Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi’nin başında bulunan, Başpiskopos II. Hrisostomos’un (Chrysostomos of Kition) Eylül ayı başında verdiği ve çok tartışılan bir beyanatı vesilesiyle Hrisostomos’un son yıllardaki çıkışlarını ve kısaca Kıbrıs’ın Hıristiyanlık Tarihi’ndeki önemini bu yazımızda ele almak istedik.
10 Nisan 1941’de Baf’ta
doğmuş fanatik bir Türk düşmanı olan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Başpiskoposu
II. Hrisostomos, yakın tarihte “Kanlı
Papaz” olarak bilinen Makarios’tan devraldığı olumsuz din
adamı geleneğini başarılı bir şekilde sürdürüyor. Eylül başında
ajanslara düşen haberlere göre; Hrisostomos, Güney
Kıbrıs’ın ekonomisinin “boğulduğunu”
ve açlıkla karşı karşıya kalındığını görmesi halinde, halkı ayaklanmaya
teşvik edeceğini söyledi.
Bir gazeteye "Beni
Susturacak Kişi Daha Doğmadı" şeklinde beyanat veren Hrisostomos,
“Ağzımı
kapatmak istediler ama bunu başaracak kişi daha doğmadı” dedi. Hrisostomos,
ülkesindeki AKEL Partisi ve Rum Merkez Bankası Başkanı Panikos Dimitriadis ile
de sorunlar yaşıyor ve her fırsatta bu kişiler aleyhine beyanatlarda bulunuyor.
Hrisostomos, Türkiye ile
bilinen “Doğal Gaz Krizi” nedeniyle,
Kıbrıs’a Türkiye tarafından olası bir askeri müdahale ihtimali için ise şöyle
konuşuyor: “ABD yanımızda olduktan sonra hiçbir şeyden korkmayız. Yine İsrail’le
işbirliği yaparsak, iyi edeceğiz. Zira İsrail düşmanlarla çevrilidir ve tek
çıkış yolu Kıbrıs’tır.”
Simerini Gazetesi
Hrisostomos’un “Sigma Live” isimli
bir internet haber portalına verdiği mülakatı 7 Eylül’de şöyle duyurdu: “Başpiskopos, AKEL ve Merkez Bankası
Başkanı’na bayrak açtı... Hedef “Hellenic”i Kapatmaktı... Dimitriadis ve AKEL
ağzımı kapatmak istedi ama bunu başaracak kişi daha doğmadı... ABD ve İsrail
Kıbrıs için dayanaktır... ABD yanımızdayken kimseden korkmayız.”
Kıbrıs Kilisesi için ise;
“Kilise
yıkılmaz çünkü insan yapısı değildir. Kiliseyi Tanrı kurdu ve halen de yaşatıyor.
Bizans İmparatorluğu yok oldu ancak onun kurduğu kilise burada yaşamakta ve
durmaktadır.” dedi.
Kıbrıs Adası Hıristiyanlık
Tarihi açısından çok önemlidir. Hıristiyanlık için, “Hıristiyanlık aslında Aziz
Pavlus’un dinidir” şeklinde yaklaşan çokça teolojist bulunuyor… Bu
gözlemdeki en büyük faktör; Hıristiyanlığın yayılmasının, Aziz Pavlus’un misyon
yolculuklarından sonra ivme kazandığı ve özellikle Roma’nın Hıristiyanlığı
serbest bırakmasındaki en büyük etkenin Aziz Pavlus olduğudur. Bu misyon güzergâhlarında
ise Kıbrıs ve Anadolu çok önemlidir. Bir
Kıbrıslı olan Aziz Barnabas’ın ilk yolculuklarda Aziz Pavlus’un yanında olması
ve Pavlus’a verdiği deste de Hıristiyanlık Tarihi’ndeki bir başka önemli noktadır.
Aziz Pavlus; Hıristiyanlık
uğruna iman etmeden evvel vergi toplayıcısı bir Yahudi olarak Hıristiyanlara eziyet
etmekteydi.
(İncil’den
bu konudaki iki alıntı şöyledir: “Elçiler 8: 3- Saul ise müminleri kırıp
geçiriyordu. Ev ev dolaşarak, kadın erkek demeden müminleri dışarı sürüklüyor,
hapse atıyordu.” ve “Elçiler 9: 1-2- Saul ise Rab'bin öğrencilerine karşı hâlâ
tehdit ve ölüm soluyordu. Başkâhine gitti, Şam'daki havralara verilmek üzere
mektuplar yazmasını istedi. Orada İsa'nın yolunda yürüyen kadın erkek, kimi
bulsa tutuklayıp Yeruşalim'e getirmek niyetindeydi.”)
Salamis'te doğmuş ve Aziz
Pavlus gibi aslen Yahudi bir ailenin oğlu olan, Aziz Barnabas’ın da durumu Aziz
Pavlus’a benzer… Barnabas, Kudüs'te eğitim gördükten sonra Kıbrıs'a dönmüş ve MS.
45 yılında o da Hıristiyanlığı yaymak için Aziz Pavlus ile birlikte çalışmaya
başlamıştır.
Bu faaliyetlerden ötürü Aziz
Barnabas, vatandaşları tarafından öldürülüp, cesedi bir bataklığa saklanmıştır.
Barnabas'ın öğrencileri olayları izleyip, cesedi bataklıktan alarak Salamis'in
batısında bir yeraltı mağarasına gömdüler.
432 yıl sonra Piskopos
Anthemios, Barnabas'ın mezarını rüyasında gördüğünü söyleyerek, açılmasını
sağladı. Bu keşif sonrasında Piskopos Anthemios, İstanbul'a giderek İmparator
Zeno'yu bilgilendirdi ve bu suretle Kıbrıs Kilisesi’nin özerk olmasını sağladı.
İmparator, mezarın bulunduğu yerde bir manastır inşa edilmesi için bağışta
bulundu. MS. 477'de inşa edilen bu manastır halen Magosa’ya giderken yol
üzerinde bulunur ve Dünya’daki mevcut ikona envanterinin en önemli parçaları bu
manastırda muhafaza edilmekte ve sergilenmektedir.
1922’de Aziz Barnabas Manastırı’nda
görevli Stefano, Haritanos ve Barnaba adındaki üç kardeş papaz kilisenin
kapısının sağ kısmında yer alan, Aziz Barnabas’ın ölümünün 432 yıl sonrasını
konu alan bir fresk yaptılar. 1976 yılında kadar Aziz Barnabas Kilisesi’nde
görevlerini sürdüren bu üç kardeş papaz; süreçte yaşlılık ve hastalık
nedenleriyle Güney Kıbrıs’a göç ettiler. Bu kardeş papazların manastırı terk
etmesinin ardından Aziz Barnabas Manastırı orijinal hali korunarak ziyarete
açıldı.
1991 yılında Eski Eserler
ve Müzeler Dairesi tarafından restore edilmeye başlandı. Manastırın çok değerli
ikonaların sergilendiği kilise kısmı da restore edildi ve kapsamlı bir ikona
müzesine dönüştürüldü. Manastırın avlusunda ayrıca Arkeoloji Müzesi inşa
edilmiştir ve bu müzede de çok değerli arkeolojik parçalar sergilenmektedir.
Kıbrıs ile ilgili olarak
bir başka husus da Hıristiyanlık Tarihi adına önem arz eden başka dini eserlerin
de KKTC topraklarında bulunmasıdır. Aynı şekilde dini arşivin önemli kısmı da
KKTC Cumhurbaşkanlığı envanterindedir. (YN:
Filiki Eterya ile ilgili araştırmamızda KKTC Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nden çok
önemli kaynaklar temin etmiştik.)
“Kıbrıs Türkleşme tehlikesinde...
Türkleşirse herkes gidecek ama biz kilise olarak gitmeyecek, burada kalacağız.” Bu sözlerin sahibi
Başpiskopos Hrisostomos’un Türk düşmanlığı o kadar had safhada ki; Kıbrıs’ın
ilk cumhurbaşkanlığını da yapmış olan ve yüzlerce genç, yaşlı, masum Türkün
katline neden olan selefi Başpiskopos Makarios’u aratmamakta…
1964’te Yunanistan ile Türkiye; Kıbrıs’tan ötürü savaşın eşiğindeydiler.
Aralık 1963 sonunda ise
Kıbrıs’ta, Rumlar tarafından tarihe “Kanlı Noel” olarak geçen
trajik olaylar gerçekleşti. 20 Aralık’ta Türk köylerinde başlayan
kıyım “24 Aralık Noel Gecesi” ellerindeki silahları Binbaşı Nihat İlhan’ın savunmasız ailesine çeviren Başpiskopos ve
Cumhurbaşkanı Makarios’un kışkırttığı “dini bütün Hıristiyanlar” silahlarını
binbaşının eşi Mürüvvet, küçücük evlatları Kutsi, Hakan ve Murat’a doğrultular. Bir banyo küvetine sokularak katledilen bu insanların
fotoğrafı Türkiye’de büyük bir infial yarattı. 103 köy boşaltıldı
toplamda 25 Bin kişi sürgün
oldu.
Tarihsel süreçte Kıbrıs’ın
üzerinde yaşananlar, aslında paylaşılamayan topraklarının Hristiyanlık Tarihi
açısından fevkalade önemli olmasındandır. Çeşitli kaynaklarda, Makarios’un
iktidarı süresinde, Kıbrıs’taki mevcut otellerin birçoğunun gizli ya da açık
sahibi olduğu bilgisi bulunmaktadır. Makarios’un, dini lider sıfatını
kullanarak Türklere karşı şiddeti nasıl körüklediğini de yukarıdaki acı örnekte
olduğu gibi hâlâ hafızalardadır. Devrin Rum Patriği Athenagoras tarafından Kıbrıs’a
başpiskopos olarak atanmış olan Makarios, servetini korumak için Türklerin tamamını
yok etmeyi dahi göze almıştı.
Bir KKTC gazetesinde “Yani
bugün Hrisostomos’un “düğün değil bayram değil, bu neyin kafası” diye
düşündüren çıkışlarına kızmayalım, zira bu genetik bir özellik… Din adamlarının
sevgi dolu olması, hedef kitlesine sabrı, bireylere tahammülü tavsiye ederek
hayatın güçlüklerine karşı destek olması gerekirken bırakın bu özellikleri,
kışkırtıcı yönleriyle öne çıkmaktalar. Özellikle kutsal kabul edilen dinlerin
muhatabı; bir ırk, kavim, coğrafya değil, bütün insanlık olduğuna göre, bir din
adamı yaşadığı toplumda huzursuzluğu, hayatını sürdürdüğü bölgede kaosu
planlıyorsa orada ciddi sorunlar var demektir.” değerlendirmesi
yapılmıştır.
Kıbrıs Rum yönetimi önceki
lideri Dimitris Hristofyas’ın Ocak 2011’de yapılan Rum Ulusal Konsey
toplantısında; bir süre önce yapılan Apoel-Pınar Karşıyaka basketbol maçında,
fanatik Rumlarca yapılan saldırıyı da Türkiye’nin tepkisi üzerine görüştüğü
biliniyor. Pınar Karşıyaka takımının oyuncularına ve yöneticilerine karşılaşma
esnasında taşlı sopalı saldırı yapılmış ve bu saldırının ardında aşırı ırkçı
örgüt; “Ulusal Halk Cephesi” (ELAM) olduğu ortaya çıkmıştı. Teşvik
edenin ise Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu II. Hrisostomos’un olduğu,
bizzat Rum lider Hristofyas tarafından ifade edilmişti.
O tarihte Rum
gazetelerinde yer alan haberlere göre Hristofyas; Rum Ulusal Konsey
toplantısında, Kıbrıs Rum kesiminde aşırı milliyetçi çizgisiyle tanınan ELAM
örgütünün, Başpiskopos Hrisostomos'un tarafından finanse edildiğini de açıkladı.
Bu örgüt, aynı zamanda, Kıbrıslı Türklere yapılan saldırıları da organize
etmektedir.
Ocak 2011’de çıkan
gazetelerin haberlerine göre; Apoel-Pınar basketbol maçında ortaya çıkan
olayların gündeme gelmesiyle başlayan tartışmada Demokratik Parti (DİKO) ve Rum Meclisi Başkanı Marios
Karoyan da Başpiskopos Hrisostomos'u savunmuşlardır.
Anadolu Ajansı’nın o
tarihte çıkmış bu konudaki haberine göre ise; ELAM üyeleri boya tabancalarıyla
askeri talimler yaparak bu saldırıya hazırlanmışlar, karşılaşma için gelen
Kıbrıslı Türklerin araçlarının tahrip etmişler ve Güney Kıbrıs'ta ikamet eden
bir Kıbrıslı Türkü de bıçaklamışlardır.
Böyle bir organize
saldırıyı ve hazırlıkları Rum polis ya da istihbarat elemanları tarafından fark
edilmemiş olması da mümkün değildir. Bu işin arkasında finansman ve moral
destek olarak Başpiskopos Hrisostomos’un olması ve bu desteğin farkına
varılmaması mümkün değildir. Irkçı ELAM ile Kıbrıs Kilisesi’nin maddi manevi
bağı çok gizli ilişkiler değildir.