30 Mart 2010 Salı

BARTHOLOMEOS NASIL PATRİK OLDU VE BU GÜN NE İSTENİYOR


Bu çalışmamızda; çok kısa bir süre önce Amerikan CBS Televizyonu’nda “Kendimi Türkiye’de çarmıha gerilmiş hissediyorum” diyebilen, oysa Batı Trakya Türkleri ile kıyaslandığında ortalama bir Türk vatandaşından kat kat öte ayrıcalıklar edinen, VIP salonlarında ağırlanan, Rum Patriği Barholomeos’un nasıl patrik olduğunu ve Patrik seçimi ve töreni esnasında neler yaşandığını irdeleyeceğim.  Ayrıca şu anda gündemde olan ANAYASA açısından da konunun nasıl aykırılık içerdiği de yazının sonunda ortaya konmuştur.

1991’de Bartholomeos'un Patrik Seçilmesi

Patrik Dimitrios'un ölümünden sonra, yeni bir patriğin seçilebilmesi için İstanbul Valiliği'ne aşağıdaki şu 15 kişilik aday listesi verildi:

1-Dimitri Arhondoni
2- Dimitri Kara
3-İliya Neranevli
4-Kostandinos Harisiyadi
5-Panayot Vasil Havyarcıoğlu
6-Tano Papas
7-Yanaki Atanasiyadis
8- Simo Aleksandiros
9-Evangelos Galanis
10-Dimitri Peremetidis
11-Simeon Amariliya
12-Hrisostomas Emilyanos Konstantinidis
13-Dimitri Savaiyadis
14-Manuel Yeramisos Konstantinidis
15-Yani Pazaridis

Bu aslında temayüllerle bağdaşmayan bir durumdu. Çünkü Cumhuriyet tarihi süresince, (Athenagoras hariç) boşalan makama daima üç aday gösterilir ve Valilik onayına sunulurdu. Bu kadar çok kişinin, patrik adayı gösterilmesi üzerine, İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu bir gazeteye şunları söyledi: Biz millet olarak, Selçuklulardan, Osmanlılardan bu yana daima insanların inançlarına saygı göstermiş, hudutlarımız içerisinde yaşayan insanlara din ve vicdan hürriyeti tanımışızdır. Bu millet, bunu asırlardır yapmıştır. Patrikhane'nin bildirdiği 15 kişilik listeden hiç kimsenin ismini çizmedik. Bu nedenle (bazı metropolitler sakıncalıdır) da demedik. Bu adayların arasından patrik tespiti için listeyi aynen Patrikhane'ye gönderdik. Sen Sinod Meclisi kendi patriğini seçmelidir. Tayin yöntemine gitmiyoruz.”  [1]

Aslında bu listede bazı sakıncalı isimler olmasına karşı liste onaylanmıştı. [2] Çünkü o güne kadar yapılan uygulamalarda; Sen Sinod Meclisi üç adayın adını Valiliğe vermekteydi. Sen Sinod Meclisi'nin tümünün aday listesinde yer alması alışılmadık bir uygulama oldu. Valilik; bu adayları incelerken başta güvenirlik olmak üzere gerekli vasıflara sahip olup olmadıklarını dikkate alıyordu. Ayrıca adayın Türk vatandaşı olması ve patrik olmak için gereken dini rütbeye de sahip olması aranan şarttı. Bu incelemelerden sonra Valilik isterse -ki bunda daima güvenirlik faktörü esas alınmaktadır- bazı adayları listeden çıkarma hakkına da sahipti. Sen Sinod Meclisi de teamüle göre. Listenin son şeklini aldıktan sonra üç gün içinde bir adayı seçmekle yükümlü bulunmaktadır. [3]

İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu yapmış olduğu basın toplantısında aday olan 15 metropolit için sadece Türk vatandaşı olmaları ve Türkiye'de daimi ikamet etme şartı arandığını bildirdi.[4] Bu seferki uygulamada güvenlik faktörünün pek fazla incelenmemiş olduğu ve listedeki sakıncalı isimlerin ayıklanmamış olduğu basında çıkan haberlerden anlaşıldı!

Patrik Dimitrios'un ölümünün ardından, Yunanistan'ın ve Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush'un, Amerika'da yaşayan, tescilli Türk düşmanı Kuzey ve Güney Amerika Rum Başpiskoposu Yakovos'u da patrik seçtirmek için bir takım çabalar gözüktü. Bu kişinin, New York Times Gazetesi'nde yayınlanan ve Türk düşmanlığını gözler önüne seren, 16 Nisan 1966 tarihli bildirisi hala akıllardaydı. 1959 yılında, Rum Patriği Athenagoras'ın atamasıyla Kuzey ve Güney Amerika Başpiskoposu olan ve Türk düşmanı olduğu için Türkiye'ye girişi yasaklanmış olan Yakovos'u; Cumhurbaşkanı Turgut Özal bir Amerika gezisi sırasında affederek, Türkiye'ye girişine tekrar izin vermişti.  Yakovos'un adının A.B.D Başkanı’nın da desteğiyle ortaya patrik adayı olarak atılması bir kargaşa yarattı. Konunun uzmanlarından, Fahir Armaoğlu Tercüman Gazetesi'ndeki Yorum kösesinde bu konuya şöyle bir görüş getirdi: 

... Esasına bakılırsa “Yakovas meselesi” Özal'ın eseridir (...) Başkan Bush'a kızmamak gerekir. Bush yeşil ışığı Özal'dan almıştır ve Özal gitmeden önce, bu politikasını da gerçekleştirerek, Yunanistan'ın ve Amerika'daki Yunan lobisinin hoşnutluğunu sağlamak istemektedir (...) Patrikhane, Türkiye'nin sırtına saplanmış bir bıçaktır. Patrik seçimine Yunanistan'ın ve Amerika'nın burnunu sokarak meseleyi milletlerarası hale getirmeleri, Patrikhane'nin Türkiye için ne menem bir dert olduğunu göstermiştir ...”  [5]

Yakovos ve Özal'ın görüşmeleri ve verilen tavizler ile ilgili olarak, Hüsamettin Cindoruk çok daha önceleri Hükümet tuzağa düşmüştür.”demiştir.[6]  Aslında Yakovos'un adaylığı T.C vatandaşlığından atılmış olduğu ve Türkiye'de ikamet etmediği için uygun değildi.[7] Fakat Dimitrios’dan önceki Patrik Athenagoras'un da 1948'de, A.B.D vatandaşı olarak ve Başkan Truman'ın özel uçağı ile geldiği ve Türkiye'ye geldiği gün, uçağın kapısından henüz inerken kendisine T.C. pasaportunun verilmiş olduğu da unutulmamalıdır. O zaman da aynı kanunlar ve yönetmelikler geçerli idi. Athenagoras da Yakovos gibi daha önceleri Türkiye'de bulunmuş, Heybeliada Rum Ruhban Okulu'nda okumuş ve Türkiye'nin hayrına çalışmadığı da biliniyordu. Fakat buna rağmen politik yollar kullanılarak patrik olmuştu. 

Bu nedenle; Athenagoras'a yapılan uygulama gibi, Neden Yakovos için bir daha olmasın. beklentisine girilmiş olması ihtimal dâhilindedir. Bu konuda dış güçlerin de baskısı ile bir hayli uğraşılmış olduğu da basından anlaşılmaktadır. Ancak sonradan edinilen bulgular ışığında; Yakovos'un adaylığı, verilen 15 kişilik listedeki sakıncalı isimleri kamufle edebilmek ve yöneticiler ile kamuoyunu bu doğrultuda meşgul ederek, zaten belirlenmiş olan bir kişiyi patrik seçtirme maksadıyla ortaya atılmış olduğu anlaşılmaktadır.

Zaten Patrikhane de Valiliğe verdiği 15 kişilik listeye rağmen, kendi aralarında patrik seçimi ile ilgili olarak yapılan gizli oylamada Sen Sinod sadece şu 3 kişiyi aday gösterdi: 

1-Kadıköy Metropoliti Dimitri Arhondoni
2-Terkos Metropoliti Konstandinos Harisiyadis
3-Listra  Metropoliti Simo Aleksandiros

Yapılan oylamada Kadıköy Metropoliti Dimitri Arhondoni (Bartholomeos) oy birliği ile patrik seçildi. Ezelden beri Kadıköy Metropoliti olan kişiye müstakbel patrik gözüyle bakılmaktadır. Patriklerin bir evvelki durağı genellikle Kadıköy Metropolitliği’dir. Bu suretle de bu gelenek yine bozulmamıştır.

Seçim sonrası bazı gazetelerde patrik seçimi ile ilgili şu haberler çıktı: 

İstanbul Valiliği patriklik makamı için kararı Sen Sinod Meclisine bıraktı.
SAYGISIZ YUNANLI UTANSIN
23 Ekim 1991 Tercüman

Batı Trakya'da dini lider seçimini ipotek altına almışlardı.
PATRİKHANE'DE ÖZGÜR SEÇÎM
23 Ekim 1991 Güneş

PATRİK ADAYLARINA KISITLAMA OLMADI
23 Ekim 1991 Hürriyet

Gazetelerde bu gibi tepkilerin çıkmasına sebep; o günlerde Batı Trakya'da seçilmiş Türk Müftüleri gerekçe göstermeden görevden alarak Batı Trakya Türkü'ne dini baskı uygulayan Yunanistan'a rağmen İstanbullu Rumlara verilen kendi Başpapazlarını serbestçe seçebilmeleri ile ilgilidir. Bu seçim ile ilgili analizleri yapmadan önce seçimden evvel gelişen olayları da incelemek lazımdır. İlk olarak neden daha evvelki patrik seçimleri gibi üç kişilik patrik adayı listesi yerine tüm metropolitlerin listesinin Valiliğe verildiği ve bu listenin tamamının onaylanmasına rağmen kendi aralarında yapılan seçimlerde yine üç aday arasında yapılmış olmasının üzerinde durmak gereklidir. Çünkü insanın aklına bazı sakıncalı isimleri gizlemek için listenin 15 kişi olarak Valiliğe şişirilmiş olarak verildiği gelmektedir. 

Yazarın Notu: Bartholomeos’un patrik olmasının hemen ardından, Fener Rum Patrikhanesi bir atağa kalkarak bünyesinde birçok organizasyon gerçekleştirmiştir. Bu organizasyonların birinde Bartholomeos'un davetlisi olarak, Bulgar bilim adamı Prof. Cristo Cristov'un İstanbul'a gelmiş olduğunu duydum ve işyerime çok yakın bir otelde kaldığını öğrendim. Bir vesile ile otele giderek kendisi ve eşi ile tanıştım. O tarihte patlak vermiş olan İstanbul Bulgar Kilisesi ile Rum Patrikhanesi arasındaki ihtilaf konusunda aramızda fikir alış verisinde bulunduk, çok faydalı bir görüşme oldu.

Prof. Cristov'un, teoloji tahsili yaparken Bartholomeos ile aynı birlikte okuduğunu ve Rum Patrikhanesi'nin İstanbul'da gerçekleştirdiği bir etkinlik nedeniyle Bartholomeos'un misafiri olarak davet edilmiş olduğunu, bu fırsatı değerlendirerek İstanbul'a geldiğini öğrendim. Barthalomeos'un sınıf arkadaşı olarak öğrencilik yılları hakkında kendisinden biraz bilgi edinmeye çalıştım. Bartholomeos'un okulda çok parlak bir öğrenci olduğunu, kendisinin seçilmiş bir kişi olduğunu, ilerde yapacağı çok önemli bir göreve hazırlanmak üzere eğitim gördüğünü her fırsatta ifade ettiğini bana söyledi. Bartholomeos'un bu güne kadar alışılmış patriklerin dışında birisi olduğunu da burada bir kez daha belirtmek gerekir sanırım. Bartholomeos askerliğinden sonra 5 yıl süreyle İtalya, İsviçre ve Almanya'da öğrenim görmüş ve 7 lisan bilmektedir. Nitekim patrik olur olmaz, daha patriklik nutkundan başlayarak bu “Büyük ideal” için seçilmiş bir kişi olduğu ortaya çıkmıştır.

Rum Patriği Bartholomeos'un Taç Giyme Töreni

Dimitri Arhondoni'nin (Bartholomeos) 2 Kasım 1991 tarihinde yapılan taç giyme töreninden itibaren Patrikhanenin “ekümenikliğini” tescil ettirme çabası içine girildi. Yeni patrik asasını alarak göreve başladığı ilk gün kendini, Yeni Roma Bizans” patriği yerine koydu ve daha da ileri giderek Konstantinopolis Kilisesi'nin görevine layık görüldüm, dedi. Yaklaşık 45 dakika süren bu ilk konuşmada, herkese nasibini veren çeşitli sivri mesajlar vardı.

“... Ancak bunu belirtirken bu arzumuz ve çabamızı sadece İstanbul kilisesi ile sınırlı bırakmayıp dünyadaki bütün Ortodoks kiliselerini ilgilendiren konularla genişletiyoruz...” diyen Bartholomeos, daha sonraki günlerde, yerli ve yabancı basında da görüldüğü üzere, diğer ulusal kiliselerin içişlerine karıştı ve birçok ulusal kilise ile arasında anlaşmazlıklar çıktı, içişlerine karıştığı için bazı kiliseler ile ilişkiler koptu veya bozuldu.  “... Görevin bu Ekümenik yönünü üsteleniyor ve beyan etmek istiyoruz ki; biz bu görevi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Kanunlarının koruması altında üstleniyoruz ve İstanbul'un Fethi'nden sonra gelen patriklerin geleneklerim sürdürerek bu ülkenin kanunlarına uyan bir yurttaş olarak kalacağız...” cümlesini anlamak mümkün olmadı. Bir yandan Türkiye Cumhuriyeti Kanunları’nın güvencesinden bahsederken, diğer yandan bu kanunlara göre sadece İstanbul Rum Cemaati'nin ruhani başkanı, başpapazı olduğunu dikkate almadan, Ekümenik Patrik olduğunu daha ilk andan itibaren belirtmek, vurgulamak istedi.

Ortodoksluk dışında kalan tüm dini oluşumları ilk andan itibaren küçük gördü ve şunları söyledi: “... Ortodoksluk bugünkü Dünyaya çok şey sunma şansına/imkânına sahiptir. Çünkü sadece Ortodokslukta gerçek Tanrıya, gerçek inanç vardır. Sadece onda Tanrının bir varlığı olarak insan, cihan ve oluşum için doğru bir anlayış mevcuttur...”

Ayrıca; “... Athenagoras ile Dimitrios'un büyük düşlerini sonuçlandırmak için bizim de bu yönde çok ciddi çalışmalar yapacağımız doğrultusunda temin ediyoruz...” diyerek kendinden evvelki patrikleri andı. Bartholomeos, Heybeliada Rum Ruhban Okulu'nun tekrar açılabilmesi için de şu mesajı verdi:
“... Resmi Makamlarımızdan yirmi yıldır çalışmasına ara vermek zorunda bırakılan Halki'deki (Heybeliada) kutsal teoloji okulunun yeniden çalışmasını sağlamak için izin talep edeceğiz. Ayrıca; Teolojik düşünce ve gelenekleri yayınlayan Eklisiyastik/Teolojik, Patrikhaneye bağlı resmi bir mecmuanın yayınlanması, acizane çabamız olacaktır,..” dedi.

“... Irkımızı koruyacağımızdan ve destekleyeceğimizden, bu kutsal taht'ın, benim de büyük bir hazla imza ettiğim ayrıcalık ve haklarım koruyacağımızdan emin olunuz...”  işte konuşmanın bu bölümünde Patrikhane'nin, Rum Kilisesi olduğunu ve din adına milliyetçilik, ırkçılık yaptığım, kendi ağzından tescil etmektedir. Bartholomeos, zamanı gelince Rum Patriği, zamanı gelince Ekümenik Patrik olmaktadır. Eylül 1994 yılı içinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen. Sayın Tayyip Erdoğan'ı ziyaret ederek Rum Cemaati ve şahsımız adına tebrik etmeye, ayrıca çok yoğun ve zor olan görevlerinde basanlar dilemeye geldik.” [8] Demiştir. Bir yandan Ekümenik (Evrensel), diğer yandan Rum Kilisesi olabilmektedirler.

Taç Giyme Töreninde Bulunan Ziyaretçiler:

Fatih Kaymakamlığı'na bağlı ve herhangi bir cemaat kilisesinden farkı olmayan Fener Rum Patrikhanesi'nin yanında yer alarak Türkiye'de bir statü kazanmasına çalışan devletlerin temsilcileri de taç giyme törenini şereflendirdiler. Yunanistan Başbakanı: Konstantin Mitsotakis, Yunanistan Başbakan Yardımcısı: Atanasios Kanellopulos, Yunanistan Dışişleri Bakam: Andonis Samaras, Yunanistan'ın Ankara Büyükelçisi: Dimitris Makris, Mitsotakis'in kızı: Dora Bakoyanni, Pasok Genel Sekreteri: Alkis Çuhacopulos, Komünist Parti'den bir milletvekili: Stavros Korakhas, Yeni Demokrasi Partisi Milletvekili: Mitiades Evert, Selanik Belediye Başkanı: Kozmopulos, Kuzey ve Güney Amerika Başpiskoposu: Yakovos, ABD Başkanı Bush'un kardeşi: William Bush ve bir Amerikan heyeti, Yorgo Papandreu ile diğer Ortodoks Patrikler ve ulusal kiliselerin temsilcileri törene katılanlar kişiler arasında bulundular. Yunan asıllı birçok ziyaretçi de tören için İstanbul’a geldi. 

(Üsteki paragraf, 3 Kasım 1991 tarihli, Bugün, Cumhuriyet, Duvar, Güneş, Hürriyet, Tercüman, Türkiye ve Sabah gazetelerinden -alfabetik sıralamayla- derlenmiştir.)

Törende, Rum metropolitler tarafından, ritüelik çeşitli konuşmalar yapıldı, mesajlar verildi. Yunanistan Başbakanı Konstantin Mitsotakis, siyasi liderlerimizle telefon görüşmeleri yaptı. Erdal İnönü ile de bir telefon görüşmesi yapan, Mitsotakis'e Sayın İnönü Son günlerde sık Türkiye'ye geldiniz. Türkiye'deki olumlu havanın Yunanistan'da yaşayan Türk azınlığın sorunlarının çözümüne de aynı şekilde yansıması için yardımlarınızı bekliyoruz.  dedi.  İnönü’nün bu söylemi gazetelerde yer aldı. [9]

Mitsotakis, törenden sonra Yunanlı gazeteciler ile de bir basın toplantısı yaptı. Bu toplantıda kendisine Heybeliada Rum Ruhban Okulu hakkında sorular soruldu. Bu sorulara Heybeliada Rum Ruhban Okulu'nun mutlaka açılması gerektiği ve bunu sağlamaya çalışacakları” cevabını verdi. [10]


Taç Giyme Töreninin Ekümenik Davetiyesi

Patriğin taç giyme töreninden sonra, Ekümenik Patrikhane adına içlerinde o zamanın Amerika Devlet Başkanı olan Bush'un kardeşinin, Yunanistan Başbakanı Mitsotakis'in de bulunduğu çok sayıda misafir için Sheraton Oteli'nde bir yemek verildi. Bu yemeğin davetiyesine de “Ekümenik Patriklik” yazıldı. Davetiyenin Tercümesi Şöyledir:

Ekümenik Patrikliği (Davetiye) Kutsal Tanrısal Sayın Ekümenik Patrik I.  Bartholomeos’un Taç Giyme Törenine 2 Kasım 1991 Tarih Ve Saat 14.30 Da Sheraton Otelinde Verilecek Yemeğe Davet Ediyoruz. Büyük Din İşleri Bürosu

Bazı Temel Kavramlar Hakkında

Rum Patrikhanesi ile ilgili yazılan kitaplarda bazı isim ve sıfat farklılıkları oluyor. Emekle hazırlanan bu çalışmalardaki bazı terminolojik farklılıklar, içeriğinde kusur bulamayan ve ne yazık ki akademik sıfatları da olan “Kalemşörler” tarafından şiddetle tenkit ediliyor. Burada; kısa teknik açıklamalara yaparak, çokça dillenen iki konu hakkında bilgi bulunmaktadır.

Yunanca’da “B” (β) harfi (Beta) “V” olarak okunur. Dolayısı ile “Vartholomeos” denir. Ancak, ülkemizde Bartholomeos olarak seslendirilmektedir. Slav dillerinde de buna benzer bir durum vardır. Örneğin; Bulgarcada “B” harfi aynı bizdeki gibi yazılır, fakat “” olarak okunur. Bu nedenle Vartolomey diye seslendirirler.

Bartholomeos, Patriğin dini adıdır. Ruhbanlar, kutsandıklarında dini anlamı olan, genellikle bir havari ya da aziz adı alırlar.  Bu kimliklerinde görülmez. Bu nedenle de bazen araştırmacılar kavram kargaşasına düşer. Bartholomeos, Patrik olduktan bir süre sonra, mahkemeye başvurarak Dimitri Arhondoni olan kimliğini “Dimitri Bartholomeos Arhondoni” olarak değiştirmiştir ve bir anlamda doğru bir iş yapmıştır.  Aşağıda Rum Patriğin iki farklı resmi evrakta kullandığı imzalar bulunuyor. Burada artık Bartholomeos ya da Vartholomeos demeyi bir kenara bırakıp, kişinin hüviyetine dahi işlediği ada saygı duymak ve öylece yazmak gerekir.


Farklı söylenen bir başka ve önemli husus: “Patrikhane Fatih ya da Eyüp Kaymakamlığı’na bağlıdır” denmesidir. Cumhuriyetin ilanı esnasında Fatih Belediyesi ve dolayısı ile de Fatih Kaymakamlığı yoktur. Ve söylem olarak “Eyüp Kaymakamlığı’na bağlı bir dini müessesedir” denmesi o tarih zikrediliyorsa doğrudur.  Zaten Eyüp Belediyesi tarihi bir belediye ve kaymakamlıktır. Fakat şimdi bulunduğu coğrafi bölge;  daha sonra tesis edilen Fatih bölgesidir. Günümüz resmi konumu açısından Rum Patrikhanesi; Fatih Belediyesi sınırları içindedir ve Fatih Kaymakamlığı’na bağlı, tüzel kişiliği olmayan sadece dini bir müessesedir.

1991’de Seçildi  2010 Patrik Halâ Bartholomeos

Değişen hiçbir şey yok. Hala “Heybeliada Ruhban Okulu açılmalıdır” ve “Patrikhane Ekümeniktir” bu söylemler devam ediyor. Bu iki hususun gerçekleşmesi durumunda -ki bu ülkemiz açısından kaotik bir durum yaratır. Kaç Anayasa ve Kanun maddesine aykırılık teşkil edeceği üzerinde de biraz duracağız.

Bu isteklerin gerçekleşmesi için bazı Anayasa ve kanunlar üzerinde değişiklik yapılması şarttır. Başta Askeri Yüksek Okullar ve Polis Meslek Yüksek Okullarının statüsünü belirleyen Madde. 132 değişmelidir. 

Bu da şu anlama gelir: Türkiye’de Askeri ve Polis Yüksek Okulları ve Heybeliada Rum Ruhban Okulu; YÖK’e tabi değildir.

Ruhban Okulu’nda okutacak öğretmen var mı? 

Ruhban Okulu’nda okuyacak öğrenci var mı? “YOK GETİRTİRİZ

“Peki, tüm Dünya’daki ruhban okullarında papaz adayları üzerlerinde “RASO” denilen siyah cübbe ile okumak zorundadır ve bu dini simgedir. 

OLSUN CANIM NE OLACAK

O zaman sormazlar mı? Üniversitelerde türban yüzünden okuyamayan kızlarımızın günahı nedir? Türbanı hakikaten inanarak takan gençlerimize verilmeyen -ki bu konuda, burada kesinlikle; yanda ya da karşıda bir görüş ortaya konmamaktadır- bu hakkı sadece 1200 kişi kalmış Rum Cemaati’ne nasıl verilecek. Hoş ortada okulda okuyacak öğrenci de yok, varsa da Dünya’da o kadar çok okuyabilecekleri okulları var ki. Sadece Madde. 132 değil, YÖK’ü tanımlayan Madde 130 ve 131 de bu arada güme gidiyor, deliniyor.

Çok önemli bir husus daha var: Anayasa değişikliklerinde ellenmeyen, ellenemeyen bir madde var “Madde.174” Bu Atatürk’ün Devrim Yasalarını koruyan maddedir.  Adı: “İnkılâp Kanunlarının Korunmasıdır”.

Orada “Bazı kisvelerin giyilemeyeceği hakkında” bir kanun da vardır ve korunmaktadır. Yukarda zikredilen dini cübbe (RASO) da bu yasaya göre ibadet yerleri dışında giyilemez.  Bu hak sadece Diyanet İşleri Başkanı’nda ve patriklerdedir. 

Fakat denilecektir ki zaten biz Adalar’da, Beyoğlu’nda sırtında RASO ile gezinen papazlar görmeye alıştık. O zaman kusura bakılmasın ama sarıkla, fesle dolaşılmasın da demeyin… O ne ise bu da aynıdır. Hoş adamlar artık havaalanlarının VIP salonlarından, pasaport kontrolünden bu giysilerle girip çıkıyorlar.

Bojidar Çipof
30 Mart 2010

[1]  23 Ekim 1991 Tercüman ve Hürriyet Gazeteleri
[2]  23 Ekim 1991 Hürriyet
[3]  20 Ekim 1991 Milliyet  
[4]  23 Ekim 1991 Sabah
[5]  8 Ekim 1991 Tercüman
[6]  26 Ocak 1990 Yeni Nesil
[7]  23 Ekim 1991 Sabah
[8]  28 Eylül 1994 Sabah
[9]  3 Kasım 1991 Hürriyet
[10]  3 Kasım 1991 Tercüman

20 Mart 2010 Cumartesi

BOJİDAR ÇİPOF SÜRMANŞET'TE (RUM PATRİKHANESİ 2007 YARGITAY KARARI )


BOJİDAR ÇİPOF SÜRMANŞET RUM PATRİKHANESİ  2007 YARGITAY KARARI  1. BÖLÜM from Bojidar Cipof on Vimeo.

2002’de Bojidar Çipof'un, Rum Patriği Barholomeos ve 12 Sen Sinod üyesi papaza açtığı dava, 13 Haziran 2007’de Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin verdiği kararla sona erdi. 26 Haziran 2007’de Anadolu Ajansı’na haber düştüğü anda tüm Dünya'da ve yerel basında ve televizyonlarda yer aldı. Bu haber; 29 Haziran 2009'da Bengütürk TV'de, Gülgün Feyman'ın sunduğu Sürmanşet haber programında, Bojidar Çipof'un stüdyodan, Araştırmacı Yazar Aytunç Altındal ve Prof. Mehmet Çelik'in telefonla katılımı ile yapıldı. Tartışma programında Yargıtay kararının sonucu, etkileri ve Dünya'daki yansımaları ele alınıyor.

7 Mart 2010 Pazar

CUMHURİYET DÖNEMİ ÖNCESİ İSTANBUL’DA DEVLET VE TÜRKLÜK ALEYHİNE ÇIKAN RUMCA YAYINLAR


Bu yazımızda; Cumhuriyet Dönemi öncesi İstanbul’da Devlet ve Türklük aleyhine çıkan Rumca yayınları elimizdeki kaynaklar nispetinde vermekteyiz. Yazımızda, Osmanlıcadan tercümeleri verilmiş olan; Yeni Gün, Akşam, Tasvir-î Efkâr, Duygu gazeteleri 1918-1919 yılları itibariyle çıkmakta olan ve yine ağırlıklı olarak İstanbul’da basılan, düşmanca ifadelerin yer aldığı başta Rumca gazetelerle mücadele etmekteydiler. Tabi bu yayınlar sadece bu gazetelerle sınırlı olmayıp birçok dergi de çıkıyordu.

 Kara Kitap

Rum Patrikhanesi'nin, bugüne kadar istifade ettiği, dergi kitap, broşür gibi çeşitli yayınları oldu. Bu yayınlarda, Ortodoks propagandası yapmak dışında, Türklük aleyhine de sayısız yazılar yazılmıştır. Bugüne değin Türklük aleyhine en ağır ifadeleri barındıran yayın ise “Kara Kitap” adlı bir kitaptır. Özellikle İstanbul'un işgal edildiği 1919 yıllarında, Patrikhane'nin çıkartmış olduğu Kara Kitap; içinde Türklük için en ağır eleştirilerin bulunduğu bir kitaptır. Bulunması çok güç olan bu kitap hakkında; Dimitri Kitsikis'in Yunan Propagandası adlı kitabında uzunca bir izahat bulunmaktadır. Bu kitap, o tarihteki Patrik Vekili Doroteos'un çabaları ile Rum Patrikhanesi tarafından yayımlanmıştır. Daha sonraları da, İngiltere'de, İngilizce olarak bastırılmıştır. Vatansız kalmış Yunanlılaradlı kitabın yazarı olan A.A. Pallis; 19 Kasım 1919'da, İngiltere'de bulunan Kaklamanos'a yolladığı mektupta şunları yazmıştır:

"Aziz dostum,

Patrikhane epey zaman önce bir siyah kitap yayımladı. Bunda 1914'ten günümüze kadar Türkiye'de Rumlara karşı işlenen cinayetler bütün ayrıntılarıyla köy, köy anlatıyor. Kitabın Rumca ve Fransızca baskıları yapılmıştır. Buralı bir Levanten tarafından İngilizceye de çevrildi. Ne yazık ki çeviri pek kötüdür. Patrikhane'deki “Vatansız Kalmış Yunanlılar Komitesi" -ki bende bu komitede krallık temsilcisi olarak bulunuyorum- çevirme işini bana verdi (ama vaktim olmadığı için) komite bu defa doğrudan doğruya size başvurmak ve bu işi orada bir İngiliz’e yaptırarak, kitaptan 1000 nüsha bastırmak konulu ricamızı size iletmekle beni görevlendirdi. Komite masraflara karşı 150 Sterlin ödemeye hazırdır.” (1)

Bu mektup Anavatandan ayrı kalmış Yunanlılar Merkez Komitesi Genel Müdürlüğü-Galata, Konstantinople başlıklı kâğıda yazılarak gönderilmiştir. Kitap; Londra'da, Black Book: Persecution Of The Greeks in Turkey  adıyla basılmış ve Londra Yunan Büyükelçiliği tarafından, batı ülkelerine dağıtılmıştır. 1000 adet olarak basılan Kara Kitap toplam 163 Sterlin'e mal olmuş ve aradaki 13 Sterlin fark Londra Yunan Büyükelçiliği tarafından karşılanmıştır.

Eklisiyastiki Alitya (Kilise Gerçeği) Gazetesi

Rum Patrikhanesi'nin seyir defterine bakıldığında Kara Kitap kadar, Türklük için ağır eleştirilerin bulunduğu birçok yayın daha yapılmıştır. Bunlardan biri de Eklisiyastiki Alitya adlı gazetedir. Uzun yıllar Rum Patrikhanesi'nin yayın organı durumunda olan bu gazetede, işgalden sonra Türkçe gazetelerde çıkan Yunan karşıtı yazılar için de bir makale çıktı. Bu makale devrin gazetelerinden Akşam'da kaynak gösterilerek yayınlandı.

Rum patrikhane sinin resmi mürevvici efkârı olan Eklisiyastiki Alitya gazetesi Türk gazetelerinin neşriyatından bahsile diyor ki:

(...) bu gazeteler aldanmasınlar. Bir milletin müsavat valileriyle iğfal edildiği zamanlar geçmiştir. Patrikhane imtiyazatının iade-i merliyeti hakkındaki vaitler artık kimseyi müteessir etmiyor. Bu nazeriyat devresi kapanmıştır. Onlar anlamalıdır ki büyük hastalıklara, müessir ilaçlar lazımdır. Bu devlet yıkılıyor. Bu köhne ve hayide vaitlerle devlet toplanamıyacaktır. Ceograti istatistikler serdi ki Türk unsurunun ekseriyeti haiz olduğuna ve binaenaleyh Rum milletinin de böyle batıl tarzı tesviyelerle idarei maslahat edilmesi lazım geldiğine kimseyi ikna edemez. Haritaları tertip edenler unutmamalıdır ki, Rum unsuru birçok yerlerde ekalliyette ise baba mirası üzerindeki tarihi ve içtimai hukukunu gaybedemez. Zira Rum unsurunun ekseriyeti haiz olmaması asırlarca müddet kan ve ateşle ve cebri ihtidalarla nüfusumuzu azaltmış olan birahmane tazyik ve takıb neticesidir. Fakat içimizden hiç biri tebdili tabüyyet etmek fikrinde değildir. Biz baba toprağına olarak saf vatanperver Ahmed Rıza beyin pek doğru olarak söylediği veçhile kendi evimizin sahibi olarak kalıyoruz ve kalacağız. Bunlar Vilson’un programı üzerinde yanlış tefsirat ve tahrifatta bulunmak suretiyle bir defa dahi Elenizmi bu kadar feci sergüzeştlerden, fedakârlıklardan ve kan imtisaslarından sonra böyle müphem ve boş cümlelerle anlatabileceklerini zannediyorlar ise aldanıyorlar…” (2)

Eglisiyastiki Alitya'nın kışkırtıcı ve olayları saptırıcı faaliyetleri, saymakla bitmez. 23 Temmuz 1909'da Mülazım Tevfik Bey'i ve bazı Ulahları (Osmanlıların, Romanya'nın yerli halkına verdikleri ad.) katleden ve Ulah muhtarı Sotir Tasyanka'nın evine ateş eden Rum eşkiyası hakkında yanlı ve hakikati saptırıcı yayınlan yapması üzerine Tasvir-i Efkâr Gazetesi şunları yazdı:

Galiba “Eklisiyastiki Alitya” herkes katledilsin ve katillerle onların muavin ve zuhurları hiçbir güne takibata hedef olmasın fikrinde bulunuyor ki; buna teesüften başka ne denilebilir ?

Aynı gazetede Kilisoralı Gavril Lukaç'ın ağzından Eklisiyasti Alitya şu yazılar da vardı:

Amal Yunaniye'ye ve Bir Cinayet-î siyasiyeye dair

Rum Patrikhanesinin vasıta-î nesr-î efkârı olan “Eklisiyastiki Alitya” Gazetesinin son nüshasında münderiç ve bir takım şikâyeti havi mazbatayı okuduğum zaman muhteviyatın Kilisora talik eden kısmın garabetine hem hayret ve hem teesüf etmekle beraber efkârı umumiye-î Osmaniyeyi tenvir etmek için keyfiyeti tamamiyle izah etmeye karar verdim. An-aslı Kilisoralı olduğum ve hala mefs-î Kilisora'da mutemekkin bulunduğum cihetle silsile-î vukuatı bütün hakikatiyle erbab-ı cihetle insafın piş-i inzarına vazi etmek isterim. Maksadım Patrikhanenin efkârına tercüman olan mezkûr gazete beyanatının kariyemizin ahvali hakkında hem natamam, hem de muhalif-i hakikat oldugunu meydan-ı aleniyete çıkarmaktır.

Evvelâ bütün ahali ve memurin hükümet indinde malum bir hakikat var ise o da (...) Kilisora genç Rumlarından mürekkep bir çetenin vücududur (...) Bu çetenin icraat-ı şekavet karanesini tarih ve isim tasrikiyle birer birer tadad etmek Rum Patrikhanesinin her türlü halef-î hakikat ifaddtından münezzeh olmasını arzu ettiğimiz lisan-ı ruhaniyesinin hilaf-ı hak u hakikat neşriyatına karsı en müskit bir cevap teşkil eder.

On iki temmuz tarihiyle Kesiriyeden Patrikhaneye gönderilmiş olan mahud mektubun o nakıs ihbaratını ikmal ve itmam etmek istiyorum. Hükümet-î malıalliye aleyhindeki şikâyet Rumlaştırılma istenildikleri halde mevcudeyitlerini muhafazada ısrar eden üç olacak cemiyet-î hafiye-î Yunaniye'nin tensibiyle itlaf edilmesi üzerine hükümetçe ittihaz edilen tedabir-î ciddiye-î adliyeye Rumlar tarafından takibat namı verilmesinden münbaristir...” (3)

Özellikle, işgalden sonra, Rum basınının saldırıları had safhaya çıktı. İstanbul'da çıkan Rumca gazetelerde her gün, Türklük aleyhine çirkin yazılar çıkıyordu. Bu Rum gazeteleri, İstanbullu Rumları patrikhanenin organize ettiği yürüyüşlere davet ettiler. Rum basınının bu saldırılan en üst düzeye getirmesi üzerine: İstanbul'daki Edebiyat Fakültesi'nde okuyan bir gurup üniversiteli tarafından hazırlanan bir bildiri, durumu protesto etmek için bütün gazetelere gönderildi.

Bu konuda, Yeni Gün Gazetesi’inde; Osmanlı Darül-fünunun Rum Matbuatına Hitabı” başlığıyla bir haber çıktı. Haberde; “Darül-fünün talebesi dün akdettikleri içtimada memleketin geçirmekte olduğu buhran karşısında duydukları teessüratı ve Rum milletinin Türklüğe ait neşriyat-ı parazkeresinden mütevellid teessüratı ber vecih-î ati kaleme almıştır.” Denilerek, fakültelilerin aşağıdaki bildirisi yayımladı. Bildiride, belirli bir nezaket içinde fakat sitem dolu ifadeler yer aldı.

Edvar-ı zafer ve felaket ol hadisatdır ki her milletin sernevüşt-î tarihîsinde birbirini takip eder. Hezimet karşısında sabır ve tahammül asil milletlerin hasais-î hulkiyesindedir. Osmanlı tarihinin bu elim sahifesi üzerinde aynı toprak ve aynı mukadderat ile birbirine merbut olan anasırın müşterek telehhüfatını ve hiç olmazsa ketm-î sürürunu talep etmek mukaddes bir hakkımızdır. Hasisa-î medeniyetten en uzak akvamda bu tabii hadesei ruhiyenin şahidi olmak kadar basit bir şey mutasavvur olamaz. Bir takım pespayelerin tezahürat-ı eserretkaranesi alîkadr milletimizin sükûn ve vakarı önünde avave-î kilap kabilinden iz bırakmaz, gelir mahvolur. Fakat matbuat oldukça payidar bir hayata malikdir. Bilhassa Rum tabaka-î münevver esinin makes-î tefekküratı olan Rum matbuatını ve bunu mizahi olan karikatürlerle imlayı sahaif eden kısmının daha dürbin, daha hattırşinas, hepsinden ziyade musibet zamanlarında milletlerin ahval-î ruhiyesinde daha vakıf görmek isterdik. Öyle hareket edelim, yazalım ki, o paçavralar atiyen bu toprak üzerinde birbirimizin yüzüne baktığımız zaman nasiye-î tesanüdümüze kirli bir perde çekmesin. Bu hususta hükümet-î hazıremizin nazar-î dikkatini celbetmekle beraber tekrar ederiz ki, milletler hakk-ı hayata ve binaenaleyh bir tarihe maliktir ve tarifi idbar ve ikbal devirlerinin hikâye-î tevalisinden başka bir şey değildir.

Edebiyat Şubesi (4)

Türk Düşmanı Rum Gazeteleri: Estiya, Kosmos, Amaliya, Patris, Teoglogos

O dönemde İstanbul ve İzmir'de çıkan Rumca gazetelerin ve dergilerin yanlı ve gerçekleri çarpıtıcı yayınları ile ihanetlerinin örnekleri saymakla bitmez. Örneğin; Yeni Gün Gazetesi İzmir muhabirinin bildirdiğine göre; Estiya adlı gazetenin bir nüshasında şu haber çıkmıştır: 

Rum Matbuatının Hezeyanları Devam Ediyor.

Türklerle Rumlar arasında mevcut olan ırkî ve mezhebi münaferat eski ananedir. Sabık ihtilafat-ı siyasiye Türkler tarafından intikap olan suiistimalat ile bu kadim ananeye inzimam ederek tezaüf eylemiştir... “Türkler badema umur-ı idareyi erbab-ı iktidarın (Rumların demek olacak) eline bırakmalıdırlar” Türkleri istihlaf hakkı, kavanin-î tarihiye ve tabiîyeye göre Yunanlılara aittir. Tabiatın amir bulunduğu ve tarihin de tasdik eylediği bu nevi icabatı tağyir ve tadil edecek bir kuvvet mutasavver değildir. Türkler dedikodudan feragat ederek bize iltica ederlerse daha iyi bir iş yapmış olacaklardır.” 

Kosmos Gazetesi“Türklerin silahlanmasından Yunan cemaati meyustur. (…) Pek çok Müselmanlar iki üç revolver taşıyorlar Bu teraliatın maksad-ı kışrı ne olduğunu daha ziyade izaha lüzum görmüyoruz." ve “Şehrimizde ahvali meşkûk mehafilde alaim tehtit görülmektedir. Bu muvakkat günlerde hürriyet ve istiklal ağacını yeniden kanla sulamaya hazırız

Amaliya Gazetesi Türkler bizi tehdit ediyor” başlığıyla yazdığı bir makalede şu lisanı kullanmıştır: Türkler Yunanlıları tehdit 'ediyorlar. Hâlbuki Yunan kanı akmadıkça amal-ı milliyenin husulpezir olmayacağını Türk istilasından yevm-î  halasa kadar akan Yunan kanı göstermektedir. Milletü vatan için fedakârlığı katlanmak lazımdır.
Patris Gazetesi: Dünyada büyük milletlerin akıttıkları kanlar esasat-ı hürriyeti temin eder!”  (5)

Yunan gazetelerini alıntı olarak veren Yeni Gün Gazetesi, bir başka Türk gazetesi olan Duygu'nun anlamlı manşetini de bu nüshasında verdi.  “Hükümet yok mu?  (6)

Teoglogos Gazetesi'nde ise; Helenizm’in rengi olan, mavi bir resimde Wilson’un Attığı bir gülleden Venizelos şeklinde bir görüntü çıkarak bunu Ayasofya Camii'nin kubbesine oturtmuştur.  (7)

Rum Patrikhanesi'nin Yayın Organı: “Ortodoksia”

Patrikhane'nin, bir başka yayın organı da Ortodoksia adlı dergidir, bu dergi 1930’lu yıllarda İstanbul'da çıkmakta idi. Derginin ön kapağının üstünde: “Ortodoksia. Ahlaki ve dini risale. İmtiyaz sahibi: Hristopolis Metropoli'ti Meletios Lukakis ve adres olarak: Mahal idare Fener Rum Patrikhanesi yazılmıştır. Kapağın altında ise Rumca olarak Ekumenikon Patriarhion yazılıdır. Kitabın arkasında da, Fransızca olarak: Patriarcat Ecumenique Stamboul Phanar yazılıdır.

Eskiden İstanbul'da çıkan Ortodoksia dergisi şu anda Yunanistan'da çıkmaktadır. Ancak dergide; Yayın Kurulu olarak İstanbul’daki Sen Sinod dini meclisinin üyesi olan papazların adları yer almaktadır.  Neden artık burada çıkarmadıklarını anlamak için dergiyi okumak yeterlidir!  Dergide devamlı olarak,  İstanbul için; Konstantinopolis ve Rum Patrikhanesi için de Ekümenik Patriklik (OIKOYMENIKON PATRIARXEION) yazılmaktadır.

NOT: Fotoğrafta; “Ortodoksiya” adlı derginin 1940  yılında İstanbul’da ve 1998 yılında Atina’da çıkan iki sayısının kapağı görülmektedir.



[1]  Prof. Dr. Dimitri Kitsikis: Yunan Propagandası, Çev. Hakkı Devrim, Kaynak Kitaplar Yayınevi, 1964 s.112
[2]  4 Kasım 1918 Akşam - Eglisiyastiki Alitya'dan alıntı. 
[3]  6 Eylül l909 Tasvir-i Efkâr       
[4]  28 Teşrinisani (Kasım) 1918 Yeni Gün
[5]  28 Teşrinisani (Kasım) 1918 Yeni Gün 
[6]  28 Teşrinisani (Kasım) 1918 Yeni Gün
[7]  Prof. Dr. M. Tayyip Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken, s.5