Bursa ili, Hıristiyanlık tarihi açısından çok önemli bir kenttir. M.S. 325 yılında 1. Genel Hıristiyan Konsili İznik’te yapılmış ve bugün Hıristiyanlığın en önemli amentüsü olan “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh” üçlemesi bu konsilde karara bağlanmıştır. Bugün belki İznik, Bursa ilinin bir ilçesidir ama Bizans döneminde, İznik önemli olan yerleşim alanı idi. 1204’te Haçlı Ordusu’nun İstanbul’u zapt etmesinden sonra Bizans İmparatorluğu 57 yıl İznik’te barınmıştır. Bu bağlamda 57 sene merkez olması dışında, diğer zamanlarda da imparatorluğun İstanbul’dan sonra en önem verdiği 2 merkezden (Trabzon ve İznik) birisidir.
Heybeliada Ruhban Okulu’ndan sorumlu ve aynı zamanda
Bursa Metropoliti Elpidophoros (Yani) Lambriniadis hakkında son 2 sene içinde
çok sayıda makale yazdık. Bu göreve atanmadan önce Patrikhane Sen Sinod Genel
Sekreterliği’ni sürdürürken, Rum Patriği Bartholomeos’un tüm yurt dışı
seyahatlerinde ve görüşmelerinde yanında bulunmuştur. Heybeliada Ruhban Okulu;
bilindiği gibi Patrikhane’nin çok önem verdiği bir okuldur. ABD ve AB’nin
de ilgi alanı olan bu okulun tekrar açılması Rum Ortodoks camia için önem arz
etmektedir. Okulun tekrar açılabilmesi yönünde bakıldığında;
Elpidophoros’un bu göreve öylesine tayin edilmediği anlaşılır. Ancak aynı anda
Bursa Metropolitliği’ne de atanması manidardır.
Elpidophoros’un ilk önemli adımı Bursa Metropolitliği
için üzerinde Bizans dönemi İznik ve havalisinin Yunanca haritası bulunan
İngilizce ve Türkçe 2 broşür bastırmak olmuştur.
Bursa’nın geçmişten gelen önemi bağlamında, son
dönemde Ortodoks kiliselerini satın alma ve Ortodoksların ayin yapabilmeleri
için restorasyon çalışmalarına ağırlık verildiği gözlemlenmektedir. Bursa’da bu
amaçla atılan ilk adımnlardan biri, Bursa Metropoliti Elpidophoros tarafından
Tirilye’deki (Eski adı ile Zeytinbağı Beldesi) “Kemerli Kilise”nin
(Yunanca adı ile “Panagia Pantovasilissa”) Patrikhane için
finansmanını sağlayarak satın alması olmuştur. Son olarak ise geçtiğimiz Ağustos
ayında, Mudanya’nın Kumyaka Köyü’nde bulunan ve mülkiyeti özel bir şahsa ait
“Baş Melekler Kilisesi” de Bursa Metropoliti Elpidophoros tarafından Patrikhane
için satın alınmıştır. Bu kilise, Bizans İmparatoru IV. Konstantinos
Porphyrogenetos tarafından 780-797 yılları arasında yaptırılmış olup, dünyanın
en eski üçüncü Ortodoks kilisesi olarak bilinmektedir.
Rum Patrikhanesi, Anadolu ve Trakya’daki eski, metruk,
bazılarının duvarlarının bile izi kalmamış kiliselerde son yıllarda ayinler
yapmaktadır ve üzerinde Rumluğun esamesi kalmamış coğrafi alanlara, eski Bizans
adları ile metropolitlikler ihdas edilmektedir. Bu esnada Batı Trakya’daki
Türklerin uğradığı baskılar ve Türkiye ile Yunanistan arasında olması gereken,
Lozan Anlaşması’na göre gerçekleşen mübadeleden sonra, uluslar arası anlaşmalar
ile bağıtlanmış ama Yunanistan tarafında işlemeyen/işletilmeyen mütekabiliyet
aklımıza gelmektedir. Bir yandan seçilmiş müftülerin görev yapmasının
engellendiği, öte yandan Yunanistan tarafından atanmış müftülerin dayatılmaya
çalışıldığı bir durum da söz konusudur.
Oysaki Türkiye’de Rum Patrikhanesi’nin durumu aynı mı?
Ya da mütekabiliyet diyerek Patrikhane’ye ve Rum Cemaati’ne bu tür baskılar
yapılıyor mu? 2010 ve 2011’de sayıları elli civarında Rum asıllı yabancı din
adamına TC vatandaşlığı verildi. Burada Patrikhane’nin, “Din adamı ihtiyacımızı
karşılayamıyoruz.” talepleri dikkate alınmıştır.
Acaba bir cami bile bulunmayan ama çok sayıda Yunan
vatandaşı Türkün yaşadığı Atina için bir müftülük kurulabilir mi? Diyelim ki bu
müftülük kuruldu, çok sayıda Türk vatandaşı din adamına Yunanistan vatandaşlık
verir mi? TC yapılan Rum asıllı yabancı din adamı için de çok yazı yazdık. Bu
yazılarımızı, dipnottaki linklerden bulabilirsiniz.
Tabi şunu da düşünmek lazım: Şu anda Batı Trakya’da seçilmiş iki
müftü var. Bunlardan biri Elpidophoros’un yaptığı gibi Osmanlı dönemi
haritalarla ve eski yerleşim alanlarının eski Türk adlarını kullanarak broşür
bastırsalar başlarına neler gelir acaba?
Rum Patrikhanesi, faaliyetlerini Bursa/İznik ile
sınırlı tutmamış ve Ege bölgesindeki bir ilimize de “yetki” olarak
belirlemiştir. Geçtiğimiz Haziran’ın sonunda, yanında Cumhuriyet öncesi Kütahya
ve havalisinde yaşayan Yunanlılardan oluşan kalabalık bir kafile ile birlikte
Kütahya’da, İstiklal Mahallesi’nde bulunan metruk Başmelek Rum Kilisesi’ni
ziyaret etmişlerdir. Her ne kadar yerel yöneticilere; “Ayinimizi yarın
yapacağız. Otelin içinde (Kütahya Hilton Garden İn Oteli)
olacak. Ancak ayini yapmadan önce buraya geldik. Bu günden atalarımızın ruhu
için küçük bir dua okuduk. Buna bir ‘mevlit’ diyebiliriz. Rum dedelerimizin
ruhu için dua ettik.” diyerek ayin yapılmayacağı temin edilse de metruk
kilisede resmen ayin yapılmıştır. Geçtiğimiz Kurban Bayramı’nda ise
Elpidophoros Lambriniadis tarafından bu kez de Kütahya halkının bayramını
kutlamak için mesaj yayınlanmış ve bu yerel gazetelerde yer almıştır.
Bursa, İznik, Tirilye derken şimdi de aniden ortaya
Rumların bir “Kütahya Aşkı” çıktı. Bu süreç içinde ise Rum Patriği Bartholomeos
da boş durmadı ve Şarköy, Sapanca, Mersin gibi birçok yere ve bu yerlerdeki
metruk kiliselere ziyaretler gerçekleştirmiştir.
Heybeliada Ruhban Okulu, 1971’de YÖK Yasası
çıktığında, YÖK’e bağlı olmak istemedikleri için ve bir tavır olarak
“kendileri” tarafından kapatılmıştır. Mevzuata uymak koşulu ile açılmasında bir
mani ve mahsur yoktur. Ancak bu okulun YÖK’ten bağımsız ve müfredat ile ilgili
açılması ve yönetilmesi istenmektedir. Türkiye’de Lise dengi okullar Milli
Eğitim’e, yüksekokullar da YÖK’e bağlı olmak zorundadır. Bu durumda birkaç bin
kişi olan bir azınlığın, eğitim gereksinimi olan diğer Türk vatandaşlarını
sahip olmadığı haklarla mücehhez bir okul açmak istemeleri doğru olur mu?
Ayrıca eğitimi dini giysi ile sürdürme talepleri de vardır ki bu da mevzuatlara
aykırıdır. (Etek gibi elbiselerin üzerine yukarıdan aşağıya giyilen ve
“Raso” olarak adlandırılan dini giysi.)
Kendileri tarafından kapatılan Heybeliada Ruhban
Okulu’nun açılması için, süreç içinde uyulması gereken kanun ve yönetmelikler
açısından Türkiye tarafından yapılan hiçbir öneriyi dikkate almamışlardır.
1971’de verilen aynı tepki ile tamamen kendi arzuları doğrultusunda açılmasını
için en ufak bir taviz vermemektedirler. ABD’deki başkanlık seçimleri dolayısı
ile bu konudaki dış talep ya da baskılara biraz ara verildiğini gözlemleniyor.
Bu okulun önümüzdeki günlerde Türkiye’nin başını daha fazla ağrıtacağının
göstergeleri vardır. Patrikhane çevrelerinden Ruhban Okulu sorununun
yakında AİHM’ye taşınacağı duyulmaya başlandı ve bu konuda Türkiye’nin
samimiyetsiz davrandığı serzenişleri var!
Yukarıda belirttiğimiz gibi, okul kendilerince
kapatılmıştır. YÖK Yasası ise, Türkiye’deki tüm yüksekokulları disiplin altına
almak için çıkarılmış bir yasadır. Okulun açılması konusunda Türkiye’nin samimi
olmadığını iddia etmek asıl samimiyetsizliktir! Çünkü bu gün yasal mevzuatlara
uymak koşulu ile açılmasında bir mani olmadığını ısrarla vurgulamaktayız.
İstenen; Anayasa’nın eşitlik ilkesi başta olmak üzere
çok sayıda kanun ve yönetmelikleri hiçe sayarak birkaç bin kişilik bir cemaate
özel bir “imtiyaz” sağlanmasıdır ki bu durumda Türkiye’ye haksızlık yapılmaması
gerekir.
Peki, son 2 yılda ağırlıklı olmak üzere geçtiğimiz
yıllarda, Batı Trakya’daki Türklerin durumu ile hiçbir koşulda mukayese
edilemeyecek bir ölçüde Türkiye’nin azınlıklara sağladığı edinimler hiç mi
dikkate alınmıyor. Eski vakıf mülklerinin iadesi, TC vatandaşı yapılan onlarca
papaz ve daha birçok husus…
Yazımızda ağırlıklı olarak Bursa Metropolitinden
bahsettik, zira Bursa’dan sonra artık Kütahya’ya da dikkat edilmesi gerekiyor.
Yabancılara mülk satışı ile ilgili olarak Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan
Bayraktar’a sorulan bir sorunun cevabı; “Türkiye genelinde 2,8 milyon metrekare
taşınmaza sahip olan Yunan uyrukluların en çok Bursa, İstanbul ve Manisa’da
mülk edindiklerini” ortaya koydu. Ekonomik kriz ile boğuşan Yunanistan vatandaşlarının Türkiye üzerinde
mülk edinmeye finans bulmaları çok manidar… İstanbul ile Bozcaada ve
Gökçeada’da Yunanlıların mülk almalarının duygusal açıklaması yapılabilir. Bu
yerler zaten Lozan’dan sonra gerçekleştirilen mübadeleden muaf ve bu süreç
içinde Rumların yaşamaya devam ettikleri yerlerdir. Ancak, Anadolu’da Yunanlılarca
satın alınan mülklerin duygusal açıklaması farklıdır. Bu, bir anlamda son
yıllarda Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki metruk kiliselerde yapılan ayinlere,
Bartholomeos’un bu yerlere yaptığı ziyaretlere ve tek bir Rum yaşamayan bu
yerlere, eski Bizans adları ile ihsas edilen metropolitliklere başka bir anlam
yüklemektedir.