1789 Fransız İhtilâli’nin ardından bütün Avrupa’yı saran milliyetçilik akımı Balkanları da önemli ölçüde etkilemiş ve bu etkilenme şüphesiz en fazla Osmanlı Devleti’ni ilgilendirmiştir. Zira Osmanlı idaresi altında, Balkanlar’da çok sayıda ulus vardı. Burada, ulus tanımının bugünkü ulus kavramı ile özdeş olmadığını ve o dönemde ulus tanımı ile dinsel ama başta etnik unsurların kast edildiğini vurgulayalım.
Fatih Sultan Mehmet, 1453’te İstanbul’u aldığında ilk iş olarak Rum ve Ermeni Patrikhaneleri’ni işlevsel hale getirdi, örneğin boş olan Rum Patriklik makamını doldurttu. Ermeni Patriği’ne verilen “Millet Başı” ünvanının Ermenilerle sınırlı olması neticesinde oluşan tarihsel süreç bu makalenin konusu değildir. Ama Rum Patriği’ne verilen Millet Başı unvanı zaman içinde Osmanlı’nın en çok başını ağrıtan husus olmuştur. Zira Millet Başı sadece dinsel açıdan bir lider değildi. Patrikhanelerin, dinsel olmaktan başka cismani yetkileri de vardı ve bunlar vergi, kadılık yetkileri dışında kalan yargı, evlenme ve nüfus hareketleri ile daha birçok hususu içeriyordu. Rum Milleti dendiğinde sadece Rum ve Yunan unsurlar değil tüm Ortodoks tebaa bu kapsam içindeydi.
Rum Patrikhanesi’nin yetkilerine en çok karşı çıkan etnik topluluk Bulgarlardı. 19. Yüzyıla gelindiğinde Bulgarların açısından iki farklı hareket yan yana ilerlemeye başladı. Bunlardan biri Fransız İhtilali’nin ardından yayılan milliyetçilik akımlarının, Balkanlarda da zuhur etmesi ve Bulgarlar arasında Osmanlı yönetiminden ayrılarak bağımsız bir Bulgaristan kurma düşüncesiydi.
Diğer bir akım ise Osmanlı’dan ayrılmayı düşünmeden, hatta Osmanlı’nın ve de Sultan’ın desteği ile Rum Patrikhanesi’nden ve dolayısı ile Rum Milleti içinde telakki edilmekten kurtulmaktı. Bu bir anlamda dinsel, diğer anlamda da Patrikliğin cismani yetkilerinden kurtulmaktı. Rum despotların topladığı vergiler, Bulgar diline olan baskı -ki bu noktada Bulgar milliyetçiliği ile de paralel bir başka akım da ortaya çıkmıştı- ve bu baskı neticesinde kiliselerde Yunanca ibadet etmeye zorlanma ile Bulgarların okullarda da Yunanca eğitime zorlanmaları başlıca hususlardı. Bulgarlar, Rum Patrikhanesi’nden bağımsız bir kilise çatısı altında idare edilmek isteğindeydiler.
Bir başka husus da Bulgarlar arasında başlayan misyonerlik faaliyetleriydi. Rum Patrikhanesi’ne tepki duyan, varlıklı Bulgar aileler çocuklarını Yunanca eğitim verilen okullara göndermemeye başladılar. En tercih edilen okul ise ünlü misyoner Hamlin’in kurduğu “Robert College” idi. Robert College’de okuyan Bulgar gençleri ve aileleri arasında Patrikhane’ye tepki olarak Protestanlaşma başladı. Vatikan da boş durmuyor ve bir yandan onlar da kendi misyonerlik faaliyetlerini sürdürüyorlardı. Bu dönemde, mezhep değiştirme neticesinde Bulgar Ortodoks Cemaati’nden ayrılan, dolayısı ile de Rum Milleti’nin bir bireyi olma vasfını sırtından atanların sayısı hızla artmaya başladı. Bu ayrışma ise Bulgar dini liderlerini endişelenmeye sevk etmişti. Zira Ortodoks cemaat azalıyordu.
Bir yandan milliyetçilik, diğer yandan Sultan’a bağlı Bulgar kilise önderlerinin faaliyetleri neticesinde, 1870’de “Bulgar Eksarhlığı Fermanı” çıktı ve Bulgarlar, Rum Milleti’nden ayrıldılar.
Bu dinsel mücadeleleri sürdürenler ve milliyetçi akımlar tabiî ki seslerini duyurmak için medyanın gücünü kullandılar. 19. Yüzyıl’da Osmanlı toprakları üzerinde azımsanmayacak sayıda Bulgar Gazetesi çıktı. 1830’dan itibaren İstanbul’daki Bulgarların ticari açıdan da organize oldukları, loncalar kurarak örgütlenmeleri, öte yandan Neofit Bozveli ve İlarion Makariopolski gibi dini liderlerin ise bağımsız bir kilise için başlayan faaliyetleri görülür.
O dönemdeki gazete ve dergi çeşitliliğini burada tam olarak yansıtmak mümkün değil… Bu makalemizde, 19. Yüzyıl’da Osmanlı toprakları üzerinde basılmış çok sayıda Bulgarca gazete ve derginin arasından farklı görüşlerde yayın yapan ya da dönemin çok önemli yayın organı niteliğinde olan 12 gazete ve 1 dergiyi ele alıyoruz. Gazetelerin yayın politikalarından yola çıkarak yukarıda kısa açıklamasını yaptığımız farklı görüşler hakkında da kanaat sahibi olunabilir.
27 Eylül 2010’da, İstanbul Üniversitesi, İletişim Fakültesi tarafından, Rektörlük Merkez Binası’nda, İstanbul’da; Osmanlı döneminde yabancı dillerde basılmış gazete ve dergiler sergilendi ve “Çok Dilli İletişimin Merkezi: İstanbul, Paneli ve Sergisi” düzenlendi.
Bu serginin üçte birini arşivimizde bulunan ya da tarafımızca Bulgaristan’dan temin edilen Bulgarca gazete ve dergiler teşkil etti. Sergi dolayısı ile yaptığımız çalışmaları ve diyaları bu makalemizde paylaşıyoruz. Kaynakların çokluğu nedeniyle makalemizde dipnot uygulaması yapamadık.
Alfabetik Sıralamayla 19. Y.Y. Osmanlı Dönemi Bulgar Basını Örnekler
Bılgariya (Bulgaristan) 28x40cm
İlk
döneminde haftalık bir gazete olarak çıkmış ancak belli zamanlarda
ekler bastırarak yayın hayatını sürdürmüştür. 1861’in sonbaharından
1862’nin ilkbaharına kadar Hristo Vaklidov’un sponsorluğunda ve
Tsankov’un redaktörlüğünde çıkartılırken “Bulgar” adını ilk
taşıyan bir gazete olması ve sık sık Fener Rum Patrikhanesi’ne karşı
tutum gösteren yazılar yazması bir dönemde Katolik olmayan Bulgarlar
arasında da popüler olmasına neden olmuştur. Bir yazısında Fener Rum
Patrikhanesi’ne karşı tutumunu şu sözlerle ortaya koyar: “…Rumlar çobansız bir sürü bulmuşlar, sütünü sağıyorlar ama beslemiyorlar…” Bu
ve daha çok sayıdaki Rum Patrikhanesi’ne karşı tepkisel yazılar, tabi
ki o tarihte var olan Patrikhane karşıtlığı açısından heyecan vericiydi.
Ancak gazetenin misyonunun, Ortodoks Bulgarları Patrikhane baskısından
kurtarmaktan çok Katolik Bulgar sayısını artırmaya yönelik olmasından
ötürü, o dönemde Patrikhane’den ayrılmak isteyen “Dini Bağımsızlık”
yanlıları tarafından hoş gözle bakılmayan bir müessese konumundaydı ve
Latince ve Fransızcayı önermekteydi.
Ayrıca
Papa ve Papalığın önemi üzerinde çok duruyor, Bulgarların Roma ile çok
eskilere dayanan tarihsel bağlarından söz eden makaleler neşrediyordu.
Katolikliği seçmenin, Bulgar halkı için Fener Rum Patrikhanesi’nin ezici
ve eritici etkisinden kurtulmanın biricik yolunun olduğunu savunan ve
Roma Kilisesi’yle birleşmenin açık propagandasını yapan bir gazeteydi.
25 Mart 1863’te yayınına son vermiştir.
Çitalişte (Okuma Yurdu Dergisi) 28x40cm
İstanbul’daki
Bulgar Okuma Yurdu’nun yayın organı olarak iki haftada bir
yayınlanmaktaydı. Kurucusu Marko Balabanov’dur. 1870–1875 arasında
dergide, Lazar Yovçev, Todor İkonomov, Petko Slaveykov, Stefan Bobçev ve
Dragan Tsankov gibi ünlü Bulgar aydınları redaktörlük yapmış
sorumlu yayın işleri müdürlüğünü ise Pravo Gazetesi’nde de yöneticilik
yapmış olan İvan Naydenov yapmıştır. Kendi matbaası olmayıp farklı
matbaalarda basılmaktaydı. 1875–1876 yıllarındaki Bulgar isyanlarından
ötürü yayınlanması durdurulmuştur. Derginin misyonu aydınlanmacı ve
eğitimci bir çizgideydi. Yayın hayatına başlarken verdiği ilânlarda
şöyle bir deklarasyon vardı: “Sevgili memleketlerinin kritik bir
durumda bulunduğunu öne süren bir takım ateşli vatanseverler “silah,
silah” diye ateşli naralar atıyorlar. Oysaki “Kitap, kitap” diye
haykırmaları da gerekir ki aydınlanma yolunda ilerlensin.”
Çitalişte Dergisi, Bulgarların (kendi bakış açısından) ulusal bilincini uyandırırmış ve kamuoyu oluşturmuştur. “Slav Birlikteliği Hakkında”, “Slavlar ve Bulgarlar Hakkında”, “Slav ve Balkan Halkları Hakkında” başlıklı makaleleri yankı yapmış ve Slavlık bilincini aşılamakta başarılı olmuştur. O günlerin popüler deyimiyle “Evrimci ve Aydınlanmacı”
çizgisini korumuş ve ileride oluşacak Bulgar İsyanı açısından başarılı
olmuştur. O dönem için 1700 abonesi vardır ki bu önemli bir sayıdır.
Bulgar aydını Bobçev’e göre; Çitalişte Dergisi yeterince okura veya
aboneye sahipti ama devrin çalkantılı durumu çerçevesinde dağıtım
hizmetlerinin düzensizliği ve derginin abonelere zamanında ulaşmaması
sebebiyle yayın hayatını bitirmek zorunda kalmıştır.
Gayda (Gayda) 28x40cm
15
Haziran 1863’te yayın hayatına başladığında, ilk kez, mizah ve hicvin
süreli yayıncılıkta kullanılmasına bir örnek olmuştur. Petko Slaveykov
redaktörlüğünde çıkarılmaya başlanan gazetenin alt başlığı şöyleydi: “Bulgarları sarsarak kendine getirmeyi amaçlayan eleştiri gazetesi”
Daha önce Bükreş’te “Smesna Kitka” (Karma Demet)
başlıklı derlemeyi çıkaran ve bu arada birçok kitabını da Bulgar
okurlarla buluşturan tanınmış yazar Petko Slaveykov, Gayda ile o
yıllarda İstanbul’daki Bulgar gazeteciliğine yön veren kişi
konumundadır. Slaveykov, mizahı gazeteciliğin silahı olarak kullanarak,
onu acımasızca Rum Patrikhanesi’nin papazlarına ve Bulgar tüccarlarına (Çorbacılara) karşı yöneltir.
“Balkapanı Lortları”
nitelemesi yaptığı kişiler, kalburüstü Bulgar tüccar ve çorbacıları ve
Bulgarlar arasında Katolik propagandası yapanlardır. Eleştiri
çizgisinden dolayı kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya kalınca, 17
Nisan 1865’ten itibaren gazetenin alt başlığını “Bilim ve Eğlence Gazetesi” olarak değiştirir. Ama bu 24 Nisan 1865’te yayınının durdurulmasını engellemez. Tekrar izin alır ve bu kez de “Bilim ve Sohbet Gazetesi” diye deklare edilir. Bir başka örneği olmadığından ötürü, Gayda Gazetesi Bulgar basın tarihinde benzersiz bir örnektir.
“The Levant Times” başlığı ile İngilizce ve Fransızca olarak çıkmakta iken, 12 Ocak 1874’te önce Dragan Tsankov, daha sonra da Petko Sandov redaktörlüğünde Bulgarca olarak yayınlanmaya başlanmıştır.
31 Ağustos 1874’te ise “İztoçno Vreme” adını alarak bir Bulgar gazetesi olarak yayın hayatındaki yerini aldı. Gazete, zengin içerikli ve düzeyli yazılarla dikkati çekmekteydi. Tabi ki bunda kökeninin, The Levant Times gibi Osmanlı dönemi İstanbul’da basılan önemli bir gazeteden gelmesi önemli bir faktördü.
Bulgarların çoğunluk olduğu bölgelerde Bulgarcanın resmi dil olarak kabul edilmesi, Bulgar gençlerinin de askere alınması ile Rumlar gibi askeri ve sivil görevlere getirilmeleri yönünde lobi çalışmaları yapıyordu.
Bulgar redaktör ve personel tarafından yönetilmesine karşın gerçekte sahibi İngiliz asıllı “L.Hanley” idi. Hanley’in sırtını İngiltere Konsolosluğu’na dayamış olması bu gazetenin eleştirel açıdan daha rahat hareket etmesini sağlamıştır. Bu husus ile ilgili olarak Katolik ve Protestan misyonerliğinin o tarihlerde Bulgarlar arasında çok yaygın olduğuna kısaca dikkat çekmek gerekiyor ki bu İngiliz sermayesinin ve politik desteğini vurgulayalım. Mesela, Britanya Büyükelçisi Elliot, 10 Eylül 1874 tarihli bir raporunda şöyle yazar: “Bulgarca nüshanın çıkış iznini, Babıâli’nin bütün isteksizliğine rağmen ben aldım ve Mr. Hanley bu işe girişti.” İztoçno Vreme Gazetesi’nin son sayısı 16 Temmuz 1877’de çıkmıştır.
İztoçno Vreme (Doğu Zamanı) 28x40cm
“The Levant Times” başlığı ile İngilizce ve Fransızca olarak çıkmakta iken, 12 Ocak 1874’te önce Dragan Tsankov, daha sonra da Petko Sandov redaktörlüğünde Bulgarca olarak yayınlanmaya başlanmıştır.
31 Ağustos 1874’te ise “İztoçno Vreme” adını alarak bir Bulgar gazetesi olarak yayın hayatındaki yerini aldı. Gazete, zengin içerikli ve düzeyli yazılarla dikkati çekmekteydi. Tabi ki bunda kökeninin, The Levant Times gibi Osmanlı dönemi İstanbul’da basılan önemli bir gazeteden gelmesi önemli bir faktördü.
Bulgarların çoğunluk olduğu bölgelerde Bulgarcanın resmi dil olarak kabul edilmesi, Bulgar gençlerinin de askere alınması ile Rumlar gibi askeri ve sivil görevlere getirilmeleri yönünde lobi çalışmaları yapıyordu.
Bulgar redaktör ve personel tarafından yönetilmesine karşın gerçekte sahibi İngiliz asıllı “L.Hanley” idi. Hanley’in sırtını İngiltere Konsolosluğu’na dayamış olması bu gazetenin eleştirel açıdan daha rahat hareket etmesini sağlamıştır. Bu husus ile ilgili olarak Katolik ve Protestan misyonerliğinin o tarihlerde Bulgarlar arasında çok yaygın olduğuna kısaca dikkat çekmek gerekiyor ki bu İngiliz sermayesinin ve politik desteğini vurgulayalım. Mesela, Britanya Büyükelçisi Elliot, 10 Eylül 1874 tarihli bir raporunda şöyle yazar: “Bulgarca nüshanın çıkış iznini, Babıâli’nin bütün isteksizliğine rağmen ben aldım ve Mr. Hanley bu işe girişti.” İztoçno Vreme Gazetesi’nin son sayısı 16 Temmuz 1877’de çıkmıştır.
Makedoniya (Makedonya) 33×48 cm
“Gayda”nın
da redaktörü olan Petko Slaveykov tarafından 3 Aralık 1866’da yayın
hayatına başlamıştır. Deneyimli bir gazeteci olan Slaveykov,
Makedoniya’yı halk için çıkardığını ve onu Bulgarlarla ilgili tüm
fikirlerin tribünü haline getirmek istediğini deklare ederek yayın
hayatına başladı. Bulgarların çözüme kavuşturmak için mücadele ettikleri
bağımsız bir kilisenin kurulması ve Fener Rum Patrikliği’nden ayrılmayı
destekledi 25 Temmuz 1872’ye kadar yayın hayatında kalmıştır.
Napredık (İlerleme) 28x40cm
5 Temmuz 1874’de, Pravo Gazetesi’nin devamı niteliğinde ve sayılarını devam ettirerek ‘’Halk, Politika ve Edebiyat Haberleri Gazetesi’’
alt başlıklı haftalık bir gazete olarak İvan Naydenov redaktörlüğünde
çıkmaya başlamış ve ilk sayısında şu deklarasyonda bulunmuştur: “Yeni
gazetemizde yeni programa gerek yok! Aynı tarafsızlık ve açıklılıkla ve
halk için önem taşıyan sorunları burada da yansıtacağız.”
Naydenov’un
Eksarhlık ile organik bağ içinde olması, çoğu çevrelerce Bulgar
Eksarhlığı’nın resmi yayın organı olarak kabul edilmesine yol açmıştır.
27 Temmuz 1874’te bir makale yüzünden yayını durdurulmuştur. Makalede,
yazar Svetoslav Milarov, kaleme aldığı “İstanbul’un Düşüşü”
adlı bir dramada Fatih Sultan Mehmet ejderhaolarak nitelendirilmişti.
Galeyana gelen halk tarafından matbaası kırılıp döküldü ve redaktör İvan
Naydenov 17 gün hapiste kaldı.
Özellikle
1876’dan sonra daha muhalif ve sert bir tutum takınmıştır. Ayaklanmalar
için yerel ağa ve paşaların da suçu ve sorumlulukları olduğunu
vurgulamaya başlamıştı. Bulgar gençlerin de askere alınmaları
kampanyasını başlatınca Babıâli tarafından yayını ikinci kez durduruldu,
12 Haziran 1877’de Osmanlı-Rus Savaşı’nın ilânından iki ay sonra ise
tamamen kapatıldı.
Pravo (Hak) 28x40cm
“Halkçı, Politika ve Edebiyat Haberleri Gazetesi”
alt başlığıyla, Kuruçeşme Yüksek Yunan Okulu’nu tamamladıktan sonra
öğretmenlik ve birçok yerde gazetecilik yapan İvan Naydenov (1834–1910) redaktörlüğünde 4 Mart 1869’dan, 20 Aralık 1873’e kadar yayın hayatını sürdürmüştür.
Naydenov, Bulgar Eksarhlığı’nın kuruluşundan sonra kurumu Babıâli’de “Kapı Kâhyası” olarak temsil eder. Gazete misyonunu şöyle deklare etmiştir: “Bulgar Halkı’nın ihtiyaçlarına ve cemaatin toplumsal yararına ve ilerlemesine yardımcı olmak.”
Pravo’nun
gündeminden hiç düşürmediği ilk husus; Fener Rum Patrikhanesi ile olan
sorunlar ile bağımsız bir kilise oluşturulması idealidir. Bulgar
Eksarhlığı’nın kurulmasından sonra (1870) da Eksarhlığın
organizasyonu ve yapılandırılması için öneriler üretmiştir. Zamanla bu
gazete, Patrikhane karşıtı tutucu üst düzey ruhban sınıfının yayın
organı haline dönüşür. Ekonomik konulara ise pek değinmemiştir.
Bulgar
Dili’ne özel bir önem vermekte ve halk arasında pek dikkate alınmayan
yazım kurallarını aşılamaya gayret sarf etmektedir. Devrimci eylemleri
destekleyen Bükreş’teki Bulgarca gazeteleri ise şiddetle
eleştirmektedir. Bulgarların arasında Patrikhane karşıtlarının sadece
kilise bağımsızlığına odaklanmasın karşın, Osmanlı karşıtlarının isyan
hazırlıklarına odaklanması ayrışmaya nedendi. Bunun en somut örneğini bu
gazetede görmek mümkündür.
Pravo
Gazetesi; Sultanın şefkatini minnetle karşılayan ve Osmanlı sınırları
içinde kültürel otonomiden ve kilise bağımsızlığından öte talepleri
olmayan kesimin sempati duyduğu ve okuduğu bir gazetedir.
1000
civarında abonesi vardı ve dağıtımı da gayet iyi organize edilmişti.
Dönemin sivrilen değeri olan kilise bağımsızlığının yanı sıra
Osmanlı’dan ayrışma yanlılarının çoğalması sonucunda dönemin genel (Bulgar)
ideasına ayak uyduramamış ve 20 Aralık 1873’te kapanmıştır. Osmanlı’ya
karşı Bulgar bağımsızlık hareketinin önder ismi Hristo Botev için bir
makalesinde çıkan şu ifadeden ötürü çok tepki almıştır: “Bu adam (Botev) Ramazan’da Türk köyünde oruç tutar, Bulgar köyüne gider orada da domuz eti yer.”
Sıvetnik (Rehber) 28x40cm
25
Mart 1863’de yayınlanmaya başladı. Sıvetnik Gazetesi’nin çıkarılması
için hazırlıkların daha önceden başladığı, 1862’de Kiro Hacıpetrov adına
alınan izinden anlaşılmaktadır. Aynı gün Bılgariya Gazetesi’nin yayın
hayatının durması ise ilginç bir rastlantıdır, İstanbul Gazetesi de 3 ay
önce yayınına son vermiştir. Alt başlığı “Bulgar Halk Gazetesi”
olan Sıvetnik, haftalık ve büyük boyutta 4 sayfa olarak çıkmıştır.
Toplam 41 sayı çıkmış ve son sayısı 9 Ocak 1865’te yayınlanmıştır.
Aslında,
Sıvetnik’in Fener Rum Patrikhanesi’nden ayrılarak bağımsız bir kilise
kurmak mücadelesini sürdüren İstanbul Bulgar Cemaati’nin ayın
organıdır. Cemaatin ileri gelenlerinde oluşan (Çorbacılar)
Karaminkov, Slavoviç, M.Paşov ve Stefanov’dan oluşan bir kurul
tarafından yönetilmekteydi. Bu kurul redaktörlük görevini ilk olarak
Atina ve Moskova’da felsefe okuyan Nikola Mihaylovski’ye verdi. Daha
sonra gazetenin başına Todor Burmov geçti.
Gazete;
ılımlı, aşırılıktan kaçınan bir program izleyeceğini deklare etmekte ve
Osmanlı’ya bağlılık duygularını vurgulamaktaydı. “Sultanın yasal tebaası için yaptığı iyilikleri Bulgaristan’da anlatmak ve yaygınlaştırmak.” gibi
bir amacı vardı. Gazetenin amaçları arasında; kilise gerçekleri,
gençlerin eğitim yoluyla yetişmeleri, ekonomide sağlam ve pratik
bilgilerin yaygınlaştırılması, sanat, tarım, ticaret konularında
okurların aydınlatılması da bulunur. Dış politika haberlerine gelince,
İmparatorluğun çıkarlarıyla örtüşmeyenlere yer verilmiyordu. Bu
makalemizdeki farklı görüşlerdeki gazetelerde şu ortak nokta
gözlemlenebilir. Fener Rum Patrikhanesi karşıtı ve bağımsız bir kilise
için faaliyet gösterip, Osmanlı’ya karşı isyan amacı gütmeyen cemaat
mensupları ve bu görüşteki gazeteler; bağımsız bir kilise için sonucu
ancak Sultan’ın sağlayabileceğine inanmışlardı ve Sultan’a bağlıydılar.
Bu da örneğin, Hristo Botev gibi aşırı Osmanlı karşıtı ve isyan
hazırlıkları içinde olanlarla çatışmalarına neden olmaktaydı. Katolik ve
Protestan misyonerlerinin ise Patrikhane karşıtı Bulgarları kendi
mezheplerine geçirmek için bir yandan faaliyette oldukları da göz önüne
alınırsa ortada kaç farklı görüş ya da fraksiyon olduğu anlaşılabilir.
Tsarigrad (İstanbul) 28x40cm
Osmanlı-Rus Savaşı (1877–1878) yıllarında İstanbul’da Bulgarca çıkmaya başlayan ve haklarında pek bilgiye sahip olmadığımız iki süreli yayından biri olan “Tsarigrad”ın redaktörü ve sahibi bir öğretmen olan ve daha önce “İztoçno Vreme”de
yazılar yazan Vladimir Maçukovski’dir. Bu gazetenin haber ağırlıklı
bir gazete olacağını ve haftada 3 defa çıkacağını deklare edilmişti.
Fakat genelde yabancı gazetelerden alıntılarıyla sayfalarını dolduran “Tsarigrad”
24.sayısından sonra durdurulmuştur. Bu gazeteyi, Osmanlı dönemi
İstanbul’da basılan Bulgarca gazetelerin en önemlisi konumundaki “Tsarigradski Vestnik” ile karıştırmamak gerekir.
Tsarigradski Vestnik (İstanbul Gazetesi)
Tsarigradski Vestnik için Bulgar kaynaklarında “Bulgar gazetecilik tarihindeki önemli bir olaydır.”
nitelemesi yapılır. Bu gazetenin kurucusu ve ilk redaktörü İvan
Bogorov’dur ama aslında Bulgar Kilisesi’nin yayın organı, Rum
Patrikhanesi ile sürdürülen “Kilise Bağımsızlığı Mücadelesi”nin sesidir
denir. Finansmanı zaten kilise tarafından karşılanmış ve Fener’deki
Demir Kilise’nin hemen karşısında bulunan “Metoh” binasının alt
katında faaliyete başlamış ve sonuna kadar da bu kilise mülkünde
faaliyetini sürdürmüştür. Bu matbaanın kalıntıları halen Metoh binasının
altındadır. Fakat yol asfaltının birçok defa üst üste atılması
sebebiyle bu bölümün kapısı artık kapanmıştır ve içeriye
girilememektedir. Yoldan eğilerek bakıldığında matbaanın kalıntıları
görülmektedir.
Bazı önemsiz duraklamalarla 01 Ocak 1848’den 24 Aralık 1862’ye kadar yayınlanmıştır. Ve o tarihler için bu büyük bir başarıdır. Genelde 28×40 ebatlarında basılmış olan bu gazete, süreç içinde farklı ölçülerde de basılmış olduğundan konu başlığında ölçülerini yazmadık.
(Y.N. Bu gazetenin Bulgar arşivlerinde bulunan/bulunmuş tüm nüshalarının gerçek ölçülerindeki diyaları, şahsi arşivimde bulunmaktadır.)
Bazı önemsiz duraklamalarla 01 Ocak 1848’den 24 Aralık 1862’ye kadar yayınlanmıştır. Ve o tarihler için bu büyük bir başarıdır. Genelde 28×40 ebatlarında basılmış olan bu gazete, süreç içinde farklı ölçülerde de basılmış olduğundan konu başlığında ölçülerini yazmadık.
(Y.N. Bu gazetenin Bulgar arşivlerinde bulunan/bulunmuş tüm nüshalarının gerçek ölçülerindeki diyaları, şahsi arşivimde bulunmaktadır.)
Turtsiya (Türkiye) 28x40cm
Bebek Fransız Koleji mezunu ve “Bulgar Basını Sansür Komitesi”nde uzun süre görev yapan bir Osmanlı bürokratı olan Nikola Genoviç’in (1835–1912) editörlüğünde ve “Bulgar Çıkarlarını Gözeten Gazete” alt başlığını kullanarak 25 Temmuz 1864’te yayın hayatına başlamıştır.
Bu
gazete, Resmi Osmanlı politikasını yaydığından sıkça diğer Bulgar
gazeteleriyle polemiğe girmekteydi. Özellikle Gayda ve Makedoniya
gazetelerine her fırsatta saldırmakta, devrimden yana olan yayınlarını
eleştirmekte ve okurlarının büyük bir kısmı tarafından Bulgar
çıkarlarını kollayan değil, doğrudan Osmanlı’nın resmi yayın organı
olarak algılanmaktaydı.
Gerçekte
bu gazetenin Petko Slaveykov tarafından tasarlandığı ve gerekli iznin
onun adına alındığı biliniyor. Ancak Gayda editörünün maddi
hazırlıksızlığından dolayı yayınlanmasını, ‘’Bulgarlar arasında ilk ve son Turcofil’’olarak
tanımlanan Nikola Naçoviç başlatmıştır. Gayda durdurulunca 6 ay kadar
redaktörlük görevini Slaveykov, daha sonra Todor İkonomov üstlendi.
Bulgar devriminin ya da hazırlanmakta olan Bulgar İsyanı’nın fikirlerini
dışlayarak şu fikri savunmaktaydı: “Aynı babanın, yani “Sultan”ın, çocuklarıyız ve aramızdaki kardeşliği ve birlikte yaşamayı öneriyoruz.”
Patrikhane’den
bağımsız bir Bulgar Kilisesi kurulmasını savunmakta, Bulgar eğitimi ve
aydınlanması sorunlarına sayfalarında önemli yer ayırmaktaydı. Mithat
Paşanın karma okullar tasarısını da başlarda destekliyordu. Konservatif
bir liberalizmden yana idi ve ekonomi, Bulgar sanayi ve ticaretin
gelişmesini de istemekteydi.
Hristo Botev bu gazete için “Paçavra ve bir ispiyon ve Osmanlı’nın yayın organı.” nitelemesi yapmıştır. Redaktör Nikola Genoviç ise “Turtsiya”nın
hükümet gazetesi olduğu yönündeki iddiaları kesinlikle reddederek,
sadece posta vergisi ödememe ayrıcalığı olduğunu belirtmişti. Ancak
ileride sürekli kendisini ve gazetesini savunma gereği duyan Nikola
Naçoviç’in Osmanlı’dan sayı başına 1000 kuruş destek aldığı kanıtlandı.
Bir başka paragrafta da belirttiğimiz gibi Bir yandan Fener Rum
Patrikhanesi ile mücadele ve Patrikhane’den bağımsız bir kilise
yanlıları, öte yandan ise Osmanlı’ya karşı ayrılıkçı ve Bağımsız bir
Bulgaristan idealinde olanların çatışmaları süregelmekteydi.
Patrikhane’den bağımsız bir kilise yandaşları, bunun ancak Sultan’ın
iradesi ile mümkün olabileceğini düşünmekteydiler ve bağımsız bir kilise
dışında beklentileri yoktu. 1873’te bu gazetenin misyonunun tamamladığı
düşünülerek yayını durdurulmuştur.
Vek (Yüzyıl) Daha sonra XIX Vek (19.Yüzyıl) 28x40cm
12 Ocak 1874’te Marko Balabanov (1837–1921) ve Hristo Stoyanov’un redaktörlüğünde yayın hayatına başlarken gazetede şu ifadeler yer aldı: ‘’Bu gazete bağımsız bir politika gazetesi olacak ve her zaman toplumumuzda var olan fikirleri açıkça yansıtacaktır.” İlk
aylarında, bir yandan Yunanlıların kilise konularına karışmamaları
gerektiğini savunan, öte yandan Patrikhane ile olan ihtilaflardan
yararlanarak Bulgar Cemaati mensupları arasında hızla yayılan misyoner
faaliyetlerine (Katolikleştirme ve Protestanlaştırma) de karşı çıkan bir tutum sergilemiştir.
Bu gazetenin yazıları genel olarak Bulgar milliyetçiliğini yükseltmeye/aşılamaya yönelik olarak sürdürülmüş, 1875’teki “Hersek Ayaklanması”nın
ardından bu çalışmalarını aşırı derecede radikalleşerek devam
ettirmiştir.Bulgarların arasında Osmanlı’ya karşıayaklanma seslerinin
yükseldiği bir dönemde sık sık Eksarhlığın Tırnova’ya ya da başka bir
Bulgar şehrine taşınması için ve Bulgar Halkı’nın ağır yaşam koşulları
ile uğradığı haksızlık ve çektiği eziyetleri hakkındaki yazılar bu
gazetede yer almıştır.
Bir
yandan Bulgarların kültür ve eğitim sorunlarına yer verirken öte yandan
Batı Edebiyatı’nın örneklerine de yer ayırarak cemaat arasındaki kültür
düzeyinin artmasını da hedeflemiştir. Sayfalarında, Chateaubriand,
Lamartine, Moliere, Sand gibi yazarların yapıtlarını sık sık bulmak
mümkün iken, Atanas Uzunov, Mihaylovski, Rayko Jinzifov, gibi Bulgar
yazarlarının yazılarına ve şiirlerine de geniş yer ayrılmaktaydı.
Vek
Gazetesi’nde, Osmanlı müesseselerinde çalışan çok sayıda Rumlar gibi
Bulgar memurların da alınmasını/çoğaltılmasını sağlamak için de yazılar
yazılmakta, Bulgarların çoğunlukta olduğu yerlerde ise resmi ibadet dili
olan Yunanca yerine Bulgarcanın kabul edilmesine yönelik öneriler
yapılmaktaydı. Ancak gazete bir yandan da Batı yanlılığını sergileyerek
çelişki yaratmıştır.
Bulgar
halkının ekonomik durumu ve basın özgürlüğü üzerine yazdığı yazılar
nedeniyle, 10 Ocak 1876’da yayınlanması durduruldu. Hemen adında
değişiklik yapıldı ve yeni bir yayın izni alınarak, “XIX. Vek” (19.Yüzyıl) olarak (7 Şubat 1876) tekrar yayınlanmaya başladı. Fakat bu kez yazılarının eleştirel dozunu yükseltti ve gazetede Bulgarların “Nisan Ayaklanması”na yanlı ve yandaş olan yazılar çıkmaya başlandı. Bunun üzerine, 8 Mayıs 1876’da basılması tamamen yasaklanmıştır.
Vremya (Zaman) 28x40cm
Misyonu;
kilise sorununun çözümlenmesinde katkı sağlamaya yönelik olarak lanse
edildi. 7 Ağustos 1865’te yayın hayatına başlarken ilk amacını, “Bulgar Ortodoks Kilisesi’ni her türlü saldırı ve baskıdan korumak/kurtarmak.” şeklinde deklare ederek ve hiçbir partinin organı olmayacağını da vurgulayarak, Todor Burmov redaktörlüğünde haftalık olarak yayın hayatına başlamıştır.
İç
ve dış politik haberleri yorum katmadan tarafsız bir yaklaşımla
aktaracağını da ilk sayısında deklare eden Vremya Gazetesi, kilise
konusunda da deklare ettiği bu ılımlı çizgisine tamamıyla bağlı kaldı
Fener Rum Patrikhanesi’yle ilişkilerin koparılmasından yana olmayan,
hatta bu kurumla birliktelik içinde olunmasını öneren yazılara da
sürekli yer verdi. Buna rağmen Rum Patrikhanesi’ni bazı yazılarında
eleştirdi. Genel olarak sabır ve kilise sorununun çözümlenmesini itidal
ile beklemek gerektiğinden yana bir yayın politikası sürdürmüştür.
Vremya
Gazetesi, bağımsız bir Bulgar Kilisesi’ne sahip olunamadığı için ya da
buna tepki olarak Katolikliğe yönelen Bulgarlar için ise sert ve sivri
bir dil kullanmıştır. Evrimci ve aydınlanmacı bir gazete örneği
sergilemekte, sayfalarında halk eğitimi ile okulların sorunları hakkında
birçok yazı yayınlanmıştır. Mithat Paşa’nın karma Türk-Bulgar okulları
açılması tasarısına ise kararlı bir biçimde karşı gelmiştir. Bu planı,
Bulgar çıkarlarına aykırı olarak değerlendirerek eleştirmiş ve
reddetmiştir.
Osmanlı’ya
itaatkâr bir tutum içinde olmaya özen göstermesi; o dönemde ortaya
çıkan aşırı Bulgar milliyetçiliği, buna bağlı olarak kilisenin
Patrikhane’den ayrılması ve bağımsız bir Bulgaristan ideali gibi
fikirler içindeki Bulgarlarca sempati ile karşılanmamış, 43 ayrı noktaya
ulaştırılmasına rağmen giderlerini karşılamakta zorlandığından 1867’de
yayın hayatına son vermiştir.