4 Temmuz 1971’den itibaren Bulgar Patriği
makamında olan Maxim, (Marin Naydenov
Minkov. Doğumu: 29 Ekim 1914) 6 Kasım’da kalp yetmezliğinden dolayı 98
yaşında vefat etti. Maxim, uzun süredir bir sembol olarak bu makamın
başındaydı. Zira hayli yaşlı ve birçok sağlık sorunları olması nedeniyle
yönetici vasfı bulunmamaktaydı ve Bulgar Kilisesi’ni astları yönetmekteydi.
İstanbul’daki Bulgar Kiliselerini yöneten “Bulgar
Ortodoks Kiliseleri Vakfı”nda (Bulgar
Eksarhlığı Vakfı) 1993 ile 2007 yılları arasında vakıf yöneticiliği yaptık
ve bu süreçte Patrik Maxim ile çok kez bir araya geldik. Rum Patrikhanesi ile girdiğimiz
hukuk mücadelelerinde Patrikhane’den yana gösterdiği duruştan ötürü -saygımız baki olmakla birlikte- genelde
fikren çatıştık!
1996 ve 2002 yıllarında, Rum Patrikhanesi’ne 2
dava açtık. Özünde; İstanbul’daki Bulgar Cemaati’nin, Rum Patrikhanesi
tarafından asimile edilmesinin engellenmesi olan bu davalarda, Patrik Maxim hep
Rum Patrikhanesi’nin isteklerini yerine getirdi ve Türkiye’deki Bulgar
Ortodokslarının Rum Patriği’ne biat etmesini istedi/sağlamaya çalıştı. O
süreçte yaşananları, 2010’da belgeleriyle yayınladığımız,
“Patrikhane ile Mücadelem, Bulgar Eksarhlığı Vakfı’nda 15 Yıl” adlı 656
sayfalık kitabımızda (220 belge ve 110
görsel) gözler önüne serdik.
Bu makalemizde, bir müteveffanın ardından
karalama amacı gütmediğimizi özellikle vurgulayarak, Bulgar Kilisesi’nde son
yıllarda yaşananları ve muhtemel geleceğini analiz etmek istiyoruz.
Bulgaristan’ın komünistlikten demokrasiye geçtiği
dönemde büyük bürokratik sıkıntılar yaşanmıştı. Komünist Todor Jifkov yönetimi, 10 Kasım 1989 tarihinde kansız bir
darbe ile indirildi ve Bulgaristan’da “Büyük Demokrasi Dönemi” diye
adlandırılan bir süreç başladı. Birdenbire ortaya büyük sermayeler çıktı. Güç
ve para; eski bürokratlar, mafya mensupları ve geçmişte çok etkili olan gizli
servis elemanlarının elinde toplanmıştı. Tabi ki Bulgar Kilisesi açısından da
bu gelişmeler olumlu sonuçlar vermedi. Komünist Parti zamanında kurulan Bulgaristan
Diyanet İşler Müdürlüğü ise demokratikleşen rejime etkisiz ve basiretsiz bir
başlangıç sergiledi.
1990’da, “Ulusal Yuvarlak Masa Toplantısı”
yapıldı ve ülkenin sorunları arasında Bulgar Patriği Maksim’in komünist
yönetimin adamı olmak, yasal bir şekilde seçilmemiş -komünistler tarafından
bu göreve getirilmiş- olması gösterildi. Bu süreçte bütün üst rütbeli din
adamları da medyada şeytandan daha kara gösterildiler. Kısa bir süre evvel, de Devlet Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı bir
rapora istinaden Patrik ve 12 metropolitten oluşan Bulgar Kilisesi Sen
Sinodu’nda komünist dönemde “Bulgar İstihbarat Teşkilatı” olan “DS”nin
11 ajanı bulunduğu açıklanmıştı.
Bir grup din adamı yeni bir oluşum gerçekleştirmek için harekete geçti
ve Patrik Maxim ile ekibine karşı çalışmaya başladılar. S.D.S Partisi’nden bir milletvekili olan Hristofor Zıbev o dönemde ortaya çıktı ve parlamentodaki “Diyanet İşleri Komisyonu”nun başına
geçti. Diyanet İşleri Başkanlığına yaşlı bir avukat olan Metodi Spasov tayin edildi. Yeni
komisyon tarafından uygun görünmeyen bazı metropolitler, Diyanet İşleri
Müdürlüğü tarafından azledildiler. Patrik Maksim safında olanlar, bu gelişmeleri
kilisenin otonomisine tecavüz olarak nitelendirdiler. 30 Mayıs 1992 günü, Metodi
Spasov, “komünist ajanı”
olduğu gerekçesiyle, Patrik Maksim’in
azli için emir verdi. Yine aynı emirle yeni bir Sen Sinod tayin etti ve bu yeni
Sen Sinod’un başına başkan vekili olarak Metropolit Dimon’u getirdi. Zıbev; 1
Haziran 1992 günü sabahın erken saatlerinde taraftarları ve fedaileri
ile birlikte Sen Sinod merkezini işgal etti. Patrik Maksim, ruhbanlar ve sivil
memurların binaya girmelerini kaba kuvvet kullanılarak önlendi. İçerde olanlar
yaka paça dışarı atıldılar. Korumalarla çıkan çatışma sonunda içeri giremeyen
Patrik Maksim ve diğerleri çaresiz Sofya Metropolitliği’ne sığındılar ve uzun
bir süre orayı Patrikhane merkezi olarak kullandılar. Böylece Ortodoksluk tarihinde
yaşanmamış bir süreç başladı.
Bu arada, SDS hükümeti
yetkiler vaat ederek, çok sayıda metropolit ile anlaştı ve böylece bir Sen Sinod
daha kuruldu. Nevrokop Metropoliti Pimen
ikinci sinodun başına seçildi. Bu suretle Bulgaristan’daki her metropolitlik
bölgesinde, Patrik Maksim’e bağlı olanlar ve Pimen’e bağlı olanlar şeklinde iki
başlı bir yönetim başladı. (Bunun ne
anlama geldiğini şöyle tarif edebiliriz: Türkiye’de her ilde bir İl Müftüsü
vardır. Her ilde farklı gruplara bağlı 2 il müftüsü olmasını tasavvur edelim…)
Bu rezalet öyle boyutlara ulaştı ki iş kaba kuvvete vardı. Bazı
bölgelerde din adamlığı ile bağdaştırılamayacak hadiseler yaşandı, metropolitlik
binalarının, kiliselerin, manastırların kapıları kırılarak girildi, yağmalandı,
din adamları birbirlerini dövdü… Bulgar Sen Sinodu’na ait olan mum fabrikasına da
yeni patriğin safında olanlar el koydu ki bu fabrikanın geliri kilise için
fevkalâde önemliydi. İlienski Manastırı’nda
(Sveti İliya) bulunan bu fabrikada Sinod’un tersi olarak yazılan “Donis” adlı bir şirket kuruldu, mum ve diğer dini malzeme satışları bu
şirket üzerinden yürütüldü.
İki yıl boyunca Sen Sinod binası, Pimen taraflarının elinde kaldı. Patrik Maksim’in tüm itirazları ise
sonuçsuz kaldı. Bir tarafta yasal Sen Sinod’un başı olduğunu iddia eden Maksim;
diğer tarafta “Maxim komünist
ajanıdır. O ve tarafları tayin ile gelmişlerdir. Biz gerçek Sen Sinoduz.” şeklinde
konuşan Pimen taraftarları, dini açıdan rezalet sayılabilecek bu kavgayı
sürdürürken Bulgaristan Devleti hadiselere sadece seyirci kaldı. 1 Haziran 1994 tarihinde Metropolit Neofit kalabalık bir fedai gurubuyla binayı
kaba kuvvet kullanarak geri aldı tabi devlet buna da seyirci kaldı!
4 Temmuz 1996
tarihinde, bir kilise konsülü toplantısı toplandı ve Pimen yeni grup tarafından
Patrik seçildi zaten Pimen grubu bu konsül toplantıları ile birlikte ikinci
Bulgar Patriğini seçeceklerini basın yolu ile kamuoyuna duyurmuşlardı. Patrik
Maksim ve onun Sen Sinodu, bu konsülün yapılmaması için devlete baskı yaptılar
fakat yapılmasını engelleyemediler. Kilise konsülü yapılırken Metropolit
Pimen’e, Kiev Patriği Filaret de
katılarak destek verdi. Bu arada eski Başbakan Filip Dimitrov ile Başsavcı İvan Tataçev de bu toplantılara katıldılar. Böylece 91 yaşındaki
Pimen, Bulgaristan’a ikinci patrik oldu. Başsavcı İvan Tataçev ise yapılan seçimi tescil edeceğini ve yasal olduğunu
savundu.
Yazımızın başında 98 yaşında yönetim erki açısından işlevsiz olan Bulgar
Patriği Maxim’in astlarınca yönlendirildiğini bir anlamda kukla olduğunu belirtmiştik.
Bu yeni oluşturulan Sen Sinod ve başına seçilen Pimen’in de aslında farkı yoktu,
zira dizginler hep Metropolit İnokentiy’in
elinde oldu. Zaten süreç içinde Pimen vefat edince İnokentiy kendisini Sen
Sinod Vekili olarak tayin etti. Bu suretle de başında patrik olmadan yönetilen
ikinci bir sinod varlığını sürdürmeye devam etti. Zamanla Pimen taraftarı metropolitler
Maxim’den aman dileyerek saf değiştirdiler. Yeni sinod İnokentiy’in başkanlığında ısrarla varlığını sürdürmeye çalışsa da
başarılı olamadı. Metropolit
İnokentiy’in dini
rütbesini Rusya’da almış ve Rusya’ya sempati ile bakan biri olduğunu da
belirtelim.
1994’te Rum Patriği’nin cemaatimiz üzerindeki baskısına karşı bir mücadeleye
başladığımızda Metropolit İnokentiy,
İstanbul’a gelerek bizimle görüşmüş ve destek sözü vermişti. Fakat bu sözde
kaldı…
Bulgaristan; varlığını tarihsel süreçte, Panslavizm’in hamisi olan Rusya’ya
borçludur ve bu
mevcudiyetini, (Rumi) 1293 Harbi ya da 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi’nin
getirisi olan Rusya’nın dayatması, Aya Stefanos Antlaşması’na bağlar. Aya
Stefanos (Yeşilköy) Antlaşması 3 Mart 1878’de imzalanmıştır. Buna göre,
“Tuna
Eyaleti”nde kurulacak geniş bir “Bulgaristan
Prensliği” kabul edilmekteydi. Ancak büyük Avrupa devletleri, “Aya
Stefanos Antlaşması”nı kendi çıkarlarına uygun bulmayarak 18 Haziran
1878’de “Berlin Kongresi”ni tertiplediler. Zira en büyük edinim
Bulgaristan’da görünse de aslında güç olarak en çok nemalanan Rusya olacaktı. Berlin
Kongresi’ne göre ise yaratılmak istenen Büyük Bulgaristan, küçültülerek Balkan
Dağları kuzeyinde oluştu, Makedonya ve Balkan Dağları ile Ege Denizi arasındaki
topraklar Osmanlıya bırakıldı. Aya Stefanos Anlaşması yürürlüğe girememiş de
olsa, bugünkü Bulgaristan mevcudiyetini Rusya’ya bağlıdır ve bu şükran hep var
olmuştur.
Ta ki
Bulgaristan’ın AB üyesi olma süreci başlayana kadar…
Bulgaristan’daki
kilise savaşını bir anlamda ABD ile Rus güç savaşı olarak da görmek gerekir.
Dünya Ortodoks nüfusunun çok büyük kısmı Rusya’da yaşar. SSCB döneminde buna neredeyse
tümü dahi denilebilirdi. Türkiye’de birkaç bin Rum Ortodoks vardır. Yunanistan’daki
Slav, Müslüman ve Yunan olmayan unsurları çıkardığımızda ise birkaç milyon ile
tanımlayabileceğimiz Yunan Ortodoks bulunur. Rusya’nın Ortodoks nüfusunu
Yunanistan ile mukayese etmek bu bağlamda mümkün değildir. Bu bize, Rus
Ortodoks Kilisesi’nin Fener Rum Patrikhanesi’nin Ekümenik ve Rum Patriği’nin Dünya
Ortodokslarının lideri olma sevdasının karşısında durmasını açıklayabilir. Ve
ABD’nin her daim Fener Rum Patrikhanesi’nin arkasında olması, en büyük
destekçisi olması da bu suretle anlaşılır.
1989’dan sonra, İstanbul’daki Bulgar Kiliseleri’ndeki
önemli ayinler Rumca yapılmaya başlanmıştı. Buna dönemin “Grekofil”
olarak bilinen Bulgar Vakfı yöneticileri de çanak tutmaktaydılar. 1994’te ise
Rum Patrikhanesi ile aramızda dini belgeler krizi patlak verdi. Rum Patriği
Bartholomeos, Türkiye’deki Bulgar Cemaati Başpapazı, Kostantin Kostoff’a baskı
yaparak, vaftiz ve evlenme dini belgelerinin bundan böyle Rumca yazılmasını
zira Türkiye’deki Bulgar Kiliseleri’nin kendisine bağlı olduğunu iddia
ediyordu. (Bu süreç “Patrikhane ile
Mücadelem, Bulgar Eksarhlığı Vakfı’nda 15 Yıl” adlı kitabımızda belgelerle tüm
ayrıntıları olan 1996’daki hukuk sürecini başlattı.)
Bu süreçte, Maxim daima Rum Patrikhanesi’nin
yanında yer aldı. Medyada yaşananların ayyuka çıktığı bir anda -ki bunu, Rum Patrikhanesi açısından hep çok
akıllıca bir hamle olarak değerlendirdik- Rum Patriği Bartholomeos,
Sofya’ya giderek Bulgar Patriği Maxim’e gövde gösterisi niteliğinde büyük bir destek
verdi.
Bartholomeos bu gezisinde diğer Sen Sinod’u
tamamen dini kanonlara göre yasadışı ve yasal tek patriğin Maxim olduğunu ilân
etti. Tabi bu durum ve Bartholomeos’un bu destek ziyaretinde Maxim’in bizim
hakkımızda yaptığı beyanlar, Bulgaristan’da medya tarafından çok eleştirildi.
Ama bu ziyaret ikinci Sen Sinod’un bize karşı destek vermemesine neden oldu.
Hani “şaka gibi” denir ya… Kavganın başladığı anda harekete geçerek,
İstanbul’a kadar gelen ve o an için bize çok önemli dini belgeler teslim eden,
bir anlamda dini belgeler krizinin çözülmesinde de faydalı olan Metropolit
İnokentiy, telefonlara çıkmamaya başladı. Biz de bir daha kendisini arayıp
rahatsız etmedik! Bu değişmeyi ise kendi açılarından anlamaya çalıştık ve şu
kanıya vardık: İkinci sinodun -ki
arkasında devlet desteği de vardı- bir şekilde dini açıdan da yasal sinod
kabul edilmesi durumunda Rum Patrikhanesi ile köprüleri atmamak! İstanbul’daki
Bulgar Cemaati’ne yapılanları onaylayan bir tavır almadılar ama karşı da
çıkmadılar.
Rum Patriği Bartholomeos, daha sonra da
ziyaretler yaparak Maxim’in elini sürekli güçlendirdi. Aynı dönemde Yunanistan
da hararetli bir şekilde Bulgaristan’ın AB üyeliği için destekçisiydi.
Bu kavgalar süregelirken, Feriköy’deki Bulgar
Mezarlığı’nda bir gün o anda Bulgaristan Başkonsolosu olan “Kiril Momçilov”,
yanında bir dışişleri yetkilisi olduğunu sonradan anladığımız kişi ile birlikte
bize aba altından sopa göstermeye çalıştı. Münakaşa esnasında “Bizim AB ile aramızı mı açacaksınız.”
şeklinde bir ifade sarf etti. Kendisine pek de “nazik” olmayan bir üslupla,
Bulgar Kiliseleri Vakfı’nın bir Bulgaristan kurumu olmadığını, Türkiye Vakıflar
Genel Müdürlüğü’ne bağlı, tüzel kişiliği olan bir Türk kurumu olduğunu ve
yöneticilerinin de birer TC vatandaşı olduklarını söyledik. Yunanistan’ın AB
sürecinde Bulgaristan’a desteği hep sürdü, bu süreçte de Bulgar Patriği
Maxim’in Rum Patriği’ne “medyunu şükran” tavrı devam etti…
Patrik Pimen’in vefatının ardından, işlevsiz
ve patriksiz kalan ikinci grubun çoktandır esamesi kalmamıştır. Bu bağlamda,
Patrik Maxim de yaşamının son yıllarını huzur içinde, sorunsuz sürdürdü.
Maxim’in bir dönem yaşlılıktan ötürü istifasını istediler ama o kabul etmedi,
dini kurul da Barholomeos’un desteğini sürdürdüğü birini AB’ye girme sürecinde azil
etmeye cesaret edemedi ve bu güne gelindi.
Maxim’in bu kadar uzun yaşaması bir anlamda
Bulgaristan’daki bazı beklentileri ya da dengeleri alt üst etmiştir. Bu
makamlarda bulunanların yanlarında hep ondan sonra makamı elde etme arzusunda
olanlar bulunur. 90’lı yıllarda, Metropolit Neofit ve Metropolit Dometyan’ın
adları Maxim’in ardından “müstakbel” olarak telaffuz edilen isimlerdi.
Bir zaman sonra Dometyan için bu söylem daha çok arttı. Ama şu anda artık onlar
da yaşlı ve Bulgar Kilisesi’nin Maxim örneğindeki gibi erki kullanamayan ya da
sağlının bozulma ihtimali olan birini seçme ihtimali zayıf görünüyor. Bu
durumda ise ortaya sinodun en genç üyesi olan “Plovdiv Metropoliti Nikolay”
çıkmakta…
Bulgaristan Kilise Kanonları’na göre, 7 gün
içinde Sen Sinod Başkan Vekili’nin ve 4 ay içinde ise yeni patriğin seçilmesi
gerekiyor. Bu işlemleri yürütmek için Sen Sinod’un başına “Tırnovo
Metropoliti Grigoriy” getirildi. Teamüllere istinaden böyle bir süreçte Sen
Sinod’un başına getirilen kişi; patrik olma şansı olmayan biridir. Zira
Ortodoks dini yapılanmasında Sen Sinod başkanı o an görevde olan patriktir ve
yeni patriğin seçimi ile birlikte Grigoriy’in de görevi bitecek.
Bir başka husus Bulgaristan Patriği’nin aynı
anda Sofya Metropoliti ünvanını da taşıdığıdır. Maxim’in vefatının ardından
boşalan bu görece de geçici olarak “Plovdiv Metropoliti Nikolay”
getirildi. Bugün yapılan cenaze törenini de doğal olarak Nikolay yürüttü. Bu
veriler karşısında, (şahsi)
analizimiz; en genç sinod üyesi olan Metropolit Nikolay’ın müstakbel Bulgar
Patriği olacağıdır.
Müteveffa Patrik Maxim için dün (8 Kasım Perşembe) Sofya’daki Aziz
Nedelya Kilisesi’nde, Rum Patriği Barholomeos,
Başbakan Boyko Borisov, çok sayıda bakan ve yöneticinin de katıldığı
dini tören yapıldı.
Rum Patriği Bartholomeos Perşembe günü özel
bir uçak ile Sofya’ya vardığında yaptığı açıklamada Maxim’i “En iyi dostum” olarak niteledi.
Maxim’in vefatı üzerine Bulgaristan’da 9 Kasım Cuma günü ulusal yas ilan
edildi. Sofya’daki ve Bulgaristan’ın en büyük ve görkemli kilisesi “Aleksandır
Nevsky”de Bulgaristan ve diğer ülkelerin diplomatları ile Ortodoks
liderlerinin ve Rum Patriği Bartholomeos’un da katılımıyla ayin yapıldı. Ayinde Bartholomoes bir konuşma yaptı. Daha
sonra cenazesi defnedilmek üzere“Troyan Manastırı”na gönderildi.
Allah Rahmet Eylesin…
Bojidar Çipof