'un Patrik Seçilmesi
Patrik Dimitrios'un ölümünden sonra, yeni
bir patriğin seçilebilmesi için İstanbul Valiliği'ne aşağıdaki şu 15 kişilik
aday listesi verildi:
1-Dimitri Arhondoni
2- Dimitri Kara
3-İliya Neranevli
4-Kostandinos Harisiyadi
5-Panayot Vasil Havyarcıoğlu
6-Tano Papas
7-Yanaki Atanasiyadis
8- Simo Aleksandiros
9-Evangelos Galanis
10-Dimitri Peremetidis
11-Simeon Amariliya
12-Hrisostomas Emilyanos Konstantinidis
13-Dimitri Savaiyadis
14-Manuel Yeramisos Konstantinidis
15-Yani Pazaridis
Bu aslında temayüllerle bağdaşmayan bir
durumdu. Çünkü Cumhuriyet tarihi süresince, (Athenagoras hariç) boşalan makama
daima üç aday gösterilir ve Valilik onayına sunulurdu. Bu kadar çok kişinin,
patrik adayı gösterilmesi üzerine, İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu bir
gazeteye şunları söyledi: “Biz millet olarak, Selçuklulardan,
Osmanlılardan bu yana daima insanların inançlarına saygı göstermiş,
hudutlarımız içerisinde yaşayan insanlara din ve vicdan hürriyeti tanımışızdır.
Bu millet, bunu asırlardır yapmıştır. Patrikhane'nin bildirdiği 15 kişilik
listeden hiç kimsenin ismini çizmedik. Bu nedenle (bazı metropolitler
sakıncalıdır) da demedik. Bu adayların arasından patrik tespiti için listeyi
aynen Patrikhane'ye gönderdik. Sen Sinod Meclisi kendi patriğini seçmelidir.
Tayin yöntemine gitmiyoruz.” [1]
Aslında bu listede bazı sakıncalı isimler
olmasına karşı liste onaylanmıştı. [2] Çünkü o güne kadar yapılan
uygulamalarda; Sen Sinod Meclisi üç adayın adını Valiliğe vermekteydi. Sen
Sinod Meclisi'nin tümünün aday listesinde yer alması alışılmadık bir uygulama
oldu. Valilik; bu adayları incelerken başta güvenirlik olmak üzere gerekli
vasıflara sahip olup olmadıklarını dikkate alıyordu. Ayrıca adayın Türk
vatandaşı olması ve patrik olmak için gereken dini rütbeye de sahip olması
aranan şarttı. Bu incelemelerden sonra Valilik isterse -ki bunda daima
güvenirlik faktörü esas alınmaktadır- bazı adayları listeden çıkarma hakkına da
sahipti. Sen Sinod Meclisi de teamüle göre. Listenin son şeklini aldıktan sonra
üç gün içinde bir adayı seçmekle yükümlü bulunmaktadır. [3]
İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu yapmış
olduğu basın toplantısında aday olan 15 metropolit için sadece Türk vatandaşı
olmaları ve Türkiye'de daimi ikamet etme şartı arandığını bildirdi.[4] Bu
seferki uygulamada güvenlik faktörünün pek fazla incelenmemiş olduğu ve
listedeki sakıncalı isimlerin ayıklanmamış olduğu basında çıkan haberlerden
anlaşıldı!
Patrik Dimitrios'un ölümünün ardından,
Yunanistan'ın ve Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush'un, Amerika'da
yaşayan, tescilli Türk düşmanı Kuzey ve Güney Amerika Rum Başpiskoposu
Yakovos'u da patrik seçtirmek için bir takım çabalar gözüktü. Bu kişinin, New
York Times Gazetesi'nde yayınlanan ve Türk düşmanlığını gözler önüne seren, 16
Nisan 1966 tarihli bildirisi hala akıllardaydı. 1959 yılında, Rum Patriği
Athenagoras'ın atamasıyla Kuzey ve Güney Amerika Başpiskoposu olan ve Türk
düşmanı olduğu için Türkiye'ye girişi yasaklanmış olan Yakovos'u; Cumhurbaşkanı
Turgut Özal bir Amerika gezisi sırasında affederek, Türkiye'ye girişine tekrar
izin vermişti. Yakovos'un adının A.B.D Başkanı’nın da desteğiyle ortaya
patrik adayı olarak atılması bir kargaşa yarattı. Konunun uzmanlarından, Fahir
Armaoğlu Tercüman Gazetesi'ndeki “Yorum” kösesinde
bu konuya şöyle bir görüş getirdi:
“... Esasına bakılırsa “Yakovas
meselesi” Özal'ın eseridir (...) Başkan Bush'a kızmamak gerekir. Bush yeşil
ışığı Özal'dan almıştır ve Özal gitmeden önce, bu politikasını da
gerçekleştirerek, Yunanistan'ın ve Amerika'daki Yunan lobisinin hoşnutluğunu
sağlamak istemektedir (...) Patrikhane, Türkiye'nin sırtına saplanmış bir
bıçaktır. Patrik seçimine Yunanistan'ın ve Amerika'nın burnunu sokarak meseleyi
milletlerarası hale getirmeleri, Patrikhane'nin Türkiye için ne menem bir dert
olduğunu göstermiştir ...” [5]
Yakovos ve Özal'ın görüşmeleri ve verilen
tavizler ile ilgili olarak, Hüsamettin Cindoruk çok daha önceleri “Hükümet
tuzağa düşmüştür.”demiştir.[6] Aslında Yakovos'un adaylığı T.C
vatandaşlığından atılmış olduğu ve Türkiye'de ikamet etmediği için uygun
değildi.[7] Fakat Dimitrios’dan önceki Patrik Athenagoras'un da 1948'de,
A.B.D vatandaşı olarak ve Başkan Truman'ın özel uçağı ile geldiği ve Türkiye'ye
geldiği gün, uçağın kapısından henüz inerken kendisine T.C. pasaportunun
verilmiş olduğu da unutulmamalıdır. O zaman da aynı kanunlar ve yönetmelikler
geçerli idi. Athenagoras da Yakovos gibi daha önceleri Türkiye'de bulunmuş,
Heybeliada Rum Ruhban Okulu'nda okumuş ve Türkiye'nin hayrına çalışmadığı da
biliniyordu. Fakat buna rağmen politik yollar kullanılarak patrik
olmuştu.
Bu nedenle; Athenagoras'a yapılan uygulama
gibi, “Neden Yakovos için bir daha olmasın.” beklentisine
girilmiş olması ihtimal dâhilindedir. Bu konuda dış güçlerin de baskısı ile bir
hayli uğraşılmış olduğu da basından anlaşılmaktadır. Ancak sonradan edinilen
bulgular ışığında; Yakovos'un adaylığı, verilen 15 kişilik listedeki “sakıncalı” isimleri
kamufle edebilmek ve yöneticiler ile kamuoyunu bu doğrultuda meşgul ederek,
zaten belirlenmiş olan bir kişiyi patrik seçtirme maksadıyla ortaya atılmış
olduğu anlaşılmaktadır.
Zaten Patrikhane de Valiliğe verdiği 15
kişilik listeye rağmen, kendi aralarında patrik seçimi ile ilgili olarak
yapılan gizli oylamada Sen Sinod sadece şu 3 kişiyi aday gösterdi:
1-Kadıköy Metropoliti Dimitri Arhondoni
2-Terkos Metropoliti Konstandinos
Harisiyadis
3-Listra Metropoliti Simo
Aleksandiros
Yapılan oylamada Kadıköy Metropoliti Dimitri
Arhondoni (Bartholomeos) oy birliği ile patrik seçildi. Ezelden beri Kadıköy
Metropoliti olan kişiye müstakbel patrik gözüyle bakılmaktadır. Patriklerin bir
evvelki durağı genellikle Kadıköy Metropolitliği’dir. Bu suretle de bu gelenek
yine bozulmamıştır.
Seçim sonrası bazı gazetelerde patrik
seçimi ile ilgili şu haberler çıktı:
İstanbul Valiliği patriklik makamı için
kararı Sen Sinod Meclisine bıraktı.
SAYGISIZ YUNANLI UTANSIN
23 Ekim 1991 Tercüman
Batı Trakya'da dini lider seçimini ipotek
altına almışlardı.
PATRİKHANE'DE ÖZGÜR SEÇÎM
23 Ekim 1991 Güneş
PATRİK ADAYLARINA KISITLAMA OLMADI
23 Ekim 1991 Hürriyet
Gazetelerde bu gibi tepkilerin çıkmasına
sebep; o günlerde Batı Trakya'da seçilmiş Türk Müftüleri gerekçe göstermeden
görevden alarak Batı Trakya Türkü'ne dini baskı uygulayan Yunanistan'a rağmen
İstanbullu Rumlara verilen kendi Başpapazlarını serbestçe seçebilmeleri ile
ilgilidir. Bu seçim ile ilgili analizleri yapmadan önce seçimden evvel gelişen
olayları da incelemek lazımdır. İlk olarak neden daha evvelki patrik seçimleri
gibi üç kişilik patrik adayı listesi yerine tüm metropolitlerin listesinin
Valiliğe verildiği ve bu listenin tamamının onaylanmasına rağmen kendi
aralarında yapılan seçimlerde yine üç aday arasında yapılmış olmasının üzerinde
durmak gereklidir. Çünkü insanın aklına bazı sakıncalı isimleri gizlemek için
listenin 15 kişi olarak Valiliğe şişirilmiş olarak verildiği gelmektedir.
Yazarın Notu: Bartholomeos’un patrik
olmasının hemen ardından, Fener Rum Patrikhanesi bir atağa kalkarak bünyesinde
birçok organizasyon gerçekleştirmiştir. Bu organizasyonların birinde
Bartholomeos'un davetlisi olarak, Bulgar bilim adamı Prof. Cristo Cristov'un
İstanbul'a gelmiş olduğunu duydum ve işyerime çok yakın bir otelde kaldığını
öğrendim. Bir vesile ile otele giderek kendisi ve eşi ile tanıştım. O tarihte
patlak vermiş olan İstanbul Bulgar Kilisesi ile Rum Patrikhanesi arasındaki
ihtilaf konusunda aramızda fikir alış verisinde bulunduk, çok faydalı bir
görüşme oldu.
Prof. Cristov'un, teoloji tahsili yaparken
Bartholomeos ile aynı birlikte okuduğunu ve Rum Patrikhanesi'nin İstanbul'da
gerçekleştirdiği bir etkinlik nedeniyle Bartholomeos'un misafiri olarak davet
edilmiş olduğunu, bu fırsatı değerlendirerek İstanbul'a geldiğini öğrendim.
Barthalomeos'un sınıf arkadaşı olarak öğrencilik yılları hakkında kendisinden
biraz bilgi edinmeye çalıştım. Bartholomeos'un okulda çok parlak bir öğrenci
olduğunu, kendisinin seçilmiş bir kişi olduğunu, ilerde yapacağı çok önemli bir
göreve hazırlanmak üzere eğitim gördüğünü her fırsatta ifade ettiğini bana
söyledi. Bartholomeos'un bu güne kadar alışılmış patriklerin dışında birisi
olduğunu da burada bir kez daha belirtmek gerekir sanırım. Bartholomeos
askerliğinden sonra 5 yıl süreyle İtalya, İsviçre ve Almanya'da öğrenim görmüş
ve 7 lisan bilmektedir. Nitekim patrik olur olmaz, daha patriklik nutkundan
başlayarak bu “Büyük ideal” için seçilmiş bir kişi olduğu ortaya çıkmıştır.
Rum Patriği Bartholomeos'un Taç Giyme
Töreni
Dimitri Arhondoni'nin (Bartholomeos) 2
Kasım 1991 tarihinde yapılan taç giyme töreninden itibaren Patrikhanenin “ekümenikliğini”
tescil ettirme çabası içine girildi. Yeni patrik asasını alarak göreve
başladığı ilk gün kendini, Yeni Roma “Bizans” patriği
yerine koydu ve daha da ileri giderek “Konstantinopolis Kilisesi'nin
görevine layık görüldüm,” dedi. Yaklaşık 45 dakika süren bu ilk
konuşmada, herkese nasibini veren çeşitli sivri mesajlar vardı.
“... Ancak bunu belirtirken bu
arzumuz ve çabamızı sadece İstanbul kilisesi ile sınırlı bırakmayıp dünyadaki
bütün Ortodoks kiliselerini ilgilendiren konularla genişletiyoruz...” diyen Bartholomeos, daha sonraki günlerde, yerli
ve yabancı basında da görüldüğü üzere, diğer ulusal kiliselerin içişlerine
karıştı ve birçok ulusal kilise ile arasında anlaşmazlıklar çıktı, içişlerine
karıştığı için bazı kiliseler ile ilişkiler koptu veya bozuldu. “...
Görevin bu Ekümenik yönünü üsteleniyor ve beyan etmek istiyoruz ki; biz bu
görevi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Kanunlarının koruması altında
üstleniyoruz ve İstanbul'un Fethi'nden sonra gelen patriklerin geleneklerim
sürdürerek bu ülkenin kanunlarına uyan bir yurttaş olarak kalacağız...” cümlesini
anlamak mümkün olmadı. Bir yandan Türkiye Cumhuriyeti Kanunları’nın
güvencesinden bahsederken, diğer yandan bu kanunlara göre sadece İstanbul Rum
Cemaati'nin ruhani başkanı, başpapazı olduğunu dikkate almadan, Ekümenik Patrik
olduğunu daha ilk andan itibaren belirtmek, vurgulamak istedi.
Ortodoksluk dışında kalan tüm dini
oluşumları ilk andan itibaren küçük gördü ve şunları söyledi: “... Ortodoksluk
bugünkü Dünyaya çok şey sunma şansına/imkânına sahiptir. Çünkü sadece
Ortodokslukta gerçek Tanrıya, gerçek inanç vardır. Sadece onda Tanrının bir
varlığı olarak insan, cihan ve oluşum için doğru bir anlayış mevcuttur...”
Ayrıca; “... Athenagoras ile
Dimitrios'un büyük düşlerini sonuçlandırmak için bizim de bu yönde çok ciddi
çalışmalar yapacağımız doğrultusunda temin ediyoruz...” diyerek
kendinden evvelki patrikleri andı. Bartholomeos, Heybeliada Rum Ruhban
Okulu'nun tekrar açılabilmesi için de şu mesajı verdi:
“... Resmi Makamlarımızdan yirmi
yıldır çalışmasına ara vermek zorunda bırakılan Halki'deki (Heybeliada) kutsal
teoloji okulunun yeniden çalışmasını sağlamak için izin talep edeceğiz. Ayrıca;
Teolojik düşünce ve gelenekleri yayınlayan Eklisiyastik/Teolojik, Patrikhaneye
bağlı resmi bir mecmuanın yayınlanması, acizane çabamız olacaktır,..” dedi.
“... Irkımızı koruyacağımızdan ve
destekleyeceğimizden, bu kutsal taht'ın, benim de büyük bir hazla imza ettiğim
ayrıcalık ve haklarım koruyacağımızdan emin olunuz...” işte konuşmanın bu bölümünde Patrikhane'nin,
Rum Kilisesi olduğunu ve din adına milliyetçilik, ırkçılık yaptığım, kendi
ağzından tescil etmektedir. Bartholomeos, zamanı gelince Rum Patriği, zamanı
gelince Ekümenik Patrik olmaktadır. Eylül 1994 yılı içinde İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı seçilen. Sayın Tayyip Erdoğan'ı ziyaret ederek “Rum
Cemaati ve şahsımız adına tebrik etmeye, ayrıca çok yoğun ve zor olan
görevlerinde basanlar dilemeye geldik.” [8] Demiştir. Bir
yandan Ekümenik (Evrensel), diğer yandan Rum Kilisesi
olabilmektedirler.
Taç Giyme Töreninde Bulunan Ziyaretçiler:
Fatih Kaymakamlığı'na bağlı ve herhangi
bir cemaat kilisesinden farkı olmayan Fener Rum Patrikhanesi'nin yanında yer
alarak Türkiye'de bir statü kazanmasına çalışan devletlerin temsilcileri de taç
giyme törenini şereflendirdiler. Yunanistan Başbakanı: Konstantin Mitsotakis,
Yunanistan Başbakan Yardımcısı: Atanasios Kanellopulos, Yunanistan Dışişleri
Bakam: Andonis Samaras, Yunanistan'ın Ankara Büyükelçisi: Dimitris Makris,
Mitsotakis'in kızı: Dora Bakoyanni, Pasok Genel Sekreteri: Alkis Çuhacopulos,
Komünist Parti'den bir milletvekili: Stavros Korakhas, Yeni Demokrasi Partisi
Milletvekili: Mitiades Evert, Selanik Belediye Başkanı: Kozmopulos, Kuzey ve Güney
Amerika Başpiskoposu: Yakovos, ABD Başkanı Bush'un kardeşi: William Bush ve bir
Amerikan heyeti, Yorgo Papandreu ile diğer Ortodoks Patrikler ve ulusal
kiliselerin temsilcileri törene katılanlar kişiler arasında bulundular. Yunan
asıllı birçok ziyaretçi de tören için İstanbul’a geldi.
(Üsteki paragraf, 3 Kasım 1991 tarihli,
Bugün, Cumhuriyet, Duvar, Güneş, Hürriyet, Tercüman, Türkiye ve Sabah
gazetelerinden -alfabetik sıralamayla- derlenmiştir.)
Törende, Rum metropolitler tarafından,
ritüelik çeşitli konuşmalar yapıldı, mesajlar verildi. Yunanistan Başbakanı
Konstantin Mitsotakis, siyasi liderlerimizle telefon görüşmeleri yaptı. Erdal
İnönü ile de bir telefon görüşmesi yapan, Mitsotakis'e Sayın İnönü “Son
günlerde sık Türkiye'ye geldiniz. Türkiye'deki olumlu havanın Yunanistan'da
yaşayan Türk azınlığın sorunlarının çözümüne de aynı şekilde yansıması için
yardımlarınızı bekliyoruz.” dedi. İnönü’nün bu söylemi
gazetelerde yer aldı. [9]
Mitsotakis, törenden sonra Yunanlı
gazeteciler ile de bir basın toplantısı yaptı. Bu toplantıda kendisine
Heybeliada Rum Ruhban Okulu hakkında sorular soruldu. Bu sorulara “Heybeliada
Rum Ruhban Okulu'nun mutlaka açılması gerektiği ve bunu sağlamaya çalışacakları” cevabını
verdi. [10]
Taç Giyme Töreninin Ekümenik Davetiyesi
Patriğin taç giyme töreninden sonra,
Ekümenik Patrikhane adına içlerinde o zamanın Amerika Devlet Başkanı olan
Bush'un kardeşinin, Yunanistan Başbakanı Mitsotakis'in de bulunduğu çok sayıda
misafir için Sheraton Oteli'nde bir yemek verildi. Bu yemeğin davetiyesine de “Ekümenik
Patriklik” yazıldı. Davetiyenin Tercümesi Şöyledir:
“Ekümenik Patrikliği (Davetiye)
Kutsal Tanrısal Sayın Ekümenik Patrik I. Bartholomeos’un Taç Giyme Törenine
2 Kasım 1991 Tarih Ve Saat 14.30 Da Sheraton Otelinde Verilecek Yemeğe Davet
Ediyoruz. Büyük Din İşleri Bürosu”
Bazı Temel Kavramlar Hakkında
Rum Patrikhanesi ile ilgili yazılan
kitaplarda bazı isim ve sıfat farklılıkları oluyor. Emekle hazırlanan bu
çalışmalardaki bazı terminolojik farklılıklar, içeriğinde kusur bulamayan ve ne
yazık ki akademik sıfatları da olan “Kalemşörler” tarafından
şiddetle tenkit ediliyor. Burada; kısa teknik açıklamalara yaparak, çokça
dillenen iki konu hakkında bilgi bulunmaktadır.
Yunanca’da “B” (β) harfi (Beta)
“V” olarak okunur. Dolayısı ile “Vartholomeos” denir.
Ancak, ülkemizde Bartholomeos olarak seslendirilmektedir. Slav dillerinde de
buna benzer bir durum vardır. Örneğin; Bulgarcada “B” harfi aynı bizdeki
gibi yazılır, fakat “Vı” olarak okunur. Bu nedenle Vartolomey diye
seslendirirler.
Bartholomeos, Patriğin dini adıdır.
Ruhbanlar, kutsandıklarında dini anlamı olan, genellikle bir havari ya da aziz
adı alırlar. Bu kimliklerinde görülmez. Bu nedenle de bazen
araştırmacılar kavram kargaşasına düşer. Bartholomeos, Patrik olduktan bir süre
sonra, mahkemeye başvurarak Dimitri Arhondoni olan kimliğini “Dimitri
Bartholomeos Arhondoni” olarak değiştirmiştir ve bir anlamda doğru bir iş
yapmıştır. Aşağıda Rum Patriğin iki farklı resmi evrakta kullandığı
imzalar bulunuyor. Burada artık Bartholomeos ya da Vartholomeos demeyi bir
kenara bırakıp, kişinin hüviyetine dahi işlediği ada saygı duymak ve öylece
yazmak gerekir.
Farklı söylenen bir başka ve önemli husus:
“Patrikhane Fatih ya da Eyüp Kaymakamlığı’na bağlıdır” denmesidir.
Cumhuriyetin ilanı esnasında Fatih Belediyesi ve dolayısı ile de Fatih
Kaymakamlığı yoktur. Ve söylem olarak “Eyüp Kaymakamlığı’na bağlı bir
dini müessesedir” denmesi o tarih zikrediliyorsa doğrudur. Zaten Eyüp
Belediyesi tarihi bir belediye ve kaymakamlıktır. Fakat şimdi bulunduğu coğrafi
bölge; daha sonra tesis edilen Fatih bölgesidir. Günümüz resmi konumu
açısından Rum Patrikhanesi; Fatih Belediyesi sınırları içindedir ve Fatih
Kaymakamlığı’na bağlı, tüzel kişiliği olmayan sadece dini bir müessesedir.
1991’de Seçildi 2010 Patrik Halâ
Bartholomeos
Değişen hiçbir şey yok. Hala “Heybeliada
Ruhban Okulu açılmalıdır” ve “Patrikhane Ekümeniktir” bu
söylemler devam ediyor. Bu iki hususun gerçekleşmesi durumunda -ki bu ülkemiz
açısından kaotik bir durum yaratır. Kaç Anayasa ve Kanun maddesine aykırılık
teşkil edeceği üzerinde de biraz duracağız.
Bu isteklerin gerçekleşmesi için bazı
Anayasa ve kanunlar üzerinde değişiklik yapılması şarttır. Başta Askeri Yüksek
Okullar ve Polis Meslek Yüksek Okullarının statüsünü belirleyen Madde. 132
değişmelidir.
Bu da şu anlama gelir: Türkiye’de Askeri
ve Polis Yüksek Okulları ve Heybeliada Rum Ruhban Okulu; YÖK’e tabi değildir.
Ruhban Okulu’nda okutacak öğretmen var
mı?
Ruhban Okulu’nda okuyacak öğrenci var mı?
“YOK GETİRTİRİZ”
“Peki, tüm Dünya’daki ruhban okullarında
papaz adayları üzerlerinde “RASO” denilen siyah cübbe ile okumak
zorundadır ve bu dini simgedir.
“OLSUN CANIM NE OLACAK”
O zaman sormazlar mı? Üniversitelerde
türban yüzünden okuyamayan kızlarımızın günahı nedir? Türbanı hakikaten
inanarak takan gençlerimize verilmeyen -ki bu konuda, burada kesinlikle;
yanda ya da karşıda bir görüş ortaya konmamaktadır- bu hakkı sadece 1200
kişi kalmış Rum Cemaati’ne nasıl verilecek. Hoş ortada okulda okuyacak öğrenci
de yok, varsa da Dünya’da o kadar çok okuyabilecekleri okulları var ki. Sadece
Madde. 132 değil, YÖK’ü tanımlayan Madde 130 ve 131 de bu arada güme gidiyor,
deliniyor.
Çok önemli bir husus daha var: Anayasa
değişikliklerinde ellenmeyen, ellenemeyen bir madde var “Madde.174” Bu
Atatürk’ün Devrim Yasalarını koruyan maddedir. Adı: “İnkılâp
Kanunlarının Korunmasıdır”.
Orada “Bazı kisvelerin
giyilemeyeceği hakkında” bir kanun da vardır ve korunmaktadır. Yukarda
zikredilen dini cübbe (RASO) da bu yasaya göre ibadet yerleri
dışında giyilemez. Bu hak sadece Diyanet İşleri Başkanı’nda ve
patriklerdedir.
Fakat denilecektir ki zaten biz Adalar’da,
Beyoğlu’nda sırtında RASO ile gezinen papazlar görmeye alıştık. O zaman kusura
bakılmasın ama sarıkla, fesle dolaşılmasın da demeyin… O ne ise bu da aynıdır.
Hoş adamlar artık havaalanlarının VIP salonlarından, pasaport kontrolünden bu
giysilerle girip çıkıyorlar.
Bojidar Çipof
30 Mart 2010
[1] 23 Ekim 1991 Tercüman ve
Hürriyet Gazeteleri
[2] 23 Ekim 1991 Hürriyet
[3] 20 Ekim 1991 Milliyet
[4] 23 Ekim 1991 Sabah
[5] 8 Ekim 1991 Tercüman
[6] 26 Ocak 1990 Yeni Nesil
[7] 23 Ekim 1991 Sabah
[8] 28 Eylül 1994 Sabah
[9] 3 Kasım 1991 Hürriyet
[10] 3 Kasım 1991 Tercüman