15 Aralık 2009 Salı

GURME(LİK) NEDİR?


Kendine gurme diyen çokça kişi ortalıkta dolaşıyor ve doğru olmayan tanımlamalar da kimi sayfalarda yer alıyor.  Gurme denince, nedense akla pahalı yiyecekler tüketen, zevke sefaya düşkün kişiler  akla gelir. Gurmenin burada çok uzun bir tanımını yapmak mümkün…

Ya tek kelime ile özetle denilirse bunun cevabı “tatbilir”dir.

Neden tatbilir de tat sever değil? Bu da sıkça sorulur. Tat sever tanımı içinde zaten tüketen kelimesi var. Tadı seven, yani tüketen kişi o tadın ne olduğunu bilmek durumunda değildir. Bir tadı sevmiştir ve bu sevme ile bağlantılı olarak bir yiyeceği tüketiyordur. Bazılarımızda bu çok vardır. Bir yiyeceği çok sevmek ve devamlı tüketmek…

İşte burada “tatbilir”in farkı ortaya çıkıyor. Tat bilme bir anlamda damağın tatlara duyarlı olması ile mümkündür. Bu genelde, eğitim ya da alışkanlıkla elde edilebileceği gibi kişinin farklı tatlar üzerindeki kendi yetisi ile de doğru orantılıdır.

Gurme üreten değildir. Bu yüzde bir aşçıya ya da şefe gurme demek doğru değildir. O kendi tükettiği yiyecekler üzerinde kendini tatbilir olarak tanımlayabilir, ama aşçı olduğu için gurme olamaz. Çünkü gurme tüketir. Kendisi, dostları, misafirleri için yemek yapar.  Bunları birlikte tüketir, ancak hiçbir suretle ticari amaçla yiyecek üretmez.

Gurme; geliri ile orantılı olarak elbette pahalı yiyecekler de tüketebilir. Istakoz, havyar örneği gibi…

Ancak gurmeliği hiçbir zaman sadece pahalı yiyecekler tüketen kişi olarak tanımlamamak lazımdır. Çok cüzi bir bedelle alınabilen malzemelerle, lezzet yumağı bir sofra hazırlamak mümkündür.

Gurmelikte temel bazı gıdalar öne çıkar. Peynir, et, balık, şarap, zeytinyağı ve diğerleri… Bu saydığım beş gıda türü tüm Dünya’da en öne çıkan gıdalardır.

Et ve balık sonu olmayan çeşitlilikle ve yapım usulleri ile ve de temel gıdalardan olması sebebiyle ana malzemelerdir. Peynir ki o da temel gıdalardan olup genel ve yöresel olarak sonsuz çeşitliliğe sahip ve hatta tüketilmesi bir kültürdür. Peynirde Fransa, Hollanda örneği gibi öne çıkan ve globalleşmiş çeşitlerin yanı sıra her ülkede yöresel olarak sonu olmayan çeşitler bulunur. İşte burada Türkiye’de de çok fazla peynir çeşidi bulunduğu, yöresel olarak bunun katlanarak çoğaldığı ve ayrıca ülkemizin önemli bir süt ve peynir üreticisi olduğu göz ardı edilemez.

Rokfor, gravyer, füme peynir çeşitleri gibi Dünya’da üretilen çok fazla çeşidin yanı sıra, mesela Ezine koyun beyaz peynirimiz, Kars gravyerimiz, Erzincan tulumumuz, otlu, örgülü ve buraya yazamayacağımız kadar çok geleneksel ve yöresel peynirlerimiz var. Yurdumuzda üretilen beyaz peynir, Dünya’nın hiçbir yerinde buradaki lezzette değildir.

Şarap, yine başta Fransa ile anılmakla birlikte bu gün Dünya’nın birçok yerinde çok önemli şarap üreticisi başka ülkeler de vardır. Bizde eski tekelci zihniyetten ilk kendini kurtaran alkollü içecek olan şarap üretimi çok ileri düzeydedir.  Hatta fiyat/lezzet orantısı ile yurdumuzda satın alınan kalite bir şarabın eşdeğerini örneğin Fransa’da birkaç misli bedelle alabilirsiniz. Şarap bir kültürdür. İçimi, sunumu ve elbette ki üretimi de bir kültürdür.

Zeytinyağını sona bıraktım. Bu başta Akdeniz’in, binyıllarca insana sunduğu bir nimettir. Zeytinyağı; sağlıktır, zeytin de sağlıktır ve yurdumuz çok önemli bir zeytin ve dolayısı ile de zeytinyağı üreticisidir. Yurdumuzda çok büyük işletmelerin yanı sıra butik diyebileceğimiz küçük atölyelerde üretilen ve de çok kaliteli olan zeytinyağları vardır. Zeytinyağı için bir kez daha vurgu yapmakta fayda görüyorum. Zeytinyağı sağlıktır.

Eskiden dedemin sabah bardakla zeytinyağı içtiğini anımsarım. Günümüzde zeytinyağı ve hatta tereyağı için sağlıksız diyen de çoktur. Bu sanırım diğer yağ türlerini üretenlerin yanlış yönlendirmesi olmalı. Bu doğru olsaydı dedelerimiz, atalarımız bu ürünleri bu kadar çok tüketmezlerdi. Sevindirici olan; bir zamandır artık insanların özellikle zeytinyağı mucizesini anlamaları ve sızma gibi türlerin tüketiminin artmasıdır.

Bu yukarda sayılan gıda türleri tüm Dünya’ya mal olmuş, yöresel tatlar ve üretimlerle de zenginleşmiş çeşitler. Bunlar gurmenin temel malzemeleridir.

Şimdi bana çok ters gelen “sözde” gurme söylemlerine. Bakıyorsunuz internet üzerinden gurme gıdaları sattığını iddia eden bir firmanın çeşitleri arasında “suşi” de var. Suşi sevmem, ama karşı da değilim. Bu geleneksel bir gıda türüdür ve başta Japonya olmak üzere Uzakdoğu’nun yöresel tadıdır.

Japon bir gurme kendi kültürü dâhilinde, kendi çeşidine suşiyi elbette alacaktır. Ama Türk bir gurmenin (isterse elbette ki tüketsin) suşi örneğinde olduğu gibi başka ülkelerin yöresel gıdalarını gurme kültürü diye dayatmalarını anlamak zordur.

Bir gurme olarak tam da burada; çiğ köftenin, kebap ve pide türlerinin de bizim gurme kültüründe yer almasının doğal olduğunu vurgulamak istiyorum. Buna monşer kılıklı, gurmeliği sosyeteliğe, çok para ile alınan gıdalara bağlayan, konuşmalarında sıkça yabancı kelimeler (başta Fransızca) kullanmaya özen gösteren kimileri  “çok basit” diyeceklerdir. Bu kadar suşiyi yazdık, o sadece bilinen bir örnek, Rus yemeklerini de yazabilirdik.

Aynı bağlamda düşünerek; şarap bir Dünya ürünüdür. Ama rakı ülkemize has bir üründür ve de Dünya'da eşdeğeri yoktur. Yakın ülkelerde, Yunanistan'da "uzo", Bulgaristan'da "mastika" da o ülkelerin yöresel içkileridir.

Gurme; küresel coğrafyada üretilen, temel gıdalar dışında, kendi yöresel tatlarını da bilendir, sevendir koruyandır. 

Bir başka yazıda sanırım çok az bir bütçe ile hazırlanabilecek birkaç tarif de vermek güzel olacaktır.

Lezzetiniz ve huzurunuz bol olsun…


Bojidar Çipof
15 Aralık 2009